Ne zaman Türkiye’den beklenen para gelmediği için bütçede kesintiye gidileceği söylense, ya da maaş ödemelerinde gecikme gündeme gelse, aklıma sevk ve idare ilminin “en kolay alınan karar nedir” sorusu gelir.
Ne kadar geniş kesimi olumsuz yönde etkilerse etkilesin en kolay alınan karar, başka alternatif kalmayınca alınan karardır. Alternatif kalmayınca alınan karar, göreve halk tarafından seçilmiş ya da 3’lü kararname ile atanmış olmayı gerektirmeden herkes tarafından alınabilir! Bu durum, gözünüzde büyüttüğünüz seçilmiş kişileri yerin dibine batırır. Özel sektör ya da devlet ya da kar gütmeyen bir kurum olsun, fark etmez!
Zor olan giderleri kesmek ya da ertelemek değil, sürdürülebilir bir ekonomik model için gelir pastasını ve çeşitliliğini büyütmektir. Yönetimde maharet, ortaya gelir artırıcı alternatifler koyup, tüm paydaşlar arasında aynı anda iş birliğine yönelik motivasyon yaratmaktır.
Her ne kadar da siyasi magazin haberleri arasında ön plana çıkmasa da son dönemde bir söylem birkaç kez basına yansıdı. KKTC ile ilgili konularda birinci elden muhatabımız olan T.C. Cumhurbaşkanı Yardımcısı, ihracatı da içine alacak şekilde gelir kaynağı çeşitliliğini artırmayı başarmak hedefiyle hareket edilmesi gerektiğini söyledi. Bunun kulağa hoş gelen bir söylemin ötesine geçip geçmediğini göstermek için iktidar ve muhalefet, T.C. devletinden yapacağı talepleri bu hedef ile ilişkilendirilerek sayın başkan yardımcısına hatırlatılmalıdır. Çıkış yolunda piknik ateşini yakacak olan unsurlardan biri budur.
***
Parti liderleri ne zaman büyük umutlarla bir şeyler vaat etseler acaba vaat edilen ile ilgili başarının ve başarısızlığın resmini çiz denilse çizebilirler mi diye hep düşünürüm. Hani çizemiyorsan da söyleme; ya da tekrar hazırlan da gel demek gelir içimden.
Anglosakson iş kültüründe uzun dönemde geri dönüşü olacak olan projelere kaynak ayırmadan önce hem başarının hem de başarısızlığın resmini çizmeye zaman ayrılması ve paylaşılması istenir.
Ayni yaklaşım yıllık iş planları sunumlarının da parçasıdır. Resmin iki zıt ucunu canlandırıp bir sunumun içinde resmedemiyorsan yeterli hazırlık yapılıp yapılmadığı ile de geri bildirim ile de imtihan edilirsin. Amaç ileriye doğru düşündürtmek ve olasılıklarla ilgili önceden hazırlık yaptırtmaktır.
Kaynak aktarılıp risk alınan uzun soluklu projeler, birer vaat olmakla beraber çözüme geçtiğinde neyle karşılaşacağını kestiremediğin zor matematik sorusu gibidir. Yavaş okunup hızlı cevaplanmalıdır. Yavaş olmak da yapılması gereken hazırlığa yeterince zaman ayırmak ile alakalıdır. İşin başında bu resmetme eksersizine yeterli zaman ayırmanın faydası yapıldıkça ortaya çıkar. Buna alışkın olmayan, genelde tez canlı, “hele bir başlayalım da yolda işleri hizaya çekeriz, bir yolunu buluruz” diyenler için ise çekilmez bir süreçtir.
***
Hangi partinin hükümeti olursa olsun “Türkiye bastırdı yapacak bir şey yok” diye T.C. yetkililerine başka, parti tabanına başka söylem içinde olunsa her baskı ve krizin içinde hem tehlike hem de fırsat taşıdığı aklıma gelir. Fırsatın bazen hiç umulmadık yerlerde olduğunu hatırlarım.
Baskıyı ya da emrivakiyi önleyemiyorsan karşılığını başka türlü talep edip almanın yolunu bulabilmek için çaba harcamak ilişkide zayıf konumda olanın kafa yorması gereken başlı başına bir husustur. Elinin altında hep bir talep listesi olması şarttır. Çoğu zaman bir konu hakkında gelen baskı, başka alanlarda istenileni elde etmek için fırsata çevrilebilir. Bunu da yıllarca gözlemleme fırsatı bulduğum ana firma ve paydaşları ilişkisinde çok gördüm. Yeter ki karşı karşıya kalınan baskıyı bir an önce kurtulması gereken bir stres kaynağı değil de fırsat kapısı olarak görmeye kendimizi zorlayalım. Bunu yapmayıp uykulara dalıp fırsatları ıskaladığımızı bir kenara not edip düşünelim. Fırsatlar bazen de baskı altındayken en umulmadık yerde ve zamanda önünüze çıkar. Tehdit ve baskıları öne sürerek başarısızlıklara kılıf aramak bir yol olmasın artık.
Bu yaklaşım bir noktadan sonra önüne gelen her zorluğu hiçbir şey talep edemeden arabesk bir şarkıya çevirip kendine tabiri caizse jilet atıp duran kabullenilmiş bir çaresizlik ve davranış haline dönüşür. Bu ruh hali, yönetici ve kurum için bulaşıcı bir hastalıktır. Rol modeli arayan yeni nesilleri de etkiler. En büyük ve kalıcı hasar da budur.