Bütçe görüşmeleri devam ediyor. İzlemeye çalışıyoruz. İzlediğimiz konuşmalar içinden bütçe ve yönetimle ilgili olanları cımbızla çekerek ayıklamaya çalışıyoruz.
Meclis Genel Kurulu’nda bütçe giderlerini artıracak öneri yapılamaması önemli bir Anayasa hükmüdür. İster iktidarda, isterse muhalefette olsunlar milletvekilleri “maaşları artıralım” veya “çiftçilere para dağıtalım” diye öneri yapamazlar. Bu Anayasal kuralın varlık nedeni devlet gelirleri üstünden popülizm yapılmasını önlemektir. Aksi durumda Meclis Genel Kurulu’na 10 TL olarak gelen bütçe harcamaları, 100 TL olarak çıkabilirdi. Anayasa bunu önlüyor.
Bu anayasa hükmü, “kaynaklar sınırlı, ihtiyaçlar sınırsızdır” prensibini de hatırlatıyor. Vermeye kalkarsanız, kaynak yetiştiremezsiniz! Bu nedenle Anayasamız, harcama önerisi yapılmasını YASAKLAMIŞTIR.
Anayasa, harcama önerisi yapmayı önlüyor ama gelirlerin kısılması önerisi yapmayı veya vergileri sorgulamayı önlemiyor. Böyle bir engel olmamasına karşın KKTC’nin vergi gelirleri yine sorgulanmıyor. Halka ne kadar vergi yükledik? Bu vergilerin türleri nelerdir? 2024 yılı başında devletin topladığı vergiler ne kadar artacak? Uzun bütçe görüşmeleri sırasında bu konuda tek bir soru-yanıt duymadık. “Bu vergiler gereksiz. İnsanları rahat bırakın” diyebilecek bir milletvekili olmadığını ise zaten biliyoruz.
Bütçede yer alan tahmine göre, 2024 yılında 58 milyar TL vergi toplanacak. Vergi miktarı, 2023 yılına göre %133 artacak. Ne enflasyon bu kadar arttı; ne de kazançlarımız ama devlet halktan bu kadar daha fazla vergi toplayacak.
Ne sanal bahis vergilendirildi ne de başka şey. Kamusal hizmetlerin yetersizliği nedeniyle giderek büyüyen sağlık ve eğitim alanındaki özel hizmetler zaten “nakit para” ile satılıyor; ne kaydı var, ne de kuydu! Ama devlet yine de büyük miktarda vergi toplayacak. Çalışanlardan ve kayıt altında iş yapanlardan toplanan vergiler ile bütün yurttaşların ödemekten kaçamayacağı dolaylı vergiler çeşitli yollarla artırılıyor.
- Ocak ayında her türlü kamusal hizmetin bedelinin arttığını da duyacağız. Maliye Bakanlığı’nın bunun hazırlığını yapıp bitirdiğinden de emin olabilirsiniz.
- Yüksek enflasyon nedeniyle işletmelerin depolarındaki mallar bile değerlendi. Bunları bilançolarına yansıtmak zorunda kalanlar, satmadıkları ve belki de satamayacakları malların vergisini ödemeye hazır olsunlar.
- Çalışan emeklilere uygulanan vergi muafiyetleri kaldırılmış ve vergi yükleri artırılmıştır. Hem de kanunsuz olarak. Kimse bununla ilgilenmedi. Ne iktidar ne de muhalefet… Bütçe görüşmelerinde bunun lafını eden bile olmadı.
Vergi dediğin nedir ki? Mal veya hizmete yüklenen bir maliyettir ve bunu en sonunda tüketici ödemektedir. Ne kadar çok vergi, o kadar düşük refah! Vergi olayında bundan başka bir denklik de yoktur. Formül budur; hesap ortadadır!
Sonuçta devlet ne hizmet verirse versin ne çıkar sağlarsa sağlasın, bunun bedelini halktan çatır çatır alıyor. Bu bütçede vaat edilen hizmetleri de maaşları da biz ödeyeceğiz.
Size dağıtılan ulufelerin Türkiye’den geldiğini de sanmayın sakın… 2024 yılı bütçesinde halktan 58 milyar TL toplanması öngörülürken, Türkiye’nin yardımları 14 milyar TL olarak öngörülmüştür. Bu miktarın altyapıya harcanmasını savunan bir kişi olarak ulufe gibi dağıtılmasını elbette istemiyorum… Kaldı ki, bu devlet ayağını yorganına göre uzatsa, 58-60 milyar TL yerel gelirin bir kısmı ile altyapımız için ciddi yatırımlar yapabilirdik. 20 milyon TL’ye mal olacak okul binalarından kaç yüz tane yapabileceğimizi bir düşünün isterseniz. Çocuklarımızı 50-60 yıllık binalara mahkum etmez; okula korkarak göndermezdik.
Bu devletin sorunu, devlet gelir ve giderlerinin hakkıyla yönetilememesidir.
58 milyar TL’lik yerel gelirden altyapıya kaynak ayrılmaması “kötü yönetim” demektir. Daha iyi yönetilebiliriz tabii… Maaş nitelikli giderleri kısarak, alt yapıya da kaynak ayırabiliriz…
Ne yazık ki bütçe görüşmelerinde bunu söyleyeni duymadık ama…
Ulufe dağıtma geleneği bize Osmanlı’dan miras kaldı; biz yönetmeyi değil, dağıtmayı seviyoruz.