Mitinge gitmedim…
Sağlık nedenleri var; ailevi nedenler vardı…
Aslında siyasi nedenlerim de var: Bu tür çıkışların hayatımızı değiştireceğine veya Kıbrıs sorununa çözüm getireceğine olan inancımı çoktan kaybettim. Mitinge katılanlar arasında görünüp onlara verecek bir mesajım da yok!
Ama böyle bir çıkış, çok gerekli hale gelmişti doğrusu. Her gün demeç üreterek “Kıbrıs sorununa çözüm bulma çabalarını sürdürürken federal çözüm hedefinden ayılmamak gerektiğini” ileri sürenlerin ciddi bir desteğe ihtiyaçları vardı. Türkiye’den yönelen “küçük düşürücü saldırıların” karşısına böyle bir eylemle çıkmak da kaçınılmaz olmuştu.
Daha farklı nedenler de sayılabilir ama katılımcıların, Cumartesi günkü mitinge bu iki önemli nedenle ilgi gösterdiklerini düşünüyorum. Bu eylem, duygu ve düşüncelerini ortaya dökmek için güzel bir fırsat yarattı; onlar da bunu değerlendirmek istediler.
ÇÖZÜM FORMÜLÜ ARAYIŞI
Kıbrıslı Türklerin kendi sorunları hakkında konuşup tartışmaları, akıl yolu ile bazı sonuçlara vararak bu sonuçları hayata geçirmek gayretine girmeleri, baskı ve dayatma ile engellenmek isteniyor.
Federasyon mu; iki devletli çözüm mü kavgası da bu şekilde sürdürülüyor. Ortada bir tartışmadan ziyade, bir anlamsız bir kavga vardır.
Federal çözümü savunanlar, Kıbrıs Rum tarafını nasıl ikna edeceklerini, Rum tarafının “siyasi eşitlik” anlayışını nasıl değişterebileceklerini anlatmıyorlar. Federal çözüm isteminin gerçekçi olup olmadığını sorgulamak bir türlü mümkün olmadı. Yine sonuçsuz bir müzakere süreci yaşamamız halinde Kıbrıslı Türklere uygulanan ambargoların kalkmasını koşul haline getirmeyi bile konuşamadık.
İki devletli çözüm diyenlerin nasıl iki devlet istedikleri; bunu Rum tarafına nasıl kabul ettirecekleri de tartışmanın gündeminde yer almıyor. İki devleti çözümden başka yol olmadığını savunanlar, Türkiye’nin sağladığı destek nedeniyle tartışmaya girmek lutfunda bulunmak ihtiyacı bile hissetmiyorlar. “İki devletli çözüm” istemini Cenevre’ye taşıdığımız zaman muhtemel gelişmelerin neler olabileceğini yeterince konuşma fırsatı da vermediler zaten.
Gerçekte ortada, Kıbrıs sorunu ile ilgili gelişmeleri makul yöntemlerle tartışamamanın yarttığı bir gerilim var. Bu durumda, tarafların “güç gösterisine” başvurması kaçınılmaz hale geliyor. Cumartesi günkü miting, salgın koşullarına karşın yapılmış ve alana ciddi miktarda insan toplanmışsa, bunun başlıca nedeni budur. İnsanlar “yok sayılmaya” tepki göstermiş ve salgın riskini göğüsleyerek alana doluşmuştur.
KÜÇÜK DÜŞÜRÜLMÜŞ OLMAK
Kendini “Kıbrıslı Türk” olarak hissedenlerin alana doluşmalarının diğer bir önemli nedeni de, Türkiye yetkilileri tarafından küçük düşürülmeleri, “iradesiz” ve “haysiyetsiz” muamelesi görmeleri olsa gerektir.
Artık “TRT dizisini” savunan kalmadı ama dizi devam ediyor. Milliyetçiliğinden ödün vermeyen çevrelerin sosyal medya paylaşımlarını ibretle izliyoruz. Onlar bile dizinin iyi niyetle yapılmadığını söylemeye başladılar.
Üstüne bir de “kuran kurslarının yasaklanması vakası” geldi. Türkiye yetkililerinin “yanlış anlamışız” diye düzeltme yapması beklenirken Türkiye’deki bazı yayın organlarında yayınlanan değerlendirmeler insanları “çileden çıkarmış” olmalıdır. Kıbrıslı Türkler hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadıkları kendi söylediklerinden ve yazdıklarından kolayca anlaşılabilen kişilerin “bilirkişi gibi fetva vermeye kalkışmalarına” tepki göstermek gerçekten bir onur meselesi haline geldi veya getirildi.
MİTİNG TAM ZAMANINDA YETİŞTİ!
Böyle bir zamana denk gelen miting organizasyonu, katılımcılar için bulunmaz bir fırsat yarattı. Sosyal medya veya başka araçlarla ifade ettikleri tutumlarına ne denli sadık olduklarını göstermek olanağı buldular ve bundan geri durmadılar. Bu ortamda yapılan “virüsün yayılmasına yardımcı oldunuz” eleştirisi tamamen boş ve anlamsızdır. İnsanlar, yok sayılmak yerine Covid-19’a yakalanma tehlikesi ile yüzleşmeyi tercih ettiler.
Herkes, kendi iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Başka şekilde söylersek, herkesin kendi iddiasını kanıtlayacak girişimlerde bulunmak hakkı vardır. Önemli sayıda Kıbrıslı Türk, “onurlu bir siyasi varlık” oldukları iddiasını kanıtlamak istediler ve kanıtladılar. Bu kanıt yeterli sayılmazsa çatışmanın daha da şiddetlenebileceği uyarısını da yapmış oldular!