Lefke Avrupa Üniversitesi tarafından düzenlenen İletişim Günleri etkinlik dizisi kapsamında yer alan “Basın ve Özgürlükler” panelinde konuşan gazeteci Hasan Hastürer, gazetecinin bir terzi çırağı olmadığını belirterek; “haberde tarafsız ve yorumda özgürlük” meselesi çerçevesinde, “Kıbrıs Türk toplumunda bir gazetecinin özgür olması için koşulları doğru okurken; doğru görüp doğru tanımlarken empatiyi de sağlıklı bir yere oturtmak gerekiyor” dedi.
Özgürlükler açısından en tehlikelisinin ‘otokontrol’ olduğunu belirten Hastürer, “bir talimat ve bir itaat kültürünün etkin olduğu ve doğru kabul edildiği bir coğrafyada yaşıyoruz, genel anlamda çoğunluğun doğru kabul ettikleri gerçekten doğru kabul ediliyor” dedi. Hastürer Kıbrıs Türk toplumunun gerçek anlamda bir sivilleşmeyi tamamlayamamış olduğunu ve buna bağlı olarak da demokratikleşme sürecini oldukça gerilerden takip eden yapıya sahip olduğunu belirterek “Ya, herkes istediğini yazıyor herkes istediğini söylüyor daha ne olacak ki?! Özgürlükler bir interaktif yapı, dinamizm içerisinde var olduğu zaman bunun bir değeri oluyor, işlevselliği oluyor” dedi. Hastürer, “Anayasayı okursanız, yasaları okursanız en gelişmiş ülkelerdeki özgürlüklerden birinin burada olduğunu sanırsınız. Yok öyle birşey. Kağıt üzerindeki başkadır, pratik başkadır” şeklinde konuştu.
‘MİLLİ GÖREV’ VE ‘MÜCADELE GAZETECİLİĞİ’
Konuşmasında ‘milli görev’ ve ‘mücadele gazeteciliği’ kavramlarına da değinen Hastürer, 71–73 döneminde çalıştığı gazetelerin sansürü içselleştirerek yayınlandığını, dönemin basın ateşesinin gazetenin manşetini şekillendirdiğini ve bunun gayet normal karşılanarak ‘milli görev’ gibi görüldüğünü belirterek “Mücadele gazeteciliği bu topraklarda özgür gazeteciliğin önünde engeldir. Milli dava demek dokunulmazlık yaratmak demektir. O dokunulmazlık içerisinde tabi ki gazetecinin görüşlerini ortaya koyması ileriye taşıması çok seslilik içerisinde farklılık ortaya koyması hazmedilmez” dedi.
Sözlerini, “Bizde farklı düşünceye saygı yoktur. Bu konuda mesafe alınması için gayret gösteriyor muyuz? Gösteriyoruz. Mesafe aldık mı? Aldık. Ne kadar aldık? İşte… Birkaç arpayı dizersem… Kendi özgürlük anlayışım içinde söylüyorum elbette, yeterli değildir. Ben içinde yaşadığım müessesede sıkıntılar yaşaya yaşaya buraya kadar geldim. Ben doğru bildiklerimi yazıyorum, özgür gazetecilik yaptığıma inanıyorum. Ama, ‘içimde bir kenarda bir baskı hissediyor muyum’ derseniz yüzde yüz hissediyorum, onunla savaşarak yazı yazıyorum, onunla mücadele ederek yazı yazıyorum ki bu ülkede aktif gazetecilik yapanlar içerisinde deneyim geçmişi en eski olan insanlardan birisiyim…”
PATRONLARIN ÖZGÜRLÜĞÜ VE ÖZGÜR GAZETECİLİK
“Gazete patronunun özgür olmadığı yerde gazetecinin özgürlüğünün de mümkün olamayacağını” belirten Hastürer, sosyal medyanın önemine de değindi: “Biz Türkiye’de özgürlüklerin, demokrasinin gelişmemişliğinden nasibimizi sürekli alan insanlarız. Gazete patronunun özgür olmadığı yerde gazetecinin özgürlüğü mümkün olamaz. Çok şükür olsun ki teknoloji, bilişim, sosyal medya var. Ben toplumdaki eski bir gazeteci olarak, özgürlüğümü topluma taşımada uygulama alanı olarak ve mensubu olduğum geleneksel medyanın dışında da bana sorarsanız özgürlüğünüzün garantisi neresidir? Sosyal medyadır.”
Konuşmasını medya organlarının ekonomik güçsüzlüğüne değinerek tamamlayan Hastürer, “İçinden geçtiğimiz dönemlerde medya organlarının ekonomik güçsüzlüğü de, kayıt dışılığı bu kadar geniş bir alanda olan ülkede, kayıt dışı ekonomiden nemalananların medya üzerine doğrudan ve dolaylı etkisi o ilk aklınıza gelen baskı gruplarının taşeronu gibi işlem gören insanların varlığının etkin olduğu bir ortamda ‘özgürlük kusursuzdur ne kadar güzel, yasemin kokulu, çitlembik kokulu özgürlük’ demek çok kolaydır” dedi.