HRİSTODULİDİS’İN GERDİĞİ İP, SONUNDA KENDİ BOYNUNA DOLANACAK!

RUM TARAFI, TÜRKİYE'Yİ SIKIŞTIRIP KIBRIS'A TÜMÜYLE SAHİP OLMA STRATEJİSİ İZLİYOR. AB ÜYELİĞİNİ VE DEVLETLERARASI İLİŞKİLERİNİ BU AMAÇLA KULLANIYOR. ÇÖZÜM İSTEYENLER BU TUTUMU NASIL AŞABİLECEKLERİNİ DÜŞÜNMELİ...

0
blank

Bakmayın siz çeşitli etkinlikler düzenlendiğine, Kıbrıslı Türkler ve Rumlar, Annan Planı referandumunun 20’nci yılını sağlıklı bir şekilde değerlendirme konusunda isteksiz davrandılar. Kıbrıslı Türklerin niye “evet”; Kıbrıslı Rumların niye “hayır” dediklerine ilişkin mantıklı ve sorununun çözümünü etkileyecek bir açıklama duymadık. 24 Nisan referandumu sonrasında yaşananların iyi mi, kötü mü olduğu değerlendirmesine de tanık olamadık.

Oysa Kıbrıs sorunu gelişmeye ve varlığını hissettirmeye devam ediyor. Avrupa Birliği’nin lider ülkeleri ile Türkiye’nin yakınlaşma ve dayanışma ihtiyacı ortaya çıkar çıkmaz Kıbrıs sorununun ne büyük bir engel olduğu yeniden idrak edildi. Buna karşın ne Türk tarafı ne de Rum tarafı, bu engeli ortadan kaldırmak konusunda istekli görünüyor.

Türkiye, Kıbrıs sorununun AB ile olan ilişkilerini ipotek altına almasına itiraz ediyor; AB ile ilişkilerinin gelişmesi için Kıbrıs sorununa ilişkin tutumunu değiştirmeye yanaşmıyor. Kendini Kıbrıs adına söz sahibi gören ve AB üyeliğini bu şekilde değerlendiren Kıbrıs Rum tarafı ise Türkiye’nin AB ilişkilerini bloke ederek Türkiye’yi taviz vermeye zorlamayı deniyor.

Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Hristodulidis, 17 Nisan’daki AB Konseyi’nden istediği sonucu elde etti. Sonuç bildirgesine Türkiye-AB ilişkilerinin gelişmesinin Kıbrıs sorununda yaşanacak gelişmelere bağlı olduğunu koydurdu. Türkiye buna sert bir açıklama ile yanıt verdi. Şimdiyse, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 29-30 Nisan 2024 tarihlerinde gerçekleştirilecek gayrı resmi AB Bakanları toplantısına katılmayacağı haber veriliyor. Kıbrıs Rum Hükümeti Sözcüsü Letimbiotis, Türkiye’nin etkinliğe katılmama konusunda bildirimde bulunduğunu bildiklerini ama aynı tutumu sürdüreceklerini açıkladı.

blank
BU KONUDA EN FAZLA ÇABA HARCAYAN KİŞİ OLDUĞU RAHATLIKLA SÖYLENEBİLECEK KİŞİ OLARAK 2’NCİ CUMHURBAŞKANI TALAT, KIBRIS’TA ESAS SORUNUN RUMLARIN İKNA EDİLMESİ OLDUĞUNU VURGULADI. NASIL? YANIT ARAMAMIZ GEREKEN SORU DA İŞTE BU OLMALI…
…………………………………………………………………………………………

Bu durumda, Türkiye yetkililerinin Türkiye-AB ilişkileri ile Kıbrıs sorunu arasında bağ kurulabilecek platformlardan uzak durmaya devam edeceklerini öngörebiliriz. Almanya Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ziyaretinde çok olumlu mesajlar verilmesine karşın Fidan’ın Brüksel’e gitmeyecek olması bunun işareti gibi görünüyor. Türkiye-AB ilişkilerinin ikili bir şekilde özellikle Almanya üzerinden gelişmesini ve Kıbrıs Rum tarafının ambargosunun aşılabilmesi ölçüsünde bu gelişmenin ilerletilmesini bekleyebiliriz.

Tam da Annan Planı referandumunun 20’nci yıldönümü günlerinde yaşanan bu gelişmeler, aslında referandumda neden “hayır” denildiğini de yeniden anlatıyor: Kıbrıs Rum tarafı, Kıbrıslı Türkleri dışlayarak Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sahip çıkmaktan memnundur! AB üyeliğini ve İngiltere ve ABD ile bir devlet olarak kurabileceği ilişkileri kullanarak Kıbrıs sorununu kendi istedikleri şekilde çözebilecekleri günü beklemek konusunda kararlı gözükmektedirler.

Hristodulidis ipi gerdikçe geriyor ama DİSİ ve AKEL gibi önde gelen partilerin liderlikleri de bu konuda daha farklı bir strateji önermiyorlar. Hristodulidis’i “Türkiye’yi yeterince köşeye sıkıştırmayı becerememekle” suçlamak onlara yetiyor!

BM Genel Sekreteri’nin kişisel temsilcisi olarak çalışmakta olan Maria Holguin Cuellar, 29-30 Nisan tarihlerinde Brüksel’de AB yetkilileri ile temaslarda bulunacakmış… Kıbrıs Rum tarafının bu tutumu devam ettiği sürece AB üst bürokrasisinin Holguin Cuellar’a önerebileceği hiçbir şeyi olmayacak!

Cumhurbaşkanı Tatar, Rum tarafının anlaşma istemediğini tekrarlayıp duruyor. Türkiye, AB ile ilişkilerini Kıbrıslı Rumların vesayeti altında yürütmekten kaçınmak için çeşitli yöntemler geliştirmeye çalışıyor. Bu arada Hristodulidis’in tutumunu anlatan yazılar yazmak neye hizmet ediyor?

Kıbrıs sorununa çözüm bulma arayışında olanlar, bu gerçekleri dikkate alan stratejiler geliştirmek, kendilerine bu gerçeklere uygun müttefikler bulmak zorundadırlar. Aksi takdirde Kıbrıs sorunu ya çözülmeden kalacak ya da bir gece ansızın, 1959’da olduğu gibi olabilenler olacak! Çözüm konusunda pasif bir bekleyişle yetinmeyerek etkili olmak isteyenler gerçeği ama sadece gerçeği dikkate almak zorunda değiller mi?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz