Türkiye Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapılan Kabine Toplantısı devam ederken açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
Libya’dan, asker gönderilmesi konusunda bir talep gelip gelmediği yönündeki soruya karşılık Kalın, Libya ile iki anlaşma bulunduğunu, bunlardan birinin deniz yetki alanlarıyla, diğerinin de güvenlik ve askeri iş birliğiyle ilgili olduğunu aktardı.
Kalın, deniz yetki alanlarıyla ilgili olanın yeni bir anlaşma olduğuna dikkati çekerek, şu değerlendirmede bulundu:
“O konuda da biliyorsunuz büyük gürültüler koptu, hala tepkiler geliyor. Biz bunu anlamakta da zorlanıyoruz açıkçası. Çünkü Akdeniz’e sahili olan iki ülkenin bu konuda karşılıklı anlaşma yapmasının başka ülkeler tarafından büyük bir vaveyla ile karşılanması kabul edilebilir bir şey değil. Çünkü bu konuda BM uluslararası deniz hukukuna göre aynı denize sahili olan ülkeler bir araya gelerek ikili, üçlü, dörtlü, çoklu anlaşmalar yapabilir.”
Türkiye’yi Akdeniz’de Antalya sahiline hapsetmek için İsrail, Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs tarafının üçlü, dörtlü toplantılar, anlaşmalar yaptığının görüldüğüne işaret eden Kalın, “Biz aslında burada Akdeniz’in bir barış denizi haline gelmesi için bütün taraflarla iş birliği yapabileceğimizi, anlaşma yapabileceğimizi açıkça ifade ettik.” dedi.
Kalın, bunun tek istisnasının Türkiye tarafından resmi olarak tanınmayan Güney Kıbrıs olduğunu ama diğer ülkelerle Türkiye’nin, hem deniz yetki alanlarının belirlenmesi hem kıta sahanlığı hem de sismik araştırma, sondaj ve diğer alanlarda ortak çalışma yapabileceğini ifade ettiklerini bildirdi.
İkinci anlaşmanın güvenlik ve askeri iş birliği anlaşması olduğunu hatırlatan Kalın, şunları kaydetti:
“Bu daha önce yapılmış bir anlaşmanın -2011 ya da 2012 yılı yanlış hatırlamıyorsam- güncellenmiş halidir. Kapsamı biraz daha genişletilmiştir ve bu anlaşmaya göre uluslararası toplumun tanıdığı Libya hükümeti Türkiye’den böyle bir talepte bulunursa asker göndermek için bunun ahdi zemini mevcuttur. Bu anlaşmanın kapsamı içerisindedir. Tabii Libya tarafından bize gelen böyle bir talep şu anda söz konusu değil, umarız buna mecbur da kalmazlar. Yani içerideki bu çatışmalar bir an önce sona erer, ateşkes sağlanır ama böyle bir talep gelmesi durumunda sayın Cumhurbaşkanımız o anlaşmada yer alan bir maddeye atıf yaparak bunun mümkün olduğunu, ahdi zemininin bulunduğunu da ifade ettiler. Tabii birileri gene bundan rahatsız olacak biliyoruz ama hukuki zeminde iki ülke arasında yapılan bir güvenlik anlaşmasının üçüncü ülkelere tehdit oluşturmadığı müddetçe ki bu anlaşmanın üçüncü ülkelere dönük bir tehdit oluşturması söz konusu bile değil ama Libya’nın meşru hükümetine dönük saldırıları durduracak ve iç barışı sağlayacak bir adım atma noktasında önemli katkı sağlayacağı da açık bir şekilde ortada.”
DOĞA KOLEJİ
Kalın, Doğa Koleji’ndeki sıkıntılar ve velilerin sorunlarına ilişkin soru üzerine, bu konuda Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ile de görüştüğünü, belki bundan sonra atılacak, atılması muhtemel adımları Bakan Selçuk’un açıklayabileceğini belirterek, şöyle devam etti:
“Ancak bir genel prensip olarak şunları ifade etmek isterim. Özel okulların da tabi olduğu belli kurallar var. İdari ve mali kurallar söz konusu. Bunlara uydukları müddetçe biliyorsunuz Milli Eğitim Bakanlığı ve tabii ki mali tarafı da Maliye Bakanlığı tarafından denetlenmek suretiyle bu kurumlar eğitim hizmeti vermektedirler. Burada sıkıntıya girdikleri zaman Milli Eğitim Bakanlığının ilk yapacağı, öncelikle öğrencilerin mağdur olmayacağı, velilerin de endişeye kapılmayacağı bir formül üretmektir. Bununla ilgili olarak Milli Eğitim Bakanlığımızın bir hazırlığı var.
Tabii ben Doğa Koleji’nin finansal durumu, satışı ile ilgili şu anda bir öngörüde bulunamam, bu doğru olmaz. Nasıl bir formül üretirler, kim alır, kim satar? Onu bilemiyorum ama öğrencilerin mağdur olmaması için Milli Eğitim Bakanlığının bu konuyu çok yakından takip ettiğini, Bakanımızın da bizzat konuya vakıf olduğunu ifade edebilirim. Yani umarız bu süreçten, bu darboğazdan çıkarlar, bir şekilde bu mali sorunlarını çözerler ve çocuklarımız, öğrencilerimiz, velilerimiz mağdur olmaz. Ama böyle bir ihtimalin ortaya çıkması halinde dahi Milli Eğitim Bakanlığımızın bu konuda öğrencilerimizin mağdur olmayacağı bir formül üretmek için gerekli çalışmayı şu an itibariyle de yaptığını söyleyebilirim.”