spot_img
9.8 C
Lefkoşa
spot_img

İNCİRLİ: “SAĞLIK ÇÖKTÜ, COVID-19’DA VAKA SAYILARI AÇIKLANAN RAKAMLARIN EN AZ 10 KATIDIR”

CTP Milletvekili Sıla Usar İncirli, “sağlıkta bilgisizlik ve becerisizlikle karşı karşıya olduğumuzu” ifade etti, “Sağlık Bakanlığı bilimsel dünyadan kopuk bilgisizlik ve cehaletle yönetiliyor. Sağlık Bakanlığı ülkenin sağlığını çökertmiş durumdadır” dedi.

İncirli, sağlıkta hem hastaların hem de sağlık çalışanlarının perişan durumda olduğunu belirtti.

İncirli, “Şu an sağlık sistemi tamamen çökmüş durumdadır. Bunun nedeni elbette önceden var olan sorunların üzerine pandeminin gelmiş olması ve bu pandemiyle mücadele konusunda şimdiki ve önceki Sağlık Bakanı’nın enstrümanları kullanmadan pandemi ile mücadeleyi yapamamasından dolayı şu an covid hastaları da covid dışı hastalar da perişan durumdadırlar” diye konuştu.

İncirli “Daha kötüsü pandemi ilk patlak verdiğinde en önemli sorunun covid hastaları ile covid dışı hastaların aynı hastanede tedavilerinin sürmesinin sakıncalarını anlattık. Hastane içi bulaşların olacağı uyarısını yaptık. Bunların hepsi yaşandı, insanlar zarar gördü. Ama Sağlık Bakanlığı bundan ders çıkarmadı”  şeklinde konuştu.

Sıla Usar İncirli ile hem sağlığı hem de hükümeti konuştu… İşte röportajımızın tamamı:

Pandemi devam ederken, sağlıktaki sistemsizlik de devam ediyor. Sizin gözlemleriniz nelerdir?

Sıla Usar İNCİRLİ: Şu an sağlık sistemi tamamen çökmüş durumdadır. Bunun nedeni elbette önceden var olan sorunların üzerine pandeminin gelmiş olması ve bu pandemiyle mücadele konusunda şimdiki ve önceki Sağlık Bakanı’nın enstrümanları kullanmadan pandemi ile mücadeleyi yapamamasından dolayı şu an covid hastaları da covid dışı hastalar da perişan durumdadırlar.

Sağlık Bakanlığı bilimsel dünyadan kopuk bilgisizlik ve cehaletle yönetiliyor. Biz işin başından beri bütün dünyayı, bilimsel literatürü takip ederek, tavsiyelerde bulunmaya çalıştık. Bizi bekleyen sorunların neler olduğunu önceden tespit edip hem uyarılarda hem de önerilerde bulunduk. Ama bu konularla ilgilenmeyen ve pandemiyi yönetmeyen Sağlık Bakanlığı ülkenin sağlığını çökertmiş durumdadır.

Pandemide Covid 19 salgınının bitmediğini çok önceden söyledik. Yeni varyantlarla bu pandeminin süreceğini anlatmaya çalıştık. Aşılama da bile oldukça yetersiz kalındı. Hatırlayacaksınız aşılamada ineaktif aşıların işe yaramadığını ve mRNA aşıları ile en az 3 doz insanların aşılanması gerektiğini defalarca söyledik.

Bu aşılamada çok geri kalındı. Şimdi hatta 4. dozun yapılması gerektiğini biliyoruz. Bu da yeni bir bilgi olarak karşımızda duruyor. Ama aşılama konusunda Sağlık Bakanlığı gerekli çalışmayı yapmadı.

Daha kötüsü pandemi ilk patlak verdiğinde en önemli sorunun covid hastaları ile covid dışı hastaların aynı hastanede tedavilerinin sürmesinin sakıncalarını anlattık. Hastane içi bulaşların olacağı uyarısını yaptık. Bunların hepsi yaşandı, insanlar zarar gördü. Ama Sağlık Bakanlığı bundan ders çıkarmadı.

