Gazze’de bir garip savaş yaşanıyor: İsrailli dört rehinenin kurtarılması “başarı” olarak sunulacakken savaş kabinesinin etkili bir üyesi istifa etti. İsrail bir yanda savaşıyor; diğer yanda siyasal sorunlar yaşıyor. ABD Başkanı Biden, Netanyahu’yu kendi siyasi geleceği için savaşı uzatmakla suçluyor ama rehinelerin kurtarılmasını tebrik ediyor. İsrail karşıtları Netanyahu zemin kaybediyor diye seviniyorlar ama bunun savaşı sona erdirmeye yetmeyeceğini görmezden geliyorlar.
“İki yüzlülük” diyerek nutuk atabilirsiniz… Dört yüzlü deseniz ne olacak? Hamas’ın kimi liderleri İsrail yok edilmeden silahları bırakmayacaklarını açıkça ilan ettiklerine göre savaşın bitmesini dilemek de iki yüzlülük değil mi? Sorunları ahlakçılık ile çözmeyi de beklemiyoruz zaten!
Bu savaşın gerçek niteliğini görmek isteyenler Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın tutumuna baksınlar: Abbas, Hamas tarafından başlatılan saldırıların ve bu acımasız savaşın Filistin halkının yararına olmadığını açıkça söylüyor. Buna karşın uzaktan gazel okuyan İran Dini Lideri Hamaney, Hamas tarafından gerçekleştirilen 7 Ekim saldırısını kutsuyor ve bu saldırının İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki normalleşme çalışmalarını durdurmasını övüyor. Tam anlamı ile gerici bir bağnazlık: Ölenler umurunda bile değil; dini imanı Arap-İsrail yakınlaşmasını engellemek!
Mahmut Abbas’ın liderliğindeki Filistin Yönetimi, Filistin halkının özgürlük ve bağımsızlık emellerine hizmet etmeyen savaşlara ihtiyacı olmadığını vurgularken Hamas destekçileri, İspanya gibi devletlerin tanıdığı bağımsızlığın işte bu bağımsızlık olduğunu da görmezden geliyorlar. Bu da bir başka iki yüzlülük!
Bölgemizde bunlar yaşanırken hafta sonu tamamlanan Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonuçlarının bu gelişmelerden bağımsız olarak değerlendirilemeyeceğine de dikkat çekmek gerekiyor. Gazeteler doldu taştı; Avrupa’da “aşırı sağ” yükseliyormuş…
Ne yazık ki öyle! Öyle de bu haberlerde “aşırı sağ” olarak nitelenen siyasi ideolojinin daha kötü modelleri, bölgemizdeki pek çok devlette zaten iktidardadır. Kendi iktidarından başka herkese ve her şeye düşmanlık bu ideolojinin temelidir. Bu ideolojinin sonuçlarını görmek isteyenler Gazze’deki savaşı izleyebilecekleri gibi İran ve Türkiye’de olanlara da bakabilirler. Hamas gibilerin, Hamaney’in veya Türkiye’deki dincilerin güçleri yetse, yüzbinlerce insanı telef etme pahasına kutsal savaş (cihat) ilan etmeyecekler mi? Edeceklerine kuşkumuz yoktur!
Şimdi Avrupa’da aşırı sağın yükselişini, kendi saldırgan politikalarının zeminini güçlendirmek için kullanacaklar. “İslam karşıtıdırlar” veya “Haçlı zihniyeti hortladı” gibi yaygaralar ile kendi düşmanlıklarını haklı göstermeye çalışacaklar. İşin kötüsü, buna inanacak milyonlarca insan var… Yoksulluğun pençesine ittikleri, eğitim olanaklarından mahrum bıraktıkları, bu dünyadan bezdirerek “öteki dünyaya” yönlendirdikleri insanların oylarını toplayarak kendi iktidarlarını sürdürebilecekler.
Fasit bir daire içinde dönüp durmamızı sağlamaya çalışıyorlar. Bu sarmaldan çıkabilmek için yeni yaklaşımlara ihtiyaç var. Bunun için gerçeklerden kopmadan düşünmek, düşünceleri hayatın gerçekleri ile sınamak gerekiyor. İşin kötüsü, “aşırı sağ” denen siyasal eğilimlerin, Türkiye ve İran’daki iktidarlardaki uygulamalarda görüldüğü gibi düşünmeyi de suç haline getirmiş olmasıdır. Düşünmek ve düşünceleri paylaşarak yeniden düşünmek için bile belli bir güce sahip olmanız gerekiyor.
İşte artık kaçacak yer de kalmadı. AP seçimleri gösterdi ki kaçarak kurtulmak da mümkün olmayacak. Herkesin bulunduğu yerde gericiliğe karşı mücadele etmesinden başka yol yoktur.
Hattı müdafaa yoktur; sathı müdafaa vardır! Ve o satıh da bütün dünyadır!