Eylül ayı, New York ayıdır. Eylül’de Birleşmiş Milletler Genel Kurul çalışmaları başlar. Bu ay, diplomasinin yeniden ivme kazandığı ay olarak düşünülebilir…
Diğer sorunlar gibi Kıbrıs sorunu da her yıl olduğu şekilde bu yıl da New York’a taşındı. Cumhurbaşkanı Tatar’ın yanı sıra Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Erhürman da farklı bir paketle New York’a gitti. Bence bunlardan daha önemli olarak Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM kürsüsünden yaptığı konuşmada ve diğer temaslarında Kıbrıs sorunu ile ilgili mesajlar da verdi.
Bu sürecin ilk iki gününde verilen mesajların ne anlama gittiğini merak edenler açısından bir değerlendirme yapmak zorunluluğu varsa şu söylenebilir: Merak edilecek bir şey yok! Kıbrıs konusunda değişen bir şey olmayacak!
Kimileri, Erdoğan’ın KKTC’nin tanınması çağrısına büyük önem veriyorlar. Bir arkadaşım, özel olarak, “Tayyip beyin açıklamalarını da değerlendir bakalım… Bir federasyon türküsüdür tutturdunuz gidersiniz, milleti HER ŞEYE RAĞMEN UBP’ye mahkum ettiniz” mesajı gönderdi. Anladığım kadarıyla UBP’den memnun değil ve UBP’nin iktidardan gitmesini kolaylaştırmak bakımından CTP’nin Erdoğan çizgisini savunarak UBP’nin yerini alabilmeyi kolaylaştırması gerektiğini savunuyor. Ona CTP yetkilileri karar verecek ama benim açımdan Erdoğan’ın söylediklerinden öne çıkarmamız gereken şey, “federasyon modeli dışındaki çözüm imkanlarının tarafların katılımıyla BM himayesinde bir toplantıda ele alınabileceği” cümlesidir. Bu cümleyi, KKTC’yi tanıyın çağrısından daha fazla önemsediğimin altını çizmeliyim.
Benim bundan anladığım, yakın bir gelecekte Kıbrıs sorunu ile ilgili herhangi bir “ortak toplantı” olmayacağıdır. Rum basını, BM Genel Sekreteri Guterres’in Rum lider Hristodulidis’ten üçlü görüşme için tarih istediğini yazadursun, Erdoğan böyle bir toplantının gündemini “federasyon dışında bir çözüm modeli imkanlarını araştırmak” olarak belirlemiştir ki Rum tarafının böyle bir gündemle masaya oturmasını beklemek ve hatta düşlemek bile mümkün değildir. Belli ki Erdoğan bunu, “görüşme olmayacak” cümlesi yerine kullanmıştır.
Bu durumda bırakın çözümü ortada görüşme umudu dahi kalmamıştır.
Batılı ülkelerin Kıbrıs sorununun çözümü için baskı yapacağı beklentisinde olanlara da bir kez daha boşuna beklediklerini hatırlatmak isterim. ABD ve İngiltere, Güney Kıbrıs’ı tarihi ve coğrafi rolüne uygun bir şekilde kullanırken Türkiye’ye karşı da baskı yapma aracına dönüştürdüler. Bundan vazgeçmek için hiçbir nedenleri olmadığı gibi bölgede çözecek dünya kadar sorunları vardır; onları bırakıp bizim derdimize düşecek değillerdir.
Yakın gelecek için durum işte budur.
Bizim bakımımızda önemli olduğu için “Kıbrıs sorunu her yıl olduğu gibi bu yıl da New York’a taşındı” ifadesini kullandım ama Kıbrıs sorununun bizden başkasının gündemine girmediğini düşünmeden de edemiyorum. Çözüm umudu yoksa, başkalarının bu soruna ayıracak dakikası bile olmayacaktır. Belki de tam bu nedenle KKTC Cumhurbaşkanı Tatar’ın New York’ta yaptıklarına ilişkin herhangi bir haber görmedik, duymadık.
İlk günlerdeki temaslardan çıkardığım sonuç şudur: Erdoğan, “federasyon modeli dışındaki çözüm imkanlarının tarafların katılımıyla BM himayesinde bir toplantıda ele alınabileceği” ifadesiyle bizi biraz daha görünmezliğe itti.
Bizim becerimiz de bu kadarmış işte: New York’a “görünmek” için gittik ama “görünmezliğe” büründük.