Güney’de haftalık olarak yayımlanan Kathimerini gazetesi, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay ile Kıbrıs sorunu, doğal gaz ve Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis ile akşam yemeğinde bir araya gelmesiyle ilgili konularda röportaj yaptı.
Gazete Özersay’ın iki bölgeli iki toplumlu federasyonun vadesinin dolduğuna inandığını belirterek “Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar başka bir ortaklık modeline odaklansa BM Güvenlik Konseyi reddedemez” sözünü öne çıkardı.
Söyleşiye geçmeden önce ise Özersay için şu ifadelere yer verildi:
“Eroğlu döneminde müzakereci olan Kudret Özersay daha sonra, işgal bölgelerinde Dışişleri Bakanlığı yaptığı sözde hükümetin ikinci ayağını oluşturan Halkın Partisi’ni kurarak parti başkanı oldu. Aynı zamanda, tanınmamış bir varlıkta olabilecek diplomaside, söylendiği üzere Ankara’ya da iyi erişimleriyle, ipleri oynatan adam olduğu görünüyor. Özersay, Başkan Anastasiadis’le 4 Haziran’daki gizli yemekle kamuoyunda yükseltilmiş görünüyor.”
Özersay gazetenin Monako modelini örnek gösterdiği, KKTC’yle ilgili alternatif planlar sorusuna gazetenin örnek verdiği model için “hayal ürünü” dedi, şunları söyledi:
“Bu tür düşüncelere olumlu yaklaşmıyoruz. Şahsen toplumun nabzını yokluyorum. Kıbrıs Türk toplumunun bu tür önerilere olumlu yaklaşmadığını biliyorum. Siyasi unsur olarak ben de reddediyorum. Şahsen, bir şehit çocuğu olarak, babamın, bizi başkaları yönetsin diye öldüğüne inanmıyorum.”
“NE İÇİN MÜZAKERE EDECEĞİMİZ SORUSU CEVAPLANMADAN MÜZAKERELERE BAŞLAYACAĞIMIZI SÖYLEYENLER KURULU DÜZENE HİZMET EDER”
Gazetenin “Bu tür modelleri reddettiğinize göre Kıbrıs Türk toplumunun geleceğine yaklaşımınız nedir?” sorusu üzerine sözlerine “Ne için müzakere edeceğimiz sorusuna cevap almadan müzakerelere yeniden başlayacağımızı söyleyenler, kurulu düzene hizmet eder” vurgusuyla başlayan Özersay, şöyle devam etti:
“Ne tür bir ortaklık için müzakere edeceğiz? Lute, başta durum tespiti yapmak üzere bir iki aylığına geldi. Müzakerelerin başlaması için uygun zemin olup olmadığını hâlâ araştırıyor. Geçen bunca ay, ilk başta müzakereler için zemin olmadığını, yani ‘ne tür ortaklık için müzakere edeceğiz’ sorusuna henüz cevap vermediğimizi gösterdi. Müzakerelere buna cevap vermeden başlarsak o kadar daha zaman boş yere harcanacak.”
“ÖNCELİKLE İSTEDİĞİMİZ ORTAKLIĞI VE NEYİ MÜZAKERE EDECEĞİMİZİ GÖRÜŞELİM”
Kudret Özersay, “müzakereler için uygun şartlar bulunmadığını düşündüğüne göre Kıbrıs Türk toplumunun gelecekteki süreci için önerisinin ne olduğu” sorulduğunda ise “Öncelikle istediğimiz ortaklığı ve neyi müzakere edeceğimizi görüşelim” diyerek başladığı sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir dizi yeni fikri görüşmemiz gerektiğine inanıyorum. Sayın Anastasiadis’in Türkiye ile yeni fikirleri görüşme hakkı var da bizim neden olmasın? Bunu istediğimizde kimileri bizi eleştiriyor, kimileri Güvenlik Konseyi kararlarını çekiyor. Bu kararlar yıllar önce, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar iki bölgeli, iki toplumlu federasyon görüştüğünde çıkarıldı. Bugün Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar başka tür bir ortaklık modeline odaklansa, Güvenlik Konseyi bu yeni modeli reddedemez.”
“YENİ HÜKÜMETİN PROGRAMINDA AB ÇATISI ALTINDA İKİ DEVLET PARADİGMASI VAR”
Özersay gazetenin “Yani, yeni bir çözüm modeli görüşülmesi gerektiğini mi değerlendiriyorsunuz” sorusuna “Aynen. Yeni hükümetin programında AB çatısı altında iki devlet paradigması var” vurgusunu yaptı, şunları söyledi:
“Bu, her halükarda bu modeller uygulanacak anlamına gelmiyor. Şunu vurguluyoruz: 1-Federal model denendi ve başarısız oldu. Modelin başarılı olması için ya mevcut şartların değişmesi veya farklı bir şeyi görüşmeye başlamamız gerek. 2- İki toplumun bazı alanlarda iş birliğine dayalı ortaklık modeliyle ilerleyebiliriz. Yeni dönemde, AB çatısı altında iki devlet fikri de dahil yeni fikirler görüşülmelidir. Alternatif olarak, konfederal model de görüşülebilir. Geniş bir fikir yelpazesi söz konusudur.”
