spot_img
10.8 C
Lefkoşa
spot_img

KANSER HÜCRELERİNİN YENİ SİLAHI “SİYAH BAL“

Türkiye’de Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Abdurrahim Koçyiğit, Kazdağlarının endemik bitkilerinden ve meşe palamudu ağacının akıntısından beslenen arılardan elde edilen siyah balın, kanser hücrelerini öldürme özelliğini ortaya koydu.

Prof. Dr. Koçyiğit, 9 kişilik ekibiyle balın kanser üzerindeki etkilerini incelemek amacıyla Türkiye’nin muhtelif bölgelerinde yetişen çiçek, çam ve kestane gibi 14 farklı baldan numune topladı.

İki yılı aşkın süren araştırmada, numuneler üzerinde içerik analizleri ve hücre kültürü çalışmaları gerçekleştirildi.

Araştırmalar neticesinde, fenolik madde içeriğinden en zengin ve kanser hücrelerini öldürme potansiyeli en yüksek balın, Kazdağları’nın Bayramiç ve Çan ilçelerine uzanan bölgesinin zirvesinde, zengin endemik bitki türleri ile özellikle meşe palamudu ağacının akıntısından beslenen arılardan elde edilen siyah bal olduğu keşfedildi.

Henüz preklinik aşamaları tamamlanan ve ileri çalışmaları süren balın, kanser hücrelerini yok etme özelliğinin yanı sıra kansere karşı önlem almak için de kullanılabileceği öngörülüyor. 

Mevcut çalışma sonuçlarına göre, kanser hastalarının tedavileri için yüksek doz, kanser oluşumunu önlemek isteyenlerin de düşük doz kullanmaları gereken siyah balın kullanılması gereken net doz miktarı ise hayvanlar ve insanlar üzerinde yapılacak deneysel çalışmaların ardından belirlenebilecek. 

Prof. Dr. Koçyiğit tarafından çalışma sonuçlarıyla ilgili kaleme alınan “Quercus pyrenica honeydew honey with high phenolic contents cause DNA damage, apoptosis and cell death through generation of reactive oxygen species in gastric adenocarcinoma cell” başlıklı makale, ABD’deki Integrative Cancer Therapies (ICT) adlı tıp dergisinde yayımlandı. 

Ayrıca, ABD’nin Kuzey Carolina eyaletinin Asheville kentindeki Bal Arısı Araştırma Merkezi’nce düzenlenen “8. Uluslararası Bal Yarışması”na gönderilen Kazdağları’nın siyah balı, değerlendirildiği “koyu bal” kategorisinde birincilik elde etti.

 “RENGİYLE ORANTILI OLARAK ÇOK FAZLA FENOLİK İÇERİĞE SAHİP”

Prof. Dr. Abdurrahim Koçyiğit, AA muhabirine yaptığı açıklamada, üniversite bünyesinde kurulan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp İleri Araştırmalar ve Uygulamalar Merkezinde (GETAMER), geleneksel tıpta kullanılan bitkilerin bilimsel araştırmalarının yanı sıra arı zehri, propolis, arı ekmeği ve bal gibi arı ürünlerinin maddelerinin romatizma ve kanser gibi çeşitli hastalıklar üzerine etkilerini de incelediklerini söyledi.

Türkiye’nin dünyadaki bal üreticisi ülkeler arasında Çin’den sonra ikinci sırada geldiğini belirten Koçyiğit, ülkenin, flora çeşitliliğinden dolayı bal türlerinden de zengin olduğuna işaret etti.

Kanser tedavisinde de kullanılan Yeni Zelanda kökenli “Manuka” balından bahseden Koçyiğit, “Bizim de böyle bir balımız olabilir mi?” düşüncesiyle yola çıktıklarını anlattı.

Prof. Dr. Koçyiğit, 3 yıldır süren çalışmanın aşamalarına ilişkin şu bilgileri paylaştı:

