Rum liderliğinin Kıbrıs Türk ekonomisini çökertmek için her fırsatı değerlendirmeye çalıştığı konusunda herkesin hemfikir olduğu bir kez daha görüldü. Cumhurbaşkanı Tatar’dan Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Erhürman’a kadar bütün siyasiler, neredeyse aynı cümleleri kullanarak Rum tarafının Kuzey’e turist geçişlerini engelleme çabalarını kınadılar. Turizm Bakanı Fikri Ataoğlu, hızını alamayarak Alman tur operatörü TUI’yi bile haddini bildirdi! Rum saldırılarına muhatap olan inşaat ve turizm sektörü temsilcileri zaten seslerini yükseltmeye çalışıyorlardı, biraz daha yükselttiler.
Kuzey Kıbrıs ilginç bir yer oldu artık… Tahminlerinizde yanılmanız neredeyse imkansız hale geldi! Pazartesi yayınlanan yazımda bu konularda herkesin hemfikir olacağından bahisle “Rum tarafına sövmenin işten sayılmayacağını” belirtmiştim. Üzgünüm ama yanılmadım! Cumhurbaşkanından bakanlara kadar herkes konuştu ama kimse işe yarar bir fikir bile söyleyemedi.
Ben söyleyelim…
Turizm konusunda alınabilecek önlemlerin başında Ercan’a turistik amaçlı olarak yapılacak uçuşların maliyetini düşürecek teşviklerin uygulanması geliyor. Bir zamanlar sadece teşvik vaadi ile adeta patlayan kış turizmini ve bundan yararlananların yaygınlığını dikkate alırsak kişi başına verilecek 70-80 Euro’nun ne gibi sonuçlara neden olabileceğini de öngörebiliriz.
Tabii ki PARA YOK; YAPAMAYIZ! Oysa bu para yine o turistlerin cebinden çıkacak. Kuzey Kıbrıs’ta kalacak olan bir turistin harcayacağı bin Euro’nun en az 100 Euro’su hemen bir ay sonra KDV olarak hazinenin kasasına girmeyecek mi? Kaldı ki bu gibi durumlarda devlet kasasına dönecek parayı %30 olarak hesaplayanlar da bulunmaktadır. 100 değil, 300 Euro devlete kalacakmış… Aslında, vereceğiniz teşvikler sistemi harekete geçirebilirse harcayacağınız para da yine o sistem tarafından üretilecektir. Sizin yapacağınız kamu otoritesini bu amaçla kullanmaktır; o kadar!
İnşaat için de yapılacaklar vardır. Sadece bir örnek olarak yapılan yasa değişikliğinin neden olduğu karmaşaya dikkat çekmek yeterlidir. Yasa değişikliği ile daha fazla vergi toplanmak istenmiştir ama sonuç tam tersi olmuştur. Şu ana kadar toplanan vergi miktarı sanırım sıfırdır. Bu nedenle hükümet, vergi ödeme süresini 60 gün daha uzatmıştır ama korkarım ki o da çare olmayacaktır.
Oysa yabancıların konut alıp kiralamasını, bırakın zorlaştırmayı, tam tersine kolaylaştırmak gerekir. Böylece yabancıların sermayesi ile yaratılacak yatak kapasitesini, yine onların pazarlama gücü ile birleştirerek turizmde yaşadığımız kayıpları gidermek bile mümkün olabilecektir. Bu da para isteyen bir şey değildir; kamu gücünün doğru kullanılması yeterlidir!
Bütün bunları konuşmaya bile fırsat bulmadan Türkiye’de yaklaşan stagflasyona (durgunluk içinde enflasyon) yakalanmamız da büyük bir olasılıktır ama. Türkiye’nin öngörülü ekonomistleri, sürekli olarak bu olasılığa dikkat çekiyorlar. Ekonomi adeta duracak ama fiyat artışları durmayacakmış…
Buna benzer bir olguyu yaşamaya başladık zaten. İş yok ama pahalılık var. O kadar bir pahalı olduk ki Güney Kıbrıs’ı geride bıraktık. Londra’daki akrabalarımız bile tatile gelmeyecek; Yunanistan, İspanya ve İtalya’ya gidecek. Türkiye böyle bir sürece girerse turizm bir darbe daha yemekle kalmayacak yüksek öğretim sektörü de bundan ciddi şekilde yara alacak.
Biliyorum, “felaket tellallığı” kolaydır. Sonuçta, “ben söylediydim” demek rahatlığı ise tam anlamı ile utanmazlıktır!
Oysa, aklımız kestiğince çarelerini de söylüyoruz ama işte!
Birkaç öneri daha ortaya atılsa ve içlerinden en fazla işe yarayacakları seçerek hemen işe koyulsak ne iyi olur değil mi? Böylece, benim gibiler de işe yaradıklarını hisseder, felaket tellallığının günahından da kurtulmuş olurlar…
Olmaz mı? Olmaz!
Sesler çıkıyor ama eylemden eser yok tabii… Belki de yapacak bir şeyleri yok!