Crans Montana’da ne olduğunu kimse tam olarak bilmiyor. İşler tam da kendi istedikleri gibi giderken masadan kalkıp kaçtılar. Başkan Anastasiadis’ti ama Hristodulidis de ordaydı. Bazı söylentilere göre kaçmayı Hristodulidis istemişti zaten; Anastasiadis yaşanacaklardan dolayı suçlanmayı göze alamadı ve ona uydu!
Aynı Hristodulidis yeniden sahne alıyor. Cumartesi gecesi yayınladığı videolu mesajda, Cenevre’de hem “Kıbrıs Cumhuriyeti başkanı” hem de “Kıbrıslı Rum lider” olarak bulunacağını duyurdu.
Herkesin bildiği bir gerçek vardır: “Kıbrıslı Türk liderin” olduğu yerde Kıbrıs Rum başkanı da “Kıbrıslı Rum lider” olur. Hristodulidis’in Kıbrıs Cumhurbaşkanı olarak tanındığı da herkesin malumudur ama Tatar varsa, o da Tatar gibi “lider” olmalıdır… Tatar’ın üstünde sıfatlar edinmeye çalışması “kışkırtmadan” başka bir anlam taşımaz. Türk tarafını rahatsız etmeye ve kaçırmaya çalışıyor!
Hristodulidis, 17-18 Mart haftasına kısa bir süre kala bu kışkırtmaları devreye aldı: “Biz, Tatar’ın Türkiye ile ilişkisinde olduğu gibi, kimsenin denetimi altında değiliz” diyerek KKTC Cumhurbaşkanı Tatar’ı “Türkiye’nin kontrolünde bir kişi” olarak göstermeye çalıştı. Bir grup Kıbrıslı Türk ile buluşarak kendini Kıbrıslı Türklerin de “başkanı” olarak sunmaya bile kalkıştı.
Hristodulidis, Dünya siyasetindeki değişimleri çok iyi kavradığı ve halkının çıkarlarını korumak bakımından bu değişimlere ustalıkla ayak uydurduğu izlenimini veriyor. Amerika Birleşik Devletleri ve bölge ülkeleri ile geliştirdiği ilişkiler, Kıbrıs adasına bu değişimlerin gerektirdiği rolü üstlenme olanağı vermiş; ada adına anlaşmalar imzalama kapasitesi nedeniyle Rum Yönetimi’ni güçlendirmiştir. Şimdi bu gücü Kıbrıslı Türklere karşı kullanmaya ve sorunu çözüm bırakmaya çalışıyor.
Çözüm isteyenler için tam bir hayal kırıklığı!
Bugünkü dünyada Türkiye’nin değişen konumundan yararlanarak, Türkiye’ye gereken desteği vererek ve Kıbrıs’ta iki halkı da güvenceye alarak refah seviyesini yükseltecek yeni bir düzen kurmak mümkün mü değil mi diye araştıracağımıza “ayak oyunları” tezgahlamak, mevcut durumun devamını istemekten başka hiçbir anlam ifade etmiyor.
Hristodulidis, belli konularda hemfikir olsalar bile masasına toplandığı söz konusu grupla bir “tam olarak anlaştığını” söyleyebilir mi? Türkiye’den güç almayacak bir lideri, kendi makamında kabul edeceğinden bile kuşkuluyum zaten!
17-18 Mart buluşması öncesinde Hristodulidis’in sergilediği tutum, Kıbrıs sorununa çözüm bulmaktan ziyade şimdiki durumu devam ettirmek gayretinde olduğunu net bir şekilde göstermiştir. Şimdiki durum devam etsin ama uluslararası topluluk ve Kıbrıs Rum halkı kendini suçlamasın istiyor. Tek hedefi bu olmalı!
Ne yazık ki Türk tarafının tutumu, Hristodulidis’i cesaretlendiriyor ve güçlendiriyor ama O’na bunları yapma fırsatı sunan politikayı geliştirme “başarısını” gösterenlerden KKTC’yi tanıtma başarısı bekleyenler bile var! Oysa onlar, Hristodulidis’in davranışlarını BM Genel Sekreteri’ne duyurmaya, “toplantıya hangi sıfatla katılacağı” konusunda bir açıklama istemeye bile korkuyorlar. Kendi politikaları, kendilerini bu duruma düşürdü; düştükleri durumun bile farkında olamıyorlar!
Ne zamanlarda kaldık!