Bir pandemi hastanesinin gerekli olduğunu defalarca Meclis’te anlattık. Acil Durum Hastanesi yapıldı. Bu önemli bir fayda sağladı. En azından Covid 19 hastaları ayrı bir hastanede ayrı bir ekiple birlikte tedavi ediliyorlardı ve Covid 19 hastalarının tedavisi bir düzene girmişti. Ama hiçbir mantığı olmayacak şekilde Acil Durum Hastanesi başka sağlık hizmetlerine dönüştürüldü. Şu an Covid 19 hastaları için sıfır noktamıza döndük. Hastane içerisinde küçük bir koridora sıkıştırıldı. Yoğun bakımlarda da problem var. Ama en önemli sorun acil servistedir. Şu an acil serviste sıkışık bir şekilde virüsü taşıyanlar ve taşımayanlar aynı yerde tedavi görmeye çalışıyor. Bundan dolayı insanlar büyük zarar görüyor.

 Hasta sayımızın şu an açıklanan rakamların en az 10 katı olduğunu düşünüyorum. Binlerce insan Covid 19’a yakalanmış durumdadır. Ölümler de olmaya devam ediyor. Ama Sağlık Bakanlığı’ndan hiçbir şey yokmuş gibi her şey yolundaymış gibi açıklamalar geliyor.  Ben de bir tıp insanı olarak bunları tüylerim ürpererek takip ediyorum ve çok hata yapıldığını düşünüyorum.

Ne yapılması gerekiyor?

Sıla Usar İNCİRLİ: Aşılamanın tamamlanması gerekiyor. İnaktif aşıların yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın yeniden mRNA aşılarıyla hastaların yeniden aşılanması gerekiyor. Bu da 4 doz olarak karşımızda duruyor. Covid 19’a kayıplar vermeye devam ediyoruz. Ama sadece Covid 19’dan ölen insanlar değil, hasta olup da iş yaşamı, sosyal yaşamı aksayan birçok insan ve işletme var. Ekonomik krizin derinleşmesinin en önemli sebeplerinden biri de sağlık krizinin doğru bir şekilde yönetilememiş olmasıdır.

Sağlık Bakanlığı’nın aslında Covid 19 hastalarının gideceği bir merkezin mutlaka olması gerektiğini ve Acil Durum Hastanesi’nin Covid 19 hastalarına hizmet vermesi gerektiğini daha önce de söylemiştim. Sadece hastane meselesi de değil. Pandemi ile mücadelede hekim, hemşire, personel, tıbbı malzeme ve teçhizat da önemlidir. Hiç bunlara yatırım yapılmadı. Hastane içler acısı, üzüntü verici durumdadır. Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastanesi 1975 yılında yapıldığından bile çok daha geri durumdadır ne yazık ki. Hastaneye girdiğinizde inşaat alanları, düzensizlik, görülüyor. Hatta Kalp Damar Cerrahisi Servisi yanmıştı. Hala daha yanmış halde duruyor. Acil Servis ve yoğun bakımlar da yine çok yetersiz şekilde hizmet vermeye çalışıyor.


“Sağlık sistemi tamamen çöktü”

Bu ne ile sonuçlanır?

Sıla Usar İNCİRLİ: İnsanlarımızın yaşamlarını kaybetmesiyle sonuçlanır. İnsanlarımızın hastalıklardan dolayı bazı fonksiyonlarını kaybetmesiyle sonuçlanır. Zamanında koruyucu sağlık hizmetleri yapılamadığında zamanında tanı konulup tedaviler de verilemediği için insanlar hastalıkları çok daha erken yaşta çok daha ağır ve çok daha ciddi şekilde geçirir.

Dolayısıyla maalesef şu an sağlık sistemi tamamen çöktü. Hekimler, sağlık çalışanları ve hastalar da perperişandır.

Sağlığa yeterli kaynak aktarılmıyor. Ama aynı zamanda bilgiyle ve doğru şekilde de yönetilmediği için kaynak olsa bile şu an ki yönetim anlayışıyla zaten bir başarı elde etmenin mümkün olmadığını ben çok üzülerek görüyorum.

YENiDÜZEN: Hükümetin ülke sorunlarına yönelik bir konsantre sorunu olduğunu görüyoruz. Hükümet nereye konsantredir?

