ALBANK Genel Müdürü Dr. Ahmet Karavelioğlu, Türk Lirası’nın yabancı paralar karşısında değer kaybetmesinin KKTC ekonomisine olan etkilerini değerlendirdir, “para birimini değiştirmekle” istikrarlı bir yapıya kavuşamayacağımızın altını çizerken, KKTC parası basmanın gerekli koşulunun ise “güven sağlamak” olduğunu belirtti. ALBANK Genel Müdürü Karavelioğlu, Vekıbrıs’ın sorularına şu yanıtları verdi:
SORU: Türk Lirasının yabancı paralar karşısında değer kaybetmesi KKTC Piyasasını nasıl etkiliyor?
2019 yılsonu verilerine göre GSYH’sinin üçte biri oranında dış ticaret açığı veren bir ekonomi için elbette kurdaki değer kaybının olumsuz etkileri olacaktır. Pandemi şartlarında en büyük döviz kaynağı olan turizm ve yükseköğretim sektörlerinin içinde bulundukları koşullar göz önünde bulundurulduğunda durum ciddiyetini artırmaktadır. Bu etki, akademik olarak ifade edilebilir ve ölçülebilir olmanın ötesinde günlük yaşantımızda ticaret erbabı tarafından da, hane halkı tarafından da bizzat hissedilebilmektedir.
Bankacılık açısından konuşmak gerekirse, TL değer kaybettikçe bankaların bilançolarının büyüdüğünü görüyoruz. Hiçbir şey yapmasak, 1 lira ilave kredi kullandırmasak bile kredi portföyümüz büyüyor. Zira yabancı para kredilerimiz var ve bunların cari bakiyeleri kurla birlikte artıyor. Bankacılık terminolojisinde (hatta bizzat KKTC Bankacılık Yasasında) kredi “risk” demektir. Normal koşullar altında risk oluşması için önce aksiyon almanız gerekir. Oysa ülke ve piyasa koşullarında hiçbir şey yapmasanız bile riskiniz artıyor.
Bizim banka olarak açık pozisyonumuz yok; döviz varlığımız yükümlülüğümüze denk, ancak riskimiz artıyor. Neden? Ekonomimizin diğer paydaşları ithalatçılar, ihracatçılar, toptancılar, turizmciler, üniversiteler, gerçek ve tüzel kişiler yani müşterilerimiz doğrudan veya dolaylı olarak bu riski fazlasıyla taşıyorlar. Zira ülke gerçekleri gereği enerjiden özel tüketime kadar her alanda dışa bağımlı bir ekonomimiz var. Döviz yükümlülüğü alacağından fazla olanlar taşıdıkları riskleri iktisadi olarak temasta oldukları her ekonomik birime aktırıyorlar. Dolayısıyla kur arttığı zaman ülke ekonomisi genelinde temerrüt olasılığı artıyor, tedarik sıkıntısı yaşama olasılığı artıyor, geleceğe dair projeksiyonların başarı olasılığı azalıyor. Tüm bunların doğal bir sonucu olarak ekonomimiz daralıyor ve gelirimiz azalıyor. Bunu, yıllardır çok yakından gözlemliyoruz. KKTC’de kişi başına gelir, döviz kuruyla neredeyse -1 düzeyinde negatif korelasyon halinde. 2010’ların başından beri kişi başına gelirde, 15.000 $ seviyelerinden 13.000 $ altına doğru bir gerileme mevcut. Elbette bu durumun tek sebebi kur artışıdır diyemeyiz ama aynı dönemde dolar kurunun 1,5’lerden 7’lere çıktığını da göz ardı edemeyiz. Bizim için bir yandan sıkıntı yaratan döviz ağırlıklı ekonomimiz diğer yandan da, servet birikimimiz (sahip olduğumuz gayrimenkuller ve araçlar) sterlin/euro olduğu için, bize kur ataklarına karşı savunma kalkanı oluşturuyor.
SORU: Piyasasının kur krizlerinden korunması için KKTC’nin Euro kullanımına geçmesi mümkün mü?
