50%’ye yakın kararsız seçmene rağmen önde olduğu düşünülmesi istenen adayın biri Türkiye’nin kucağında, diğeri de karşısında medya üzerinden parmak sallayarak laf sokuşturuyor. Hedefleri bu mu belli değil ama biri Kıbrıslı diğeri Türkiyeci diye bir imaj oluşmuş.
Yok mu bunun ortası?
Makul olanı…
Hem Kıbrıslı hem de Türk’ün bir arada olabileceğini düşünenlerin adayı yok mu?
Al işte böyle olur dedirten, ortak akla dayalı bir içerik ve diyalog şeklini TC devleti ile oluşturacak birileri yok mudur adaylar arasında?
İzlemişsinizdir gazeteci Cüneyt Özdemir, Cumhurbaşkanı Akıncı’ya “T.C. Cumhurbaşkanı, yardımcısı veya Dış İşleri Bakanı ile en son ne zaman görüştünüz” sorusuna defalarca kaçamak cevap verdikten sonra bir kez daha ısrarla sorduğunda, “Lefkoşa Büyükelçisi aracılığıyla konuşuyorum”
dedi.
“O da telefona çıkmazsa” diye insanın içinden sormak geliyor. Bu hayati derecede önemli olan ilişki ile ilgili ne yapılacağına dair en ufak bir kelam yok Akıncı’dan.
Seçilince nasıl olsa ‘eşek’ gibi beni Ankara’ya Beştepe’ye çağıracaklar orada konuşur hallederiz beklentisi var.
Ya çağırmazsa?
Pandemiyi, geçim derdini bırakıp bununla mı uğraşacağız?
Konu hakkındaki sessizliği ve kaçamak cevapları ile bunu söylemeye bir yerde vadetmeye çalışıyor Akıncı.
Bu kadar basit mi bu konu?
Seçim sürecinde aradaki ilişkinin düzelmesi adına söylenebilecek, yapılabilecek bir şey yok mu?
Özeleştiri yok mu?
Söylediklerim amacını aştı diyebilmek bile yok mu?
Tabiri caizse har har eden CTP tabanının bir kısmının oyu ilk turda çok kritik olduğu için tıs yok.
Birinci turdan sonra çıkacak sonuca göre 12 Ekim Pazartesi günü bakarız mı hesap?
Kaybedersem topluma yük olan dik duruşum hatırlansın.
İlk ikiye kalırsam hesabımızı yapar 12 Ekim’de bir şeyler söyleriz mi?
İlk turdaki koyunların yanına ikinci turda da gezgin eşekleri eklerim mi?
Hesap bu mu?
Ankara ile olan ilişkiye rağmen Kıbrıs sorununun çözümünde proaktif siyaset izleyeceğini söylüyor Akıncı.
Seçim sonucunu beklemeden öncelikle Ankara ile olan ilişkinizi düzeltmek adına proaktif adımlar atsanız biraz daha inandırıcı olmaz mısınız Sayın Akıncı?
Şimdi buna bakıp oy kullanırken Türkiye ile ilişkisi bu duruma gelen Akıncı, Türkiye’yi zora koşacak planlarda söylediği ve söylemediği ile sınırlı küçük roller verilmek için batı tarafından kullanılır hale gelip gelemeyeceğini düşünmeyecek miyiz?
Bunu düşünürsek ‘yalaka’ mı oluyoruz?
Hadi yürü git işine.
***
Diğer taraftan anketlerde Akıncı ile birlikte önde olduğu düşünülmesi istenen Ersin Tatar da Ankara’dan seçimlerde parti içinde ve sağ kesimde kendine karşı olan muhalifleri ikna etmek için yardımcı olmaya çağırdı. Hakkını yemeyelim bunu da yürürken ses çıkaran ördek gibi açık açık yaptı. Türkiye de bu ördek yürüyüşüne vak vak ederek katıldı.
En büyük partinin kudretli genel başkanı iddiası ile seçime giren kişi kendi partisinin içine çeki düzen veremiyor. Sağı konsolide edemeyeceği ve hüsrana uğrayacağı endişesine koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletini de ortak ediyor.
En büyük parti ve en büyük bölgesel güç olan ülkenin Kıbrıs Türkü ile ilgili akıl sır ermeyen ortak endişesinden çıkan görüntü bu.
Kıbrıs Türkü de varlığımız var ama ağırlığımız havadaki tüy misali diye dertleniyor. Meğerse öyle değilmiş. Baksana ortaya çıkan görüntüye.
En büyük partinin adayı çıkıp ‘bakın ha, yalnızca ben değil siz de kaybedersiniz’ diye kendi şahsi endişesine ortak ediyor bölgesel güç olma iddiasındaki Türkiye’mizi.
Büyük başarıdır bu!
Ama aynı kudretli kişi dönüp televizyonda ikili açık oturuma ben tekli programlara çıkarım diye katılmıyor çünkü orada yanında Türkiye olmayacak.
Ver eline mikrofonu yer gök inliyor.
