Hükümet, maaş ve asgari ücret artışları ile eş zamanlı olarak elektrik fiyatlarını da artırarak, maaş ve ücret artışlarını bir kez daha “suçlu” sandalyesine oturtmuş oldu. Maaş ve ücret artışları, enflasyonun nedeni mi yoksa sonucu mu tartışması böylece körüklenmiş olacaktır.
KKTC’de ücret artışını tetikleyen kamu görevlilerinin maaşlarının artmasının yasalar ile garanti altına alınmış olmasıdır. Devlet maaşları artırırken, işletmeleri yönetenler de işletme giderlerini karşılayabilecekleri yeni bir “gelir-gider dengesi” yaratmanın yollarını aramakta ve aslında fiyatlarını maaşlar arttığı için değil, artacağı için düzenlemek ihtiyacı duymaktadırlar.
KKTC’de iki önemli akademisyenin Facebook’taki paylaşımlarını okumanızı öneririm: Engin Kara, yaptığı testlere göre asgari ücret artışlarının enflasyon artışlarını etkilediğine dair bir veri elde edemediğini yazarken Mete Feridun, enflasyonu etkileyen asıl unsurun “ekonomik aktörlerin asgari ücrete ilişkin beklentileri” olduğunu belirtti.
Türkiye’nin kanaat önderi olabilmiş ekonomistlerinden Mahfi Eğilmez de “Ekonomide gidişi belirleyen en önemli etkenlerden birisi beklentilerdir. Rasyonel beklentiler kuramı, beklentilerin ekonomideki ağırlıklı yerini ‘beklentiler, gerçekleşmelerin öncüsüdür’ tespitiyle ortaya koyar. Genellikle beklentilere göre hareket edildiği için beklentiler büyük ölçüde gerçek olur” diye yazmıştır.
Anladığım şudur. Maaş ve ücret artışlarındaki beklentiler gibi, ürün ve hizmet fiyatlarındaki beklentiler de enflasyonun ne olacağının başlıca belirleyicisidir. Nitekim Eğilmez, Türkiye Merkez Bankası’nın Eylül ayında yaptığı son beklenti anketinde, 2025 yılı Eylül ayına kadar enflasyonun %50 olacağı beklentisinin ortaya çıktığını duyurdu ve kendi beklentisini de buna göre şekillendirdi. Türkiye’nin Orta Vadeli Planı’nda 2025 yılında enflasyonun %17,5 olması hedeflenmektedir. Hangisi gerçekleşecek, göreceğiz!
Bu arada, Türk Lirası’nın yabancı paralar karşısında “aşırı değerlenmiş” halde tutulduğu, bunun devam ettirilemeyeceği ve sonuçta bir “kur patlaması” yaşanacağı beklentisi de gündemdeki yerini korumaktadır. Kur patlaması, ithal ürünlerin TL fiyatlarını bir anda yükseltecektir; beklenti de budur.
KKTC’de enflasyonun ne olacağını tahmin etmeye çalışırken, elbette biz de beklentileri dikkate almak zorundayız. KKTC enflasyonu büyük ölçüde Türkiye’den ithal olduğuna göre, temelde %50’lik bir enflasyonumuz olacak demektir. KKTC’de hayat pahalılığı ödeme sisteminin kaldırılacağı düşünülemeyeceğine göre bizim maaş ve ücretlerimizin artmaya devam edeceğini ve bunun enflasyonist etkileri olacağı da dikkate alınmalıdır. Keza, kur patlamasının ithal ürünlerimizin TL fiyatlarını patlatacağını söylemek de kehanet sayılmamalıdır. Zaten hükümet, elektrik fiyatlarına bugün yaptığı zam ile “beklentilerin yerinde ve gerçekçi olduğunu” bizzat kendisi kanıtlamıştır.
Eğilmez, beklentilerin sonucu nasıl etkilediğini şöyle açıklıyor: “Karar alıcıların, özel kesim kuruluşlarının yöneticilerinin enflasyonda artış olacağını beklediklerini varsayalım. Bu durumda bu yöneticiler, mal ve hizmetleri ucuza satıp zarar etmemek ya da kardan fedakarlık etmemek için bu ürünlerin satış fiyatlarını henüz enflasyon artmaya başlamadan önce artırmaya başlayacaklardır.”
Enflasyonun beklentilere göre şekillendiği, uzun yıllardan süzülerek gelen bir BİLGİDİR.
İşletme yöneticileri, elbette, kendi işletmelerini korumak gayreti içinde olacaklardır. Yükselen fiyatların kendilerini devre dışı bırakmaması için önlem alacak ve fiyatları enflasyon beklentisine göre ayarlayacaklardır.
Evet doğrudur; enflasyon, fiyatlar veya maaşlar artıyor diye ortaya çıkmıyor… Enflasyon, fiyatlar veya maaşlar artacak diye ortaya çıkıyor. Enflasyonu baskı altına almayı düşünenler, ekonomik aktörlerin beklentilerini yönetmeyi öğrenmek veya denemek zorundadırlar.
Yapacakları ne varsa bunun için yapmalıdırlar!