“İlk olarak, Türkiye’nin muhtelif bölgelerinden çiçek, çam, kestane gibi 14 farklı balı topladık. Balın içerisinde yaklaşık 250 etken madde var. Bunun, bölgeden bölgeye, arının beslendiği bitki florasına göre de değişkenlik gösterdiğini biliyoruz. Balların öncelikle içerik analizlerini yaptık ve şunu gördük, fenolik içeriği çok yüksek ya da çok düşük ballar var. Daha önceki çalışmalarımızdan da biliyoruz ki, fenolik içeriği ne kadar yüksekse o kadar kanser hücrelerini öldürme kapasitesi de yüksek oluyor. Çünkü, fenolik bileşikleri yüksek olanlar pro-oksidan aktiviteyle kanser hücrelerini öldürebiliyorlar. Analizlerden sonra, en yüksek ve en düşük fenolik içeriğe sahip 2 balı seçtik. İkisiyle hücre kültürü çalışmaları yaptık. Bu çalışmada, fenolik içeriği yüksek olan siyah balın aynı dozda diğerine göre yaklaşık 3 kat daha fazla apoptozis yoluyla öldürme potansiyeline sahip olduğunu gördük. En düşük öldürme potansiyeline sahip olan bal Kazdağları bölgesinden çiçek balıydı. En yüksek olan da yine Kazdağları’ndan, özellikle meşe palamudunun yaygın olduğu ormandan elde edilen ‘siyah bal’ dediğimiz çeşitti. Bu balın temel özelliği, siyah rengiyle orantılı olarak çok fazla fenolik içeriğe sahip olmasıydı.”

Koçyiğit, Kazdağları’nın zirvesinde meşe palamudunun yoğun olduğu bölgede konuşlandırılan kovanlardan elde edilen siyah balı, “meşe palamudu balı” ya da “pelit balı” şeklinde de adlandırdıklarını dile getirdi.

 “HEDEFİMİZ, DÜŞÜK DOZDA YÜKSEK ÖLDÜRÜCÜLÜK YAPAN BALI YAKALAMAK”

Kanser hücrelerini büyütücü etkisinden dolayı hastaların şekerle beslenmemesi gerektiğine değinen Koçyiğit, “Balı kanser ilacı olarak kullanacağız ama yüzde 80’i şeker. Doğal şeker olması bir şey değiştirmez, önemli olan hastanın az şeker alması. Balın tedavi edici özelliğinden yararlanacağız ama bir taraftan da miktarın düşük olması lazım. Hedefimiz, düşük dozda yüksek öldürücülük yapan balı yakalamak. Bizim, 14 bal içerisinde en yüksek öldürücülüğü, kanser hücresini tedavi edici özelliği yakaladığımız bu bal oldu. Bu balla ilgili çalışma dünyada yok, özellikle kanser tedavisiyle ilgili. Türkiye’de de ilk bizim çalışmamız oldu.” diye konuştu.

Koçyiğit, kanser tedavisindeki ideal hücre öldürme yönteminin “apoptozis” olarak adlandırılan kontrollü hücre ölümü olduğunu belirterek, “Bir sürü hücre ölüm yöntemi vardır. Mesela nekrosiz de bir hücre öldürmedir. Nekrosiz de hücre paramparça olur ve içerik tamamen kana yayıldığı için ciddi enflamasyon yapar. Bu istenen bir sonuç değildir. Apoptozis’te makrofajlar tarafından bu hücreler içeriye alınır ve kontrollü bir şekilde yok edilir. Dolayısıyla vücuda zarar vermez. Biz hangi yolla hücre öldürdüğünü de araştırdık ve apoptozisle öldürdüğünü gördük ki bu çok iyi bir şey.” ifadelerini kullandı.

 “DOZU BELİRLEMEDEN KULLANMAK SAKINCALI”

Siyah balın kanseri tedavi etmede olduğu gibi kansere yakalanmadan, hastalığa karşı önlem almak için de kullanılabileceğini anlatan Koçyiğit, “Kanserden korunmak isteniyorsa düşük dozda almak gerekiyor. Kansere yakalananlarda ise düşük dozlar hücreyi çoğaltıyor, yüksek dozlar hücreyi öldürüyor. Aslında burada dozun hayati öneme sahip olduğunu görüyoruz. Rastgele kullanılacak bir şey değil. Hangi dozunun tedavi edici olduğu belirlenmeden kullanmak oldukça sakıncalı. Biz şu anda doz tavsiye edecek aşamada değiliz. Ancak deneysel hayvan ve klinik çalışmalardan sonra rahatlıkla söyleyebileceğiz. Hedefimiz hemen hayvan çalışmasına başlamak.” dedi.

Prof. Dr. Koçyiğit, gelecek yıllarda baldan ilaç elde edilip edilmeyeceğine dair, “Balı doğal olarak da kullanabilirsiniz. Oradan bir etken maddeyi çektiğiniz zaman geleneksel tıp olmuyor, ilaç oluyor. Ancak biz, doğal şekliyle de bunun kullanılabileceğini düşünüyoruz. Zaten çalışmalarımızda da doğal şeklini kullandık. Herhangi bir şekilde, oradan bir maddeyi izole edip de kullanmadım. Geleneksel tıpta kullanıldığı şekilde kullanmanın taraftarıyım ama doz önemli. Bu şekilde balı çok rahat kullanabilirsiniz. Belki kanser tedavisinde şekerini azaltabilirsiniz, onu da çalışacağız bir sonraki hedefimiz o. Ancak endişem, şekeri içinden çekince balın özelliğinin bozulması. O dengeyi nasıl sağlarız henüz bilemiyoruz, deneyeceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.

