Vekıbrıs’ın seçimlere ilişkin sorularını yanıtlayan köşe yazarı Hasan Kahvecioğlu, 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanan müdahalelerin geçmiştekilerden “çok farklı” olduğunu belirtti ve bu müdahaleler ile Kıbrıslı Türkler ile Türkiye arasında “nifak sokulduğunu” ileri sürdü.
Hasan Kahvecioğlu, Vekıbrıs’ın sorularını şu şekilde yanıtladı:
SORU: 2020 seçimlerini daha önceki seçimlerden farklı kılan özlelikler ne oldu?
Bu seçimlere Ankara’nın “müdahalesi” geçmişte “müdahale” olarak nitelendirilen karışmalardan çok daha farklıydı. Eski seçimlerimizde “müdahale” daha çok karşıt adayın “geri çektirilmesi” şeklindeydi. “Askeri İdare” zamanlarında bu işi daha çok “askeri yetkililer” yapardı. Hiçbir dönemde, TC’nin en üst makamları (Cumhurbaşkanı ve yardımcısı) böyle bir “müdahale”yi işaret eden, tercih ortaya koyan, kamuoyu önünde açıklamalar yapmadı. Ancak bu kez bu iki makam, zaman zaman açıklamaları içinde “hedef” göstermeyi, Tatar’ı işaret etmeyi tercih ettiler.
TC’nin bu iki makamı, daha seçim gelmeden, diplomatik teamüllere uygun olmayan açıklamalar yaptılar. KKTC Cumhurbaşkanı’nın “düşüncelerini” açıklamasına karşı, “saldırı” nitelikli ve doğrudan KKTC Cumhurbaşkanı’nın şahsına yönelik, kavgacı söylemlerle karşılık verdiler. KKTC Cumhurbaşkanı; kendi “farklı” düşüncelerini açıkladı ama, hiçbir zaman bu iki şahsa yanıt vermedi, onları şahsen hedef alan sözler kullanmadı. Seçimlere bu “açıklamalar”ın yaptığı tahribatla gidildi. TC Cumhurbaşkanı ile Yardımcısı, seçimler öncesinde TC’nin Kıbrıs’ta “ayırım” gözetmediğini ve iradeye saygılı davranacağını açıklamadılar. Seçimin “Türkiye üzerinden” yürütülmesine olanak verdiler.
AKP ve MHP daha önceki seçimlerde düşük dozda yaptıkları “karışma”ları, bu kez sahada, “vaatlerde” bulunarak, hatta bazı köylerde seçmenleri “tehdit” ederek yaptılar. AKP ve MHP vekillerinin köylerde dolaşarak “seçim propagandası” yapmaları bu yoğunlukta ilk kez gerçekleşiyor. TC’nin burada yürütttüğü projelerin su olsun, hastane olsun, bu seçimlerde propaganda aracı olarak kullanılması; yani, yapılan yardımların “yüzümüze vurulmsaı” ilk kez gerçekleşmektedir.
Daha önceki seçimlerde TC “medya”sının rolü de bu yoğunlukta olmazdı. Bu kez; “yandaş medya” tamamen seçim propagandası olarak Akıncı’yı hedef aldı. Çok aktif biçimde “sosyal medya” manipülasyonlarda kullanıldı. Üstelik yalan ve manipülatif haberlerle yakın geçmişin tarihini de yanlış aktararak algı oluşturmaya yöneldiler. Türkiye kamuoyunda Kıbrıslı Türklere ve “çözüm” talep edenlere karşı ciddi bir tepki ve nefret yarattılar. Milliyetçiliği “nefret” söylemlerinin kılıfı olarak kullandılar. En kötüsü; KKTC Cumhurbaşkanı “ölümle” tehdit edildi. Bunun kanıtları dosyalanıp Başsavcılığa verildi. TC Büyükelçiliği’ne verildi ama hiçbir sonuç elde edilmedi.
