Fileleftheros, Hristodulidis ile yaptığı ve ilk bölümünü 15 Ağustos Cumartesi günkü sayısında yayınladığı söyleşinin ikinci bölümünü “BM’nin Yaklaşımı Yanlış… Dışişleri Bakanı Nikos Hristodulidis BM’nin Türk Meydan Okumalarını İsmiyle Kınamaktaki İsteksizliğini Teşhir Ediyor” başlığıyla aktardı.
Gazetenin, BM Güvenlik Konseyi’nin son kararının benimsenmesinin ardından Rum Dışişleri Bakanlığı’nın, Kıbrıs’taki Barış Gücü’nün görev süresini uzatmasını kutlayan bir açıklama yaptığını hatırlatarak, bunun, Rum yönetiminin kararın içeriğinden memnun olmadığı anlamına mı geldiği sorusuna karşılık Hristodulidis “Her zaman iyileştirme olanağı vardır” diyerek başladığı sözlerine şöyle devam etti:
“Gerçekten de BM’nin ezeli eşit mesafe yaklaşımına katılmıyoruz. Belirli ilke ve hedefleri benimsemesi gereken BM’nin rolü bu değil. BM’nin, Türkiye’nin Kıbrıs MEB’i içerisindeki yasadışı faaliyetlerini açıkça ve ismiyle kınaması gerekir. Size daha önce de söylediğim gibi BM’nin, birçok uluslararası konuda gördüğümüz, örgütün itibarını da zedeleyen ezeli yanlış bir yanlışımı söz konusudur.”
Hristodulidis, Türkiye’nin söz konusu kararın içeriğine dair bir dizi şikâyeti not ettiği hatırlatılarak, Türkiye’nin bu tepkisine yorumunun ne olduğu sorusuna karşılık şunları söyledi:
“Türkiye’nin ve Kıbrıslı Türklerin bir kısmının tepkilerine bakıldığında ezelden beridir 186’ncı maddenin özüne itiraza odaklandığını görürüz. Aleni açıklamaları, daha çok da kararın yayınlanması öncesindeki ve özellikle son dönemdeki çabaları ile istedikleri, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin meşruiyetini şaibeye sokmaktır. Bunun da Türkiye’nin, Kıbrıs sorununun çözüm zeminini değiştirme çabası çerçevesinde olduğunu değerlendiriyoruz.”
ASKERÎ KONULARDA MEKANİZMA KURULMASINI REDDETME GEREKÇESİ…
Gazete, Hristodulidis’e, BM Güvenlik Konseyi’nin kararı aracılığıyla talep ettiği; Kıbrıs Türk ve Rum tarafları arasında askerî diyalog kurulmasını Rum yönetiminin neden reddettiğini sordu. Güvenlik Konseyi’nin askerî konular için bir mekanizma kurulması çağrısına, şahsı tarafından BM Genel Sekreteri’ne Aralık 2019’da gönderilen mektupla kapsamlı görüşlerini ortaya koyarak cevap verdiklerini söyleyen Hristodulidis, şunları da ekledi:
“Konuyla ilgili tezlerimizi Başkan Anastasiadis de geçen Haziran ayında, Elisabeth Spehar’ın ilgili mektubuna cevaben, yazılı olarak ortaya koydu. İlgili tartışmalar devam ettiği için meselenin özüne ilişkin aleni yorumda bulunmam doğru olmaz. Ancak hatırlatırım, Milli Muhafız Ordusu ile Türk işgal ordusu arasında, aracılık rolü oynayacak UNFICYP’in de katılacağı böyle bir mekanizma kurmaya hazır olduğumuzu ifade ettik, Güvenlik Konseyi’nin çağrısına olumlu cevap olması için de çabalarımızı sürdüreceğiz. Anlaşılacağı gibi bu sadece bize bağlı değil. Gerçekten de birilerinin, Kıbrıs sorununa farklı bir çözüm şekli ileri götürme çabasında değerlendirmek üzere siyasi puan kazanma çabalarını kabul edemeyiz.”
TÜRKİYE’NİN, ENERJİ KONUSUNDA DİYALOG VE MARAŞ MESELESİ GİBİ SOMUT YAKLAŞIMLARI…
Kıbrıs sorununun KKTC’deki cumhurbaşkanlığı seçimine kadar buzdolabına girdiği, Rum tarafının da Kıbrıs müzakerelerinin, üç yıl önce Crans Montana’da kaldığı yerden devam edilmesi gerektiğini savunduğu hatırlatılan Hristodulidis’e “arada ortaya çıkan yeni olgular dikkate alınmadan Kıbrıs sorunun kaldığı yerden devam edebileceğine samimiyetle inanıyor musunuz?” sorusu yöneltildi.
Hristodulidis, Türkiye’nin enerji konusunda diyalog, Maraş meselesi gibi somut yaklaşımları ile Kıbrıs sorununa farklı bir çözüm şekli “dayatmaya” çalıştığını, bu hedefini ileri götürmeye çalışırken de Rum tarafı olarak Crans Montana’da dile getirdikleri tezlerin “doğruluğunu teyit ettiğini” öne sürdü. Hristodulidis özetle şunları da söyledi:
“BİZİ, GERÇEK NİYETİMİZİ GÖSTERMEKTEN VAZGEÇİRMİYOR”
“İki liderin BM Genel Sekreteri ile Berlin’de görüşmesinden sonra yaklaşım, işgal bölgelerindeki seçimden hemen sonra müzakere prosedürünün Crans Montana’da kaldığı yerden yeniden başlamasıydı. Maalesef pandemi böyle bir şeye müsaade etmedi. İyi niyetli bir gözlemci durumun kötüleşmesinden kimin sorumlu olduğunu sonucunu kolayca çıkarır. Durumun kötüleşmesinden Türkiye’nin sorumlu olması, bizi, gerçek niyetimizi ve mevcut durumun Kıbrıs sorununun çözümü olamayacağına inancımızı, -pandemi sürecinin yönetilmesi vesilesiyle de- çeşitli hareketlerle göstermekten vazgeçirmiyor. Prosedürün Crans Montana’da kaldığı yerden devam etmesini mümkün görüyoruz, bu dönemde cereyan eden gelişmeler, daha önce söylediğim gibi, son müzakere süreci sırasında ifade ettiğimiz; çözüm sonrası dönemde Kıbrıs’ta Türkiye’ye egemen rol verilemeyeceği tezimizin doğruluğunu gösteriyor.”