Sıla Usar İNCİRLİ: UBP’li hükümetlerin en önemli karakteristik özelliği bir sonraki seçimi kazanmak üzerine kurulmuş bir sistemdir. Görevde bulundukları dönemde düzeltilmesi gereken işleri yapmak yerine bir sonraki seçimde kendilerine fayda sağlayacağını düşündükleri şekilde davranma alışkanlıkları vardır. Şu an sağlıkta da günü birlik sözüm ona çözümlenmesiyle herhalde meşgul olduklarını düşünüyorum. Çünkü bilgiyle bir yönetim sözkonusu değildir. Bugün bilgiye ulaşmak çok kolaydır. Yapılması gereken şey bilgiye ulaşmak, işini bilen o konuya hakim ekiplerin ve doğru bir idari yapının kurulmasıdır. Önce bileceksiniz sonra o bilgiyi hayata geçirebilecek bir takım kuracaksınız sonra da o bilgiyle sağlığı yöneteceksiniz, idari yapıyı kuracaksınız. Bugün devlet hastanelerinde idari yapı da çökmüş durumdadır bu da tabi hem çalışanlar hem de hastalar üzerinde çok ağır sonuçlar doğurmuş vaziyettedir.


“En büyük felaket…”

Ekonomik bir yıkım ile karşı karşıyayız ve hükümetin bu yönde attığı bir adım yok.

Sıla Usar İNCİRLİ: Bu ülkede varlık içinde yokluk yaşıyoruz. Aslında ülkenin kendi imkanları var. Elbette Kıbrıs sorunun bu kadar uzun zamandır çözülmemiş olması siyasi bir kriz olarak karşımızda duruyor. O siyasi krizin uzantısı da hem ekonomik hem de sosyal kriz olarak karşımızda duruyor. Elbette pandemiden, Rusya-Ukrayna savaşından dolayı bir ekonomik kriz bütün dünyada var. Ama yıllık enflasyon birçok ülkede yüzde 10’nun üzerinde değildir. Ama bizim TL kullanıyor olmamızdan dolayı enflasyonumuz hiper enflasyondur ve aylık yüzde 10’un üzerindedir. Bu sürdürülebilir, kaldırılabilir bir yük değil.

Biz bunun böyle olacağını ta Nisan 2020’de söyledik. CTP ekonomik sorunları pandeminin içerisinde ön plana koydu. Çünkü sağlık kriziyle birlikte ekonomik krizin de derinleşeceğini gördük. O zamandan beri 2022 Ocak ayı seçimlerinde de CTP ekonomik konuları ön plana koydu. Çünkü ekonomik kriz yönetilemezse sosyal, sağlık, enerji krizini de yönetemezsiniz.

Ekonomiyi ön plana koyduk ve dedik ki; Euro’ya endekslenmesi gerekir. Hatta Euro kullanımına geçilmesi gerekir. Eğer biz iktidara gelmiş olsaydık bunu yapacaktık. Bunun önünde de aslına bakarsan hiçbir engel yoktur. Ne teknik bir sorun ne siyasi bir sorun vardır. TL kullanımından dolayı bu ülkede hiper enflasyon vardır. Bu sürdürülebilir bir şey değildir. İnsanlar yoksulluk kıskacının içerisinde ezilmektedir. İşsizlik özellikle kadınların ve gençlerin dayanılacak boyutu çoktan aşmıştır. Yıllardır bu ülkede neslini devam ettirmek için savaşan insanlar vardır. Ama biz şu anda bu mücadeleyi toplum olarak veremiyoruz. Bizden sonra gelecek olan nesilleri kaybetmeye başladık. Bu da bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felakettir. Bundan daha büyük bir felaket ben düşünemiyorum. Bu felaketi şu an yaşıyoruz.

Ekonomik krizin aşılmasıyla ilgili Euro kullanma ve Euro’ya endeksleme meselesini öne koyduk ve bununla ilgili başka şeyler de söyledik. Vergilendirmemiş vergilerin vergilendirilmesi, kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması. Bunların bu kadar coğrafik ve nüfus olarak küçük bir ülkede yapılması zor şeyler değildir. Bunu önünüze bir politika olarak koyarsınız ve uygularsınız. Ama UBP’li hükümetlerin hiçbir zaman böyle bir vizyonu olmadığı onlar yaşadıkları an ve bir sonraki seçim günü kadar plan yaparlar. Ama doğru olanın uzun erimli planlar olduğunu biliyoruz. Bunun için de yine seçim döneminde ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınma planını biz hedef olarak koymuştuk. Hem yakın hem de uzak erimli projelerle bu ülkenin aslında geleceğe taşınabileceğini biliyoruz. Plansız, programsız işler olmaz. En küçük işletme bile önüne bir plan, program koyar ve yürür. Meğer ki koskoca bir devlet bunu yapmasın, bu mümkün değil.   

