Her yıl milyonlarca insan tedavi edilemeyen kanser hastalığı nedeniyle hayatını kaybediyor. Kesin bir tedavi yöntemi bulunmayan bu hastalık için kemoterapi ilaçları ise zorlu süreçlerin sonunda hayata tutunmak için bir umut. Ancak kemoterapinin kanser hücrelerinin tamamını temizleyebilmesi mümkün olmuyor.
Yeni geliştirilen yöntemler de bu noktada başarı sağlamayı hedefliyor. Zira, tedavinin en kritik noktası tüm kanser hücrelerinin temizlenebilmesi. Uzmanlara göre, bağışıklık sistemi bu görevi sağlayabilecek yetenekteki T hücrelerine sahip.
BioNTech firmasının geliştirdiği kanser aşısı bu hücreleri mRNA teknolojisiyle harekete geçirerek kanser hücrelerini yok etmeyi başardı. Uzmanların bağışıklık sistemindeki ‘askerler’ olarak isimlendirdiği T hücreleri şimdi başka bir tedavi de başrol oynuyor.
ABD’de Jackson Laboratuvarı Enstitüsü Baş Araştırmacısı Prof. Dr. Derya Unutmaz ve Türk doktorlardan oluşan ekibi bu tedavinin başarılı şekilde sonuçlanması için 30 yıldır çalışmalar yapıyor. Kanserli hastanın bağışıklık sistemindeki T hücrelerine laboratuvarda kodlayarak kanser hücrelerini yok etme görevi veren çalışmayı, Prof. Dr. Derya Unutmaz ile konuştuk.
Kanser hücresi nasıl oluşur?
Vücuttaki hücrelerin çoğunun belli bir yaşam süresinin olduğunu belirten Prof. Dr. Unutmaz, bir hücrenin yaklaşık kırk defa bölündükten sonra yaşlanlandığını ve yok olduğunu anlatıyor. Bu mekanizmanın hücrelerin sonsuz şekilde bölünmesini yani çoğalmasını önleyecek sofistike bir sistem olduğunun da altını çiziyor.
“Fakat çeşitli sebeplerden dolayı bu çevresel faktörler olabilir, genetik faktörler olabilir hücrelerin içindeki bir program dediğimiz DNA’sında genetiğinde mutasyonlar oluşmaya başlar. Ve bu mutasyonlar biriktikçe de hücrelerin bir şekilde bölünmesini sınırlayan ya da yayılmasını sınırlayan mekanizmalar ortadan kalkar ve hücre bir süre sonra ölümsüz hale gelir. İşte biz o hücreye kanser hücresi diyoruz.”
Bu hücre bölünmelerinin kontrolünü kaybetmesi kanser hücrelerinin oluşmasına neden oluyor. Bu hücreler sadece kendi bölümünde değil diğer alanlara da yayılmaya başlayınca metastaz oluşuyor. Unutmaz, “Bu yüzden kanser hücreleri bir şekilde önce kendi ortamında büyüyorlar ve normal hücrelerin yerini alıyorlar” diyor ve ekliyor “Daha sonra da çeşitli organlara yayılarak sonuçta insanın ölümüne sebep veriyorlar.”
“T hücreleri savunma görevinde”
Unutmaz, bağışıklık sistemini vücudumuzun savunma sistemi olduğunu söylüyor. Bu yüzden de sistemdeki T hücreleri için savunma görevlerine atıfta bulunarak asker, keskin nişancı ya da özel harekat timi benzetmesini yapıyor.
“Yani T hücrelerini çok çeşitli görevleri olan ve çeşidi bulunan bağışıklık sisteminin ana hücreleri diye tanımlayabiliriz. Biz bu hücreleri çok uzun yıllardır çalışıyoruz ve bu değişik tiplerini anlamaya çalışıyoruz. Onları klasifiye ediyoruz. Fonksiyonlarını öğreniyoruz. Aynı zamanda da programlıyoruz bu hücreleri.”
“Bağışıklık sistemini kansere karşı da eğitebileceğimiz anlaşıldı”
Kanser tedavisinde bağışıklık sisteminin son yıllarda devrim yaptığına değiniyor Unutmaz:
“Özellikle T hücrelerini bir ordu olarak görürsek bu hücreler normal şartlarda virüsle enfekte olmuş hücreleri tanıyarak yok ediyorlar. Yahut da bakterilere karşı vücudumuza dışarıdan giren düşmanları yok etmekle görevliler. Sonuçta kanser hücreleri de bizim için bir tehdit oluşturuyor. Bu bakımdan yapılan uzun araştırmalar sonucu bu bağışıklık sistemini kansere karşı da eğitebileceğimiz yahut da yönlendirebileceğimiz anlaşıldı.”
“Sentetik biyolojiyle kanser hücresini tanıtıyoruz”
Öte yandan çok önemli bir nokta var. Bilim insanları kansere karşı eğitilebilen T hücreleriyle en azından bazı kanserlerde çok başarılı sonuçlar aldı. Hatta bu yöntemlerden bazıları kabul edildi. Fakat Unutmaz, buradaki en büyük zorluğun kanser hücrelerinin normal hücrelerle olan benzerliği olduğuna dikkati çekiyor. Prof. Dr. Unutmaz ve ekibi de bu konuya yoğunlaşıp çalışmalarını geliştirdi. Zira, aslında bütün mesele bağışıklık sistemine bu farklı olan kanser hücrelerini tanıtmak:
“Bizim çalışmamızda bu hücreleri yani normal şartlarda virüsle enfekte olmuş bir hücreyi öldüren ölümcül hücre dediğimiz hücreleri eğitip donatıyoruz. Ne yapıyoruz? İçlerine sentetik biyolojiyle kanser hücresini tanıyacak bir molekül koyuyoruz. Çünkü kanser hücrelerinin bazı farklılıkları var. Ya da çok farklı olmasa da yine de kendilerine özel bazı molekülleri var. Bunları T hücrelerine koyduğumuz zaman T hücreleri bu sayede kanser hücrelerini normal hücreden ayırt edebiliyor veya çoğunlukla kanser hücresine yöneliyor.”
‘Ölüm öpücüğü’ tanımasını sağlıyor
“T hücresi, kanser hücresini tanıması için ona yapışması lazım” diyor Unutmaz ve ‘ölüm öpücüğü’ne değiniyor:
“Bu sentetik molekül sayesinde içeriye bir sinyal gönderiyor. ‘Tamam bu düşmandır, kanser hücresidir, bunu yok edebilirsin’ diyor. Buradaki ‘ölümcül öpücük’ durumu da aslında çok ilginç bir biyolojik mekanizma. T hücresinin kanser hücresini tanıyabilmesi için ona yapışması lazım. Yani yüzeyinde kanserin o bizim eğittiğimiz yahut da farklı olan kısımlarını tanıyabilmesi lazım. Onu tanıdığı anda kanser hücresinin yüzeyinde bazı aralıklar açıyor ve içeriye bombalar atıyor küçük moleküller şeklinde. Bu sayede de kanser hücresini yok ediyorlar.”
Unutmaz da “Bu sistemi kullanarak bu hücreleri eğitip donatarak tekrar programlayarak kanser hücrelerine karşı bir tedavi yöntemi geliştirdiklerini” paylaşıyor.
Kemoterapi bitiyor mu?
Unutmaz, bu yöntemle geliştirilen tedavinin kanserin kesin çaresi olacağı konusunda oldukça emin. Kemoterapiye de bu sayede ihtiyaç olmayacağı görüşünde.
“Hastaya kemoterapi verdiğiniz zaman çok yüksek dozda veremiyorsunuz çünkü diğer normal hücreleri de öldürüyor. Kanserin çoğu hücresini öldürebiliyorsunuz fakat çok az kanser hücresi kalsa bile yeniden kanser hücreleri ortaya çıkıyor. Bu sefer kemoterapi ilaçlarına karşı da direnç kazanmış oluyor. Fakat bağışıklık sistemini eğittiğiniz zaman bu hücreler devamlı vücudumuzda var. Bu yüzden ortaya çıkar çıkmaz kanser hücrelerini yok edebiliyorlar ve çok uzun süreli kesin tedavi oluşmuş oluyor. Bu bakımdan bağışıklık sistemi kanser tedavisinde en önemli rolü oynuyor olacak. Bağışıklık sistemi sayesinde ilerde tedavi edemeyeceğimiz bir hasta kalacağını sanmıyorum.”