Gazze şeridindeki çatışma var mı bilmiyorum. Gelen haberler daha fazla İsrail bombardımanı altında yaşananlarla ilgilidir. Çocuklar ön planda… Onların kaybı ve gördükleri zarar yayın organlarından taşarak yürekleri dağlıyor… Yer değiştirmeye zorlanan insanların dramı da yürekler acısı…
Pile mutabakatı nedeniyle yazmıştım: En kötü anlaşma, zaferle sonuçlanacak savaştan bile iyidir. Aynen tekrarlıyorum…
Ama neye yarar? Bizim “savaş olmasın” dileklerimizin savaşı engelleyeceğini sanmıyorum. Daha önceki savaşların engellenmesi için dilek tutan da çok olmuştur. Ukrayna’daki savaşın son bulması için ne dualar edildi bakalım…
Dua etmek veya dilek tutmak ne yazık ki savaşları önleyemiyor. Ve savaşlarda en fazla korumasız insanlar zarar görüyor; çocukların zarar görmesini ise kabullenemiyoruz. Güç dengesini savaşmadan kabullenmek savaşı önlemenin en kestirme yoludur ama kimse buna yanaşmıyor. Herkes tarihten söz ediyor… Ait olduğu veya sempati duyduğu tarafın haklı olduğunu, karşı tarafın saldırgan ve haksız olduğunu ileri sürüyor. Biraz güçlense saldırganlaşıyor; zayıf düşse mağduru oynamaya kalkışıyor.
Zaten Hamas’ın hesabı da buydu. 7 Ekim’de başlattıkları saldırı tam da bunu amaçlıyordu. Saldırmak için zaten mahana arayan Netanyahu hükümeti Hamas saldırısına yanıt vermek zorunda kalacak, çocuklar ve kadınlar da ölecek ve bunlar üzerinden yeni bir bölgesel düzen kurulmaya çalışılacak. 7 Ekim’den bu yana 10 gün geçti. Hamas militanları hala daha tünellerde saklanıyorlar; saldırmıyorlar, ortaya bile çıkmıyorlar.
İslam dünyasında hatırı sayılır hiçbir lider, Hamas’ın provokasyonunu kınamaya cesaret bile edemedi. İslamik topluluklar Hamas saldırısının ilk günü İsrail’in verdiği kayıpları “İsrail’in yenilgisi” olarak kabullendiler ve adeta bayram ettiler. İsrail saldırıları başlayınca mağduru oynamaya, insan haklarından söz etmeye başladılar.
İsrail ordusunun kanlı da olsa böyle basit bir huruç harekatı ile yenilmeyeceğini dünya alem biliyor. Hamas’ın Gazze’nin yöneticisi olduğunu da biliyoruz. Yeterli su ve yiyecek stoğu olmadan, yeterli sağlık malzemesi tedarik etmeden, yaralıları tedavi etme olanaklarını geliştirmeden savaşa girilmemesi gerektiğini bildikleri de unutulmasın. Bir savaş başlattılar ve Gazze halkını İsrail ordusu ile baş başa bıraktılar. Kendi halkına ihanetin bundan daha korkuncu olamaz.
Hamas, İsrail’in bunu hoşgörü ile karşılamayacağını elbette biliyordu. Hamas liderlerinin isteği ve beklentisi, bugün yaşananların yaşanmasından başka bir şey değildi.
Daha kötüsünü beklemiş de olabilirler… Nitekim ellerindeki rehineleri bırakmaya yanaşmamaları, tünellere sığınıp halkı İsrail ordusu ile karşı karşıya bırakmaları da bunu gösteriyor zaten…
Hamas budur! Gazze’de yaşanan vahşetin tarihsel kökenleri vardır ama güncel nedeni de Hamas’ın tutumudur.
Bu gerçeği görmeden Gazze’de yaşananlara ilişkin dilekte bulunmak, insani duyguları dışa vurmak hepimizi rahatlatabilir. Böylece ezilen insanlara karşı görevimizi yapmış hissederek rahatlayabiliriz. Bu bizim kendimiz için yaptığımız ve yapacağımız bir şeydir. Gazze’de yaşayanlara yardımı olmayacaktır.
Gazze’de yaşayanlara yardımcı olmak isteyen devlet ve hükümet başkanları, Hamas’ı ellerindeki rehinelere de zarar vermeden Gazze’den nasıl çıkaracaklarını düşünmeli ve bunun için iş birliği yapmalıdırlar.
Tam tersine, Gazze’de yaşananları bahane edip bölgede rol kapmaya çalışmak, en hafif deyimi ise savaştan ganimet beklemek demektir. Kim savaşa karşıdır, kim Gazze halkına yardım etmeye çalışıyor diye anlamak istediğimde ben bunlara bakarım. Gerisi laf-ü güzaftır!