Biz ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınma planını kendimize hedef koyduk. Bunu iktidara geldiğimiz takdirde de gerçekleştireceğimizi vaat ettik. Bu vaadimiz halen daha vardır.

Şu an Mali ve İktisadi İşbirliği Protokolü imzalandı. Bununla birlikte Anayasal düzeni değiştirmeye yönelik bir metin ortaya çıktı. Biz buna en sert şekilde karşı geldik. Çünkü anayasal düzeni değiştirmeye yönelik bir metni bir devletin kabul etmemesi gerekiyor. Çünkü bu kendini inkar etmesi anlamına gelir aslında. Bir devlet anayasası ile vardır. Eğer anayasayı ortadan kaldıracak olan bir hareket varsa kendini korumak ve varolmaya devam edebilmek için buna karşı gelmesi gerekir. Biz CTP olarak bunu yaptık ama herkesin de seyrettiği şekilde UBP’li hükümetler farkında bile olmadan bu metinleri imzaladı. Bu metinlerle ilgili Meclis’te onlarca saat süren konuşmalar yaptık. 18 vekil Ercan kavşağından Meclis’e yürüdü ve ‘Meclis sokakta, sokak mecliste’ düşüncesiyle bu eylemleri sürdürdük, bunu yapmaya da devam edeceğiz.

Devlet kaynakları UBP’li hükümetler tarafından çalınmaya devam edilirken neden bunun önü alınamıyor?

Sıla Usar İNCİRLİ: Hırsızlık yapıyorlar. Mali ve İktisadi İşbirliği Protokolü anayasal düzeni yıkmaya yönelik bir anlaşmadır. Dahası da o protokol gereği bir para akışı da bu ülkeye olmadı. Bir kaynak gelmedi, gelecek olan en büyük meblağlara karşı bile anayasanızı kurban etmezsiniz. Bunlar hiç gelmeyen bir kaynağa anayasayı kurban ettiler. 

En son bir ek bütçe yapıldı. O ek bütçede rakamları inceledik. O rakamların içerisinde 3 milyar 200 milyon TL’nin saklandığını farkettik.

Düşünün toplam 12 milyar TL’lik bir bütçenin içerisinde 3 milyar 200 milyon saklandı. Bunu bir hükümetin yapmasının ne kadar büyük bir suç olduğunu anlatmaya gerek yok. 3 milyar 200 milyonu hükümet niye saklar? Bu çok ahlak dışı bir durum. Ama aynı zamanda bunun saklanmasının nedenleri var. Tabi saklanınca o paranın nereye harcandığını da kimse takip edemez. Ama aynı zamanda da yerel gelirlerin belli bir kısmı yasalarımıza göre belediyelere aktarılır ki belediyeler de insanlara hizmet götürebilsin. Eğer o para saklanırsa yerel yönetimlere de bir kaynak gitmez. Böylelikle belediyelerin parasını da çaldılar. Bizim yapmış olduğumuz hesaplamalara göre 280 milyon belediyelerden çalındı.

Bu konuda CTP’li belediyelerin yapmış olduğu açıklamalarda var. Amaçları belediyelere diz çöktürmek ve kendi akıllarında reform diye kurguladıkları aslında yerel yönetimleri daha da zor duruma sokacak olan belediyelerin birleştirilmesi meselesini gündeme taşımak. Çünkü insanlar artık hizmet alamayınca belediyelerden şikayet eder duruma gelecekler o zaman hizmet alabileceklerini düşündükleri, ümit ettikleri şekilde yerel yönetimlerin birleştirilmesine, kapatılmasına razı olacaklar. Bütün hedefleri aslında budur. Bu kadar ahlak dışı davranışlar içerisindedirler.

