Gazetelerin ön sayfalarına ve internet medyasına bakarsanız, Tatar’ın Guterres ile görüşmesinin yanısıra yaşamımızı daha yakından ilgilendiren onlarca haber görürsünüz. Siyasilerin çok fazla konuşmadığı hafta sonu gazetelerine yansıyan haberler, aslında bizim yaşadığımız sorunları oldukları gibi yansıtmaktadır.
Genç ölümler artıyormuş: Salgın başladığından bu yana evlerinden çıkardığımız cesetlerin sayısı Covid-19 yüzünden ölenlerin sayısını geçti sanırım. Gerçek anlamda bir uyarı olmasına karşın, ancak bir yıl sonra gündeme geldi. Bir doktorumuz cesur açıklamalar yaptı. Bakalım gündemdeki yeri ne olacak?
Gelir yetersizliği: Gerek salgının, gerekse doviz kurlarının yükselmesi ile birlikte pahalılık aldı başını gidiyor. Kimse bu fiyatları aşağıya çekmenin hayalini kurmasın… Küresel ölçekte belirlenen fiyatlarla baş etmenin yolu, daha verimli çalışmak ve daha fazla gelir elde etmektir. İnsanlarımız bunun derdini çekerken, bir yol gösterici beklemektedir. Oysa devlet, en önemli gelir kaynağımız olan turizm sektörünü de batırmak için uğraşıp durmaktadır.
Eğitim yetersizliği: Salgın en fazla çocukları vurdu; eğitimleri ve gelişimleri darbe yedi. Siyasiler hala daha Eylül’de okulları açmaktan söz ediyorlar. Eylül’e kadar hiçbir şey yapmayı düşünmüyorlar; yaz geldi, eğitim gündemden düşecek diye seviniyorlar.
Uyuşturucu yaygınlaşıyor: Hepimiz görüyoruz, duyuyoruz. Uyuşturucu madde kullanımı artıyor. Bazı satıcı ve kullanıcıların yakalandığını ise gazetelerden okuyoruz. Uyuşturucu madde alışkanlığına karşı mücadele edildiğini ne görüdük, ne de duyduk… Bu maddeleri yurdumuza taşıyanların takip edilmediğine ise neredeyse eminiz.
Hukuksuzluk: Hiçbir şey kanuna uygun değildir. Hayat pahalılığı ödeneğinin dondurulması zaten mahkemeden döndü. Haziran ayında yapılması gereken ara seçim yapılmadı; yurttaşların seçme ve seçilme hakkı gasp edildi. “Salgın var” denildi ve çalışanların sigortalı olmaktan kaynaklanan hakları gasp edildi. Kanun hükmünde kararname hükümeti, temel siyasi hakları yok saydı. Hukuksuzluk artık her yerde…
Ülkemizdeki gerçek gündem bunlar olmalıdır. İnsanların yaşadığı zorlukların en azından bir kısmı, bu zorlukların gündemde yer bulamamasından kaynaklanıyor. Bu zorluklarla ilgilenmesi gereken siyasiler, kendi aralarında ve kendi yarattıkları sorunları konuşuyorlar.
Pazartesi yine Meclis var… Siyasiler konuşacak ama birbirlerini dinleme zahmetine bile katlanmayacaklar. Televizyonlar onları gösterecek, gazeteler onları yazacak. Bize de gerçek sorunlarımız ile baş başa kalmak düşecek. Siyasilerimiz konuşmasa, gerçek dünyamızın gerçek gündemi ön plana çıkacak sanırım. Belki de bizim gerçek düşmanımız, gerçek sorunlarla ilgilenmemizi engelleyen bu “gündem saptırıcı” siyasiler ve onların konuşmalarıdır!