Bu konunun iktisadi açıdan değerlendirilebilecek bir konu olduğunu düşünmüyorum. Zira bu zaviyeden bakıldığında “ben başka bir ülkenin para birimine geçmek istiyorum” demekle geçemezsiniz. Merkez Bankalarının en önemli vasıflarından biri “son borç veren (lender of last resort)” olmalarıdır. Böyle bir fon kaynağının (merkez bankasının) güvencesine sahip olmazsanız, başka bir ülkenin/birliğin para birimine geçerek fiyat istikrarı sağlamak bir yana likidite idame ettirmek bile mümkün değildir. Yoksa ülkemizin sınırlı döviz kaynakları ortadayken dövize dayalı bir kur rejimi süründürülebilmesi hayalcilik olur.
Yapılması ima edilen şey aslında Euro kurunun sabitlenmesi anlamına gelmektedir. Bunun da, para basma yetkisi veya faiz değişikliği ile müdahale etme şansımız bulunmayan Türk Lirasını, yine basma şansımız olmayan ve arzı (yurtiçine girişi) kısıtlı Euro’ya sabitlemeye çalışmak şeklinde tarif edilebilecek uçuk bir fikir olduğunu düşünüyorum. Fakat eğer söylediğiniz Avrupa Merkez Bankası’nın fonlama garantisiyle birlikte bir geçiş ise bu siyasi bir konudur ve benim uzmanlık alanımın dışındadır. Yine de şunu söyleyebilirim sanırım. Para bir araçtır. Eğer sağlıklı bir makroekonomik altyapıya sahip değilseniz yalnızca para birimi değişti diye ekonomik istikrara kavuşamazsınız. Üstelik bizim gibi borç döndürme kapasitesi düşük ülkelerin enflasyon yaratacak güçleri de olmazsa reel borç katlanarak artar ve Yunanistan, İrlanda, İspanya ve Güney Kıbrıs’takilere benzer şekilde devlet borçları ve işsizlik gibi yapısal sorunlar ortaya çıkar. Zaten bu yüzden AB üyesi olmanın kriterleri yüksekken, AB Para Birliği üyesi olmanın kriterleri daha da yüksektir. Bu manada bizim hedefimiz, kolaycılığa kaçarak para birimini değiştirmek yerine söz konusu kriterleri sağlamak olmalıdır
SORU: KKTC’nin kendi para birimini oluşturması için hangi koşulların yerine gelmesi gerekir?
Tabii aslında bu sorunun cevabı basit ve yine bir miktar siyasetin alanına giriyor. Ancak Nobel ödüllü iktisatçı Robert Mundell’in tanımıyla, yani en azından bir iktisatçı tanımıyla, soruyu şöyle cevaplayabiliriz: “para basmak suretiyle bir para birimine sahip olmak, tam bağımsızlığa ve hükümranlık hakkına sahip ülkelerin hakkıdır.
Bir ülkenin bu hakkı kullanabilmesi için de para birimini belirlemesi, basması ve bunu yurtiçinde ve dışında herkese kabul ettirebilmesi gerekir”. Yine de kabul edilebilirlik noktasında eskisi gibi ağır kriterler olmadığını söyleyebiliriz. Örneğin, paranın değerinin “altın”a veya başka bir değerli varlığa dayandırmak zorunda değilsiniz. Hatta bitcoin başta olmak üzere kripto paraların domine ettiği küresel finansal piyasalarda, merkez bankalarınca bile desteklenmeyen 1000’in üzerinde kripto para mevcut. Bugün birçok şirketin hatta belediyenin bile kendi altcoinini üreterek uluslararası borsalarda işleme soktuğunu görüyoruz. Bunların tedavüle çıkıp da kullanılması için gerekli koşul neyse KKTC’nin kendi para birimini oluşturması için gerekli koşul da odur diye düşünüyorum: yurtiçinde ve dışında insanların bu para birimine güvenmesi ve bu para birimiyle tasarruf, yatırım, alışveriş ve ticaret yapmayı kabul etmeleri.