Yaşamakta olduğumuz enerji krizi de var. Bu enerji krizinin gelmekte olduğunu biz Meclis’te saatler süren konuşmalarda dile getirdik. Hepimiz, milletvekili arkadaşımız, başkanımız, defalarca bu konuları söyledi. Ta Ekim 2021’den itibaren gelen süreç aslında yolsuzluğun kokularını bize duyuruyordu. Yozlaşmaya doğru gidildiğinin farkındaydık. Çünkü başbakanlık önünde yapmış olduğumuz basın açıklaması ve eylemde de söylediğimiz üzere ülkenin yıllık akaryakıt ihtiyacı 200 bin tondur. 150 bini tonu sadece ihaleye çıktılar. Çünkü 50 bin tonu ihalesiz almak istediler. Ülke akaryakıtsız kaldığı için karanlığa büründü. Onu da beceremediler. Aldıkları akaryakıtı da normalde 1 tonunun navlun ücreti 33 dolarken nerdeyse 149-150 dolara bunu alarak ülkeyi kazıkladılar. Bizim eylemi yaptığımız hafta içerisinde de yapmış oldukları ihalesiz akaryakıt alımı neticesinde ülkeyi 5 milyon dolar zarara uğrattılar. Bu ekonomik krizde insanlar hizmet beklerken, insanlar yoksulluk içerisindeyken böyle de bir kötülük yaptılar.

Ülkeye sadece maliyeti 5 milyon dolar değil. 5 milyon dolar ülkeyi kazıkladılar ama bunun yanı sıra birçok işletme zorluk çekti, zarara uğradı. Özellikle bayram öncesinde işletmeleri çok zora soktular. Yaşlılar, çocuklar, hastalar elektriksizlikten dolayı zarar gördüler. İnsanların elektrikli cihazları arızalandı. Bu ekonomik krizde bir de böyle maliyeti oldu.  

Elbette biz bunu yargıya taşıyoruz ama her zaman hukuk arkadan gelen bir şeydir. Öncesinde bunların olmasını önlemek gerekir. Bunun içinde bu zihniyette olan UBP’nin iktidardan düşmesi gerekir ve bunun bir siyasi bedeli olması gerekir.

Burada insanların üzerine de çok önemli bir görev düşüyor. Her bir seçmenin oyu çok kıymetlidir. İnsanlarımız oylarını verirken, bütün bunları akıllarında tutmalıdır. Çünkü demokrasi gereği seçmenlerin oyları bu ülkeyi yönetecek olan insanları seçer. Tabi ki bu ülkede müdahaleler vardır. Bugün ülkenin siyasi erkine yönelik müdahale vardır. O yüzden biz şu anki hükümete gayri meşru hükümet diyoruz. Çünkü bir müdahale mahsulüdür. Ama her türlü müdahale olsa bile Kıbrıslı Türkler sandığa gittikleri zaman doğru kararı verdikleri takdirde o müdahalenin etkisini de minimize etmeyi başarabilirler ben buna yürekten inanıyorum.

Eylül ayından itibaren nasıl bir Meclis nasıl muhalefet bekliyor bizi?

Sıla Usar İNCİRLİ Şu an bu ülkenin yararına olabilecek olan tek bir yasa dahi yoktur. Aksine ülkenin hukuk, demokratik düzenini bozan birçok çalışma sözkonusudur. Biz bu yasaların geçmemesi için direniyoruz. Bir basın yasası meselesi oldu biliyorsunuz. Düşünceyi açıklama ve ifade etme özgürlüğüne darbe vurmaya çalıştılar, biz bunun karşısında durduk.

Yerel yönetim reformu adı altında aslında yerel yönetimleri çıkmaza sürükleyecek olan yasanın karşısında da büyük mücadele verdik. Bununla ilgili bir Ad-Hoc komite kuruldu. Çalışmalar sürüyor. CTP’nin aslında bu ülkenin yararına olabilecek olan yasalarla ilgili çalışmaları da var. O yasaları da biz olgunlaştıkça meclisin gündemine getireceğiz. Ama benim inancım odur ki bu hükümet devam ettiği sürece bu ülkenin faydasına olabilecek yasal bir çalışmanın olması mümkün değil.

Kaynak: Yenidüzen

İLGİLİ HABERLER

Bizi takip edin

3,234TakipçilerTakip Et
5,673TakipçilerTakip Et

SON HABERLER