Ne Rum’u kalıyor ne Fransa’sı ne de AB’si ya da ABD’si.
Allaha şükür toplum ne sağır ne de kördür.
Şimdi bu görüntüye bakıp kendi yükünü taşıyamayan en büyük partinin lideri bu toplumu müzakere masasında taşıyabilir mi diye sormayacak ve düşünmeyecek miyiz?
Yok bunu da düşünmeyecek ve sorgulamayacağız çünkü davaya ihanet etmiş oluruz.
Bunu söylersek de isyankâr oluruz.
Öyle mi?
Koskoca Türkiye devleti de parti içi ve parti dışı konsolidasyon çağrısına bunlar bunu da başaramaz diye dünden razı hemen karşılık veriyor.
Fark yaratacağı hesabıyla kendine hemen görev biçiyor.
Bu akıl almaz davranışı ile Türkiye de bizi koyun ve eşek olarak gördüğünü mü söylemeye çalışıyor diye düşünmeyecek miyiz?
Aman ha Türkiye’yi ne sorgula ne de düşün.
Hatta düşündüğünü bile ima etme.
İyi de bu Türkiye bize çocukken anlatılan Türkiye değil. Her şeyden önce içinde Atatürk’ü barındırmayan milliyetçilik var.
Bu zihniyet Kıbrıs da takındıkları tavırdan sonra sahadaki detayını inanın bilmemize gerek yok Türkiye’mizi bulunduğu bölgede de değerli yalnızlığa mahkûm eden zihniyettir.
Varlığı olup ağırlığı tüy kadar olduğuna inandırılan Kıbrıs Türkü 11 Ekim’de yapacağımız tercih ile Türkiye’nin bu seçim sürecinde uyguladıkları müdahalenin doğru olmadığını gösterme görevini de üstümüze almamız ve doğru olanı yapmamız lazım.
Bu göreve de yabancılık hissetmememiz gerekir çünkü son yüzyıl içinde Kıbrıs Türkü “bizim Kıbrıs sorunu diye bir sorunumuz yoktur” denildiğinde de Ada İngiliz’e kiralandığında daetnik aidiyetini, kendi kendine bırakıldığı o günlerde bile hiç gönül koymadan dirençle hem kendi hem de Anadolu için doğru olanı yapıp savunmasını bilmiştir.
Maalesef şu an karşı karşıya kaldığımız bu zihniyet daha geçen yıl İstanbul’da tekrarlanan Belediye seçimlerinde terörist başının kardeşini oy devşirmek için devletin televizyonuna çıkartan, bununla da kalmayıp terörist başının mektubunu devlet televizyonunda okutabilen zihniyettir.
Ada’daki hem yalakaların hem de isyankarların bir seçimi kazanmak için elbirliği ile yiyebildikleri halt ile verdikleri uzun vadeli tahribat ve toplumu sürükledikleri ortak nokta toplumdaki farkındalığı artıracak diye gündeme getirilmesinden imtina ediliyor.
Birine karşı çıkarken diğerini savunur duruma düşürme siyaseti güdülüyor.
Kıbrıslı-Türkiyeli, milliyetçi-hain ayırımına örnek teşkil edecek en ufak olayda çanak tutmak için hemen seçici davranılıyor.
Konuyu bu dar çerçeveye oturtmak ve köpürtmekte üstlerine yok.
Yetersizliklerini kavgayla gidermeye çalışan yandaşların da desteği ile
ya Türkiye’ye yönelik ya da içimizde olduğu iddia edilen bir kesime hain diye laf sokuşturuluyor.
Mahalle kavgası yapabilme becerisi ile tepki oylarını pekiştirme siyaseti güdülüyor. Başınızı kaldırıp bakın. Geldiğimiz nokta budur.
Nasıl olsa sen ne kadar doğruları konuşsan ya da yazsan da bizim “koyunlar” ilk turda bize oy verir varsayımı ve beklentisi ile hareket ediliyor. Bu da 1’nci turda bize yeter hesabı hâkim olmuş önde olduğu iddia edilen her iki adayın çevresine.
İkinci turda da hayvanlar aleminin diğer grubu olan “gezgin eşekler” bize nasıl olsa oy verir düşüncesi de diğer hâkim olan görüş.
Anketlerde 50% olduğu söylenen kararsızların bu varsayıma göre hareket eden siyasetin toplamına ne kadar itibar edeceğini merakla ve umutla bekleyeceğim.
Baksanıza bacayı saran özgüvensizliğe dayalı korku ve kibir demokrasinin gereği olan açık oturumlara bile katılmama noktasına onları getirmiş.
İster misin karasızlar da lanet olsun deyip “evcil hayvana” yatıp evde kalsınlar. Virüs kol gezer, vaka sayıları artarken neme lazım haksız da değiller böyle düşünmekte.
Ama yine de eskilerin deyimi ile “yok mu be bunların içinde mısmıl biri” diye sorgulayıp son tahlilde sandığa gitmenin galip geleceğini umut ederek bekleyeceğim.
Uyanmaya gerek yok uyumasak yeridir!