Yandaki tabloyu internette buldum; kim yaptı bilmiyorum. Buraya aldım çünkü “faşizm” denilen olgunun bileşenlerini çok iyi yansıttığını düşünüyorum. Tek tek bakın isterseniz… Bunları bir arada gördüğünüz hareketlere “faşist” damgasını yapıştırırsanız yanlış yapmış olmayacaksınız.
Hitler veya Mussolini devrini yaşamadık ama gençliğimiz bu ideolojilerin hortlamasına karşı mücadele ederek geçti. “Faşist” kelimesi de dilimize yapışıp kalmıştı; her zorbalığın altında faşist bir ideoloji arar olmuştuk.
Oysa kavramların popüler kullanım şekilleri, onların içini boşaltıyor ve anlamsızlaştırıyor. Popüler kullanımlar, düşünmeyi ve algılamayı da büyük ölçüde engelliyor. “Faşizm” kavramı ile ilgili olarak da benzer bir süreç yaşıyoruz: Birisi kafamıza topuzla vurmaya kalkışsa, ona “faşist” damgasını yapıştırır, bunu bir küfür olarak kullanırız.
Oysa faşizm, zorbalıktan çok öte ve çok daha tehlikeli bir olgudur. Toplumsal bir olgudur ve bütün bir toplumu egemenliği altına aldıktan sonra sergilediği saldırganlık kişisel herhangi bir zorbalıktan çok ama çok daha fazla tehlikelidir.
“Faşizm” kelimesinin Latince “fasces” kelimesinden türediği; “fasces” ise Roma’da fiziki olarak da kullanılan bir sembolün adı olduğu belirtiliyor. Bir balta, etrafındaki sopalar ve bunları bir arada tutan bağlar. Faşist kelimesi ise “fascismo” olarak Mussolini liderliğindeki İtalyan Faşist Partisi tarafından kullanılmış… Onlar bunu geçmişe olan özlemlerinin ifadesini ortaya koymak için seçmişler ama onların tutumunun genel özelliklerini anlatmak için kullanılmaya devam ediyor.
Kendilerine “faşist” deme cesaretini göstersin veya göstermesin bu siyasi partilerin de kendilerine göre bir ideolojisi ve yaptıklarını haklı göstermek için başvurdukları gerekçeleri vardı. Alman Nazi hareketinin de; Türkiye’de 1930’larda ortaya çıkan ve 40’ların başında uygulanan “varlık vergisi” gibi uygulamaların da… Mussolini’nin de; Netanyahu’nun da…
Faşist yöntemler, sırasında “bir ulusun varoluşuna” dayandırılıyor; sırasında başka bir topluluğu “sömürücü” veya “lanetli” olarak sunmaya kalkışıyor…
Faşistlerin söylemleri, kitlelerin hoşuna gidecek, onları galeyana getirebilecek popülist söylemlerdir. Akıl yoluyla yapacağınız itirazlar, “söyle bakayım kimden yanasın” diye tehditkar ve dışlayıcı tavırlarla karşılanır. Akıl yolunu kullanmaya çalışanlar sindirilmiş; tartışma bitmiştir!
Bütün bu hareketler, kendilerini geçmişteki “şanlı günlerin” devam ettiricisi ve bu uğurda ölümü göze almış militanların toplaştığı örgütler olarak lanse ederler. Mussolini Roma’yı kullanır; Türk faşistleri Osmanlı’yı… Onlar, bugünkü çıkarları için değil, geçmişteki şanlı günleri geri getirecek gelecekteki düzen ve öteki dünyadaki cennet için savaşırlar!
Bütün bu hareketlerin liderleri çok iyi hatipler olarak lanse edilir. Ateşli söylevlerinde aslında hiçbir şey söylememektedirler ve hiçbir ciddi tartışmaya katılamazlar ama tam anlamı ile birer demagog olarak çalışırlar!
Bu hareketlerin ele geçirdiği devletler, ister istemez TOTALİTER olurlar. Ara yollara veya renklere tahammülleri yoktur. Ya onlardansın ya da düşman! Ayni zamanda otoriterdirler; hiçbir itiraza tahammül edemezler!
Faşizm, ne tarihte kalmış bir olgudur; ne de hafife alınacak kadar uzağımızdadır. Çevrenize biraz daha dikkatle bakar ve günlük haberleri biraz da bu gözle izlemeye başlarsanız faşizmin Hitler ve Mussolini’nin yenilmesi ile ortadan kaldırılmış olmadığını rahatlıkla görebilirsiniz. Faşizmin, her yumruk sallayana yakıştırılabilecek kadar basit bir olgu olmadığı da açıktır sanırım. Sokaktaki kabadayı ile faşist bir lideri ve destekçilerini aynı kefeye koymak büyük ve tarihi bir yanılgı olacaktır. Faşizm, yaşıyor! Geliştiği bile söylenebilir. Belki de bizi yutmaya hazırlanıyordur!