Türkiye’de neler olup bittiğine dair çok farklı görüşlere sahip olabiliriz. Kimimiz ekonomik sorunları ön plana çıkarır; kimimiz dış politikadaki U dönüşlerine vurgu yaparız… Kimimiz demokratik hak ve özgürlüklere yönelik kısıtlamalardan, yurttaşların düşünce ve anlatım özgürlüğünün zorbalıkla ellerinden alınmasından yakınırız…
Bütün bu sorunları belli referanslar vererek tartışırız ama… Ekonomik sorunları ele alanlar “ekonomi bilimi” diye bir şeylerden söz ederler… Demokrasi konusuna eğilenler “insan hakları bildirgelerinden” veya diğer uluslararası sözleşmelerden dem vururlar… Dış politikadaki U dönüşleri, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerine ve çıkarlarına verdiği zararlarla değerlendirilmek istenir…
Biliyor musunuz, bütün bunların hiçbir değeri yoktur ve dikkatten kaçırılan da tam olarak budur!
- Türkiye’deki iktidarın, Türkiye toprakları üzerinde yaşayan herkese hizmet eden, çalışmayı özendiren, çalışanın kazanacağı, yatırım yapanın el üstünde tutulacağı bir ekonomik düzen kurma hedefi yoktur. Ortada böyle bir hedef yoksa, ekonomi biliminin yol göstericiliğinde sürdürülecek bir tartışmanın önemi kalır mı?
- Türkiye’deki iktidarın yurttaşlarının hak ve özgürlüklerini geliştirmek kaygısı taşımadığı yeterince anlaşılmıştır. Ortada böyle bir kaygı yoksa, insan hakları temelli tartışmaların da bir yararı olmayacaktır.
- Dış politika çoktan iç politikanın emrine verilmiş, bazı hallerde iktidarın Orta Doğu’daki Müslüman kitleler içinde yandaş edilmesinin aracı haline dönüştürülmüştür. Tartışmak boşunadır!
Şimdiki rejiminin sembolü durumundaki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özellikle imam hatip öğrencilerine hitaben veya dini anlamı olan bazı yıldönümlerinde yaptığı konuşmalar, Türkiye’deki bugünkü iktidarın gerçek hedeflerini ortaya koyması bakımından büyük önem taşıyor. Dikkatten kaçırılmaması gereken veriler tam da bu konuşmalarda ortaya konulmaktadır. İktidarın hedefleri arasında neler olduğunu yakın geçmişte bizzat Erdoğan tarafından yapılan iki konuşmada bulabilirsiniz…
Birincisi, “Önder İmam Hatipliler Buluşması” konuşmasıdır. Ne için çalıştıklarını, “Biz de bir imam hatipli olarak, o büyük insanların talebesi olarak, bu yapıyı hiçbir zaman öksüz bırakmamak, boyunu bükük koymamak için çalıştık” diye açıklamıştır.
İkincisi, Bilkent Üniversitesi’nde Dünya İnsan Hakları Günü kapsamında yaptığı ve insan haklarından söz etmek yerine, “tek önderimiz, tek rehberimiz sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa’dır” ifadelerini kullandığı konuşmadır. Konuşma yeri üniversitedir, konu insan haklarıdır ama Erdoğan, dini bir lider olan Hazreti Muhammed’i “tek önderi” olarak ilan etmiştir.
Bu konuşmalar yakın geçmişte yapılmıştır ve pek çok internet mecrasında kolaylıkla bulunabilir. Türkiye’de iktidarın hedeflerinin ne olduğu konusundaki kuşkularını gidermek isteyenler bu konuşmaları biraz dikkatle okurlarsa kuşkularından arınabilirler. Daha sistematik ve analitik verilere ulaşmak çabasında olanlar ise Eğitim Bakanlığı’nın faaliyetlerine baksınlar. Evrim teorisine inanmayanlar, eğitimi nasıl ve nereye doğru evirmişler görsünler… Belki de evirmemiş, devirmişlerdir! Buna bakarak Türkiye’de neler olduğunu anlamaya çalışsınlar.
Benim anladığıma göre, iktidardakiler ve onlara destek verip onlardan destek alanlar, kendi önderlerinin ve kültürlerinin yıllarca önce sistemden dışlandığına inanarak intikam alma peşine düştüler. Dahası, kendi kültürlerini topluma egemen kılmak için devletten aldıkları destekle amasız