TC; bu seçimde “para”sı ile de “müdahale” etti. Tatar ile imzalanan “Mali Protokol”a uyarak bütçeye katkı yapmakla ilgili prosedürü değiştirdi. Seçim yaklaşırken, bazı kalemleri kontrollü olarak kullandırdı. Öncelikleri kendisi saptadı ve her gönderdiği “para” için propaganda törenleri düzenledi. Projelerden biri olan “Pandemi yardımı” konsuunda 9900 kişiye TC parasının seçime 2 gün kalarak dağıtımı tam bir skandaldır. Buna benzer biçimde, turizcilere, lokantacılara ve daha birçok kesime “kontrollü” para dağıtımı yapıldı.
TC Büyükelçisi de bundan önceki seçimlerden farklı olarak “saha”da rol aldı. Tatar’ın lehine UBP içindeki “muhaliflere” telkinlerde bulunuldu.
Bazı partilerin başkanlarının seçim öncesinde Ankara’ya çağrılması da ciddi anlamda bir “müdahale” idi ve bunun da sonuçlarını bu partilerin tavırlarında gördük.
Seçimlere “dış”tan yapılan “müdahale”ler yanında “içte” de geçmiş seçimlerden farklı gelişmeler yaşandı.
1) Geçen Ocak ayından başlayarak “açık veren bir bütçe” ortada iken, gereksiz istihdamlar yapıldı. Pandemi başlayınca bu kişiler evlerinde oturdu ve maaş aldılar.
2) Pandemi süreci tam bir “otoriter” Başbakanlık kurulmasına fırsat verdi. Bu dönemde muhalefetin de sessiz kalması ve sendikaların pasifliği yüzünden Anayasa dışı pek çok icraat yapıldı. “Kanun Gücünde Kararname”lerle “denetim dışı” işler yapıldı. İhalesiz milyonlrca alım yapıldı. Bu dönemde “partili” işadamlarına büyük kaynaklarla işler verildi. “Pandemi Zenginleri” yaratıldı.
3) Her zamankinden daha çok istihdam yapıldı, vatandaşlık verildi. Tatar, bugüne kadar hiçbir hükümetin yapmadığı kadar “partizanlık” yaptı. UBP kadroları bu dönemde, tam bir “menfaat çetesi” gibi çalıştı. “Devlet”in olanaklarını istismar eden, dağıtan, hiçbir kuralı dikkate almayan bir Başbakan gördük.
SORU: Bu farklılıkların siyasi hayata yansıması olmasını bekliyor musunuz? Ne gibi yansımaları olabilir?
“Müdahale “konusunda yaşananlar, bundan sonra “politika” yapacakların AKP’nin politikaları dışında “tez”leri olursa eğer, bunu kolayca savunamayacakalarını gösterdi.
Bundan sonra, Kıbrıslı Türklerin “özgür iradesi”nden söz edilemeyeceğini gösterdi.
Türkiye’nin AB’de ve dünyada prestij kaybına yol açacak. Kıbrıslı Türkler bundan böyle “Erdoğan’ın emrinde” bir kuru kalabalık gibi algılanacak.
Kıbrıslı Türklerle Türkiye’nin arasına “nifak” sokulmuştur. Bunu yapan da bizzat Tatar’dır ve YDP Başkanı’dır. Ülke insanını “karpuz” gibi ikiye ayırmışlardır.
Türkiye medyası da bu “ayrışmada” hoyratça kullanılmıştır. Hele “Size para veriyoruz, suyunuzu biz veririz” gibi aşağılayıcı tutumlara bile TC engel olmamıştır.
Bu seçimlerin ve TC’nin karışmasının çok olumsuz yansımalrı olacaktır. Buradaki Türk toplumu “incitilmiştir. Horlanmıştır. Kendisini her zamankinden daha “güçsüz” hissetmesi sağlanmıştır.
Bunlar asla kabul edilemez.