ANASTASİADİS İLE YEMEK…
Kudret Özersay, bu önerilerini 4 Haziran’daki yemekte bir araya geldiği Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis’le görüşüp görüşmediği sorulduğunda “Sosyal bir yemeğin içeriğini açıklamamın doğru olduğunu düşünmüyorum” yanıtını verdi. Eşi ile birlikte, dostlarının evine ziyarete gittiklerinin altını çizen Özersay şöyle devam etti:
“Yemekte Sayın Anastasiadis’in de olacağını önceden biliyordum. Kendisi ve eşiyle önceki dönemden tanışıyorduk. Biz (politikacılar) iletişim köprüleri yaratmalı ve birbirimizi daha iyi tanımalıyız. Bazı durumlarda bu görüşmelerden görüntüleri basına veririz, bazılarını vermeyiz. Sayın Averof ve AKEL lideri ile bunu yaptık. Ama önceki ay Sayın Mavroyannis ile görüştüğümüzde sosyal medyada hiçbir şey paylaşmadık.”
“KAPALI MARAŞ MESELESİNDE RUM LİDERLİĞİNİ MUHATAP ALMIYROUZ”
Gazetenin, Kapalı Maraş’ın Kıbrıs Türk idaresi altında açılması konusunu sorması üzerine Özersay “Bu meselede Kıbrıs Rum liderliğini muhatap almıyoruz. Çünkü kapsamlı çözüme yakın değiliz ve güven yaratıcı önlem değildir –geçmişte bu çaba başarısız oldu. Çünkü Kapalı Maraş gerçekte dar kapsamda Kıbrıs meselesidir. Mülkiyet, güvenlik, toprak düzenlemeleri, yönetim yönleri vardır. Bugün şu üçüncü bir durumu tartışıyoruz: Maraş Kıbrıs Türk bölgesindeki bir askeri bölgedir. Bu bölge içerisinde özel mülkler vardır. Bu mülklerin bazılarının mülkiyet statüsü tartışmalıdır, Vakıflar meselesi vardır. Durum netleştirilmeli ve bazı mülkler iade, bazıları tazmin edilmelidir. Yine, Vakıflar İdaresi’nin hakları da güvenceye alınmalıdır.”
“BÖLGENİN ASKERÎ STATÜSÜNÜ YIKARSAM NE SEBEPLE PROTESTO EDİLSİN?”
Özersay, “Bu tür adımların Güvenlik Konseyi kararlarına ters olabileceği görüşü var mı?” sorusuna şu cevabı verdi:
“Bugün Güvenlik Konseyi’nin Maraş ile ilgili kararlarını uyguluyor muyuz? Hayır. Ama yarın kişisel mülkiyet haklarıyla ilgili olumlu bir adım atabilir ve bu şekilde kararların ihlalini kısıtlayabiliriz. Bölgenin askerî statüsünü yıkarsam, ne sebeple protesto edilsin?”
Gazetenin “Evet, ama idarî statü açısından eleştirilebilir. Birileri geri dönecek deniyor. Hangi idare altında, BM’nin mi başka birinin mi?” sorusuna karşılık ise Kudret Özersay şu cevabı verdi:
“Mesele idarî statü değildir. Mantık yanlıştır. Kapalı Maraş KKTC’nin parçasıdır. Farz edelim ki yeni bir yol geçsin diye Girne otoyolunun bir noktasındaki askeri bir bölgenin statüsünü değiştirdim. Dünya kamuoyu böyle bir şeyi ne sebeple protesto edecek?”
“BİZ MEDENİ BİR DEVLETİN YAPMASI GEREKENİ YAPTIK”
“Mülteciler konusunda, Kuzey’den Güney’e hareketin arttığı doğru mu?” sorusuna karşılık “Aksine. Temelsiz bir iddia” cevabını veren Özersay, şunları söyledi:
“Bakanlar Kurulu 15 gün önce Suriye vatandaşlarına turistik vize uygulanmasına karar verdi. Yeni dönemde, bazı sebeplerle vize almaları haricinde Suriye vatandaşlarının Ercan’a ulaşması çok zor. Önceki dönemde bu insanlar, daha sonra Güney’den sığınma talebinde bulunmak için Ercan’a geliyordu. Bir süre Ercan’da bir odada bekliyorlardı. Biz onlarla söyleşiler yaptık. Temaslarımız ve BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin mülteci hakları ile ilgili kuralları temelinde Güney’den sığınma almak için gerekli ön şartlara sahip olup olmadıklarını anlamaya çalıştık. Teyit ettiğimizde, gerekli prosedürleri yürüttük ve bu kişileri kara yoluyla, mevcut sınır kapılarından yasal yollardan Güney’e yönlendirdik. Aşamalı olarak mülteci dalgasının büyüdüğünü ve Kıbrıs Rum tarafında absorbe edilme olanağının tükendiğini saptadık. Böylece vize uygulamasına başladık. Herhalukârda hedefimiz Kıbrıs Rum tarafını incitmek değildi. Böyle bir şey istesek öteki tarafı mahvederdik. Aksine, medeni bir devletin yapması gerekeni yaptık.”
“ULUSLARARASI UNSURUN ELİNDE BASKI UNSURLARI VAR”
Özersay’a, Doğu Akdeniz’deki son gelişmelere yaklaşımı da soruldu. Özersay, şu görüşleri ifade etti:
“Uluslararası unsurun elinde; örneğin BM Barış Gücü’nün geleceğiyle ilgili tartışma, doğal gaz şirketlerinin Kıbrıslı Rumlara ‘risk almayız, Kıbrıslı Türklerle görüşün’ mesajı, AB’nin ve diğer uluslararası unsurların Kıbrıslı Rumlara ‘temsili hükümeti kabul etmiyorsunuz, anayasanın 2/3 erteleme statüsünde, Kıbrıslı Türkleri temsil edip etmediğinizi inceleyeceğim’ mesajı gibi baskı unsurları var. Uluslararası unsur bugün bu baskı unsurlarını kullanmadığı için kendi baskımızı kullanıyoruz. Türkiye de kendisine ait gördüğü bölgelerde çalışmalara başlıyor. Gerçekte bu olan, Doğu Akdeniz’deki güçlerin dengelenmesine katkı koyuyor. 2011’den bugüne kadar biz sadece harika protesto mektupları yazdık. Ancak bu protesto Kıbrıs Rum tarafında tavır değişikliği sonucunu getirmedi.”
“BU FİLMİ DAHA ÖNCE İZLEDİK”
“Gelişmelerin bugün geldiği noktada MEB konusunda Kıbrıslı Türkleri ne tatmin eder?” sorusu üzerine ise Özersay, “Saf değiliz. Bu filmi daha önce izledik. Güney’de Kıbrıs Türk malları için, içinde bir kuruş bile olmayan bir fon kurdular (Kıbrıs Türk Malları Vasiliği) ve bizimle dalga geçtiler. Doğal gazda da bu olmayacak. İkincisi, para olsa bile, teşekkür ederiz ama almayacağız. Neden? Çünkü kaynağın (hidrokarbonlar) her ikimize de ait olduğunu iddia ediyorsunuz. Ancak kendi düşündüğünüz ve kendi belirlediğiniz oranla bir fon kuruyorsunuz. Faydalanmama izin verdiğinizde vereceksiniz. Siz kimsiniz? Ortak sahipsek sen bu şekilde yapamazsın” dedi.
“ANLAŞMA YAPTIĞIMIZ ŞİRKETLER BİZDEN ALACAKLARI YETKİYLE MASAYA OTURSUN”
Kudret Özersay “Sorunun çıkış yolu ne olabilir” sorusuna karşılık şunları söyledi:
“Herkesin meseleyi ortaklaşa yönetme olanağı olmalı. Sen iki-üç şirketle sözleşmeler imzaladın, ben bir taneyle. O zaman bütün bu şirketler bizden alacakları yetkiyle masaya otursun. Keza bir kaynaktan söz ediyoruz. Bundan nasıl faydalanacağız? Gazı nasıl çıkaracağız? Bunu söylerken sadece güneyin değil bütün Ada’nın yataklarından söz ediyorum. Uluslararası piyasaya nasıl ve hangi daha tatmin edici yöntemle nakledeceğiz? Paylaşım (kârı) nasıl olacak? Oranlar ne olacak? Kârdan edinilecek ödenekler hangi maksatlarla kullanılabilecek? Veya hangi alanda (silahlanma, vb.) kullanılmaları mümkün olmayacak? Bunları konuşacağız.”
Özersay gazetenin “Türk tarafının çalışmaları aşamalı olarak bütün Kıbrıs’ın etrafına yayılacak mı?” şeklindeki son sorusuna ise “Böyle bir şeyin olmaması için hiçbir sebep yok” cevabını verdi.