 “ARAŞTIRMA FONLARINDAN DESTEK BEKLİYORUZ”

Balın kullanımında yüksek doz ile düşük dozun işlevinin taban tabana zıt olduğunu vurgulayan Koçyiğit, şöyle devam etti:

“Çalışma sonuçlarımıza göre, kanser hastası düşük doz kullansa belki kanseri daha da artacak. Çünkü, oradaki fenolik bileşikler normalde düşük dozda antioksidan etki gösterirken ancak yüksek dozlarda pro-oksidan etki gösteriyor. Dolayısıyla, kanser hastasına düşük doz verdiğiniz zaman hücreyi beslemiş, çoğalmasını kolaylaştırmış oluyorsunuz. Öldürücü etkisini ise ancak yüksek dozlarda yakalamış oluyorsunuz. Evet, şifa potansiyeli var ama rastgele kullanılacak şeyler değil. Mutlaka bilimsel olarak, preklinik ve klinik çalışmalar yapılarak ve Sağlık Bakanlığından onay aldıktan sonra ilaç olarak kullanılabilir diye düşünüyorum.”

Preklinik aşamanın ardından deneysel hayvan ve insan çalışmasına yöneleceklerini anlatan Koçyiğit, “Bundan sonraki aşamalar daha pahalı aşamalar. Özellikle klinik çalışmalarının maliyetleri yüksek. Araştırma fonlarından ciddi destek bekliyoruz. Desteksiz yapılacak bir iş değil.” şeklinde konuştu.

“ŞİFACI BİR YANI VAR”

Balın üreticisi Gökhan Aydoğdu da bu nitelikteki balı yaklaşık 7 yıldır Kazdağları’nda ürettiklerini söyledi.

Aydoğdu, üretimde her yıl kendilerini biraz daha geliştirdiklerine işaret ederek, “Balımızı her sene analizlere gönderiyoruz. Bazen faklı sonuçlar çıkar mı diye 2-3 üniversiteye analize gönderiyoruz. Balımızın şifacı bir yanı var. Rengi koyulaştıkça niteliği de değeri de artıyor.” dedi.

Siyah balın birçok balla beraber incelendiğini anlatan Aydoğdu, “Balın farklı olduğunu biliyordum ve araştırılması için profesör bir arkadaşıma, ‘Bu balı bir üniversitede çalışabilir miyiz?’ dedim. Arkadaşım beni, Prof. Dr. Abdürrahim Koçyiğit’e yönlendirdi. Türkiye’nin çeşitli yörelerinden, her bölgeden bal topladık ve laboratuvar ortamında çalışmalara başlandı. Yaklaşık 5-6 ay sonra da bal dokuda çalışıldı. Bizim Kazdağları’nda üretmiş olduğumuz bu bal, grafikte yukarı doğru sivrildi.” diye konuştu.

 “BİZİM BALIMIZIN DEĞERİ ‘MANUKA’NIN DAHA DA ÜSTÜNDE”

Aydoğdu, bölgede bu nitelikteki bal üretimini teşvik etmeye ve yaygınlaştırmaya çalıştıklarını belirterek, “Üretim kapasitesini artırmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki yıllarda çok daha iyi olacağına inanıyorum. Kaliteyi her yıl daha da artırmaya çalışıyoruz. Kovanın çivilerine kadar seçiyoruz. Kesinlikle kimyasal kullanmıyoruz.” ifadesini kullandı.

Balın bilimsel kısmını çalışan üniversite ile sürekli diyalog halinde olduklarını dile getiren Aydoğdu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Ben de ekibin bir parçasıyım. Geçen haftalarda balla ilgili bilimsel bir makalemiz, dünyanın prestijli bir tıp dergisinde yayımlandı. ‘Artık bu balın niteliğiyle ilgili elimizde bir kanıt var’ diyoruz. Kendi ülkemde ürettiğim bal, dünyanın ciddi bir bal yarışmasında derece aldı. Ülkemizin bir değerini dünyaya tanıtmış olduk. Yeni Zelanda’nın bir balı var, Manuka balı. Dünyanın her yerinde, eczanelerde bulabilirsiniz. En pahalı bal markasıdır. Bizim balımızın değeri Manuka’nın daha da üstünde. Yaptırmış olduğumuz analizler ve bilimsel çalışmalar bunu kanıtlıyor.”

İLGİLİ HABERLER

Bizi takip edin

3,234TakipçilerTakip Et
5,673TakipçilerTakip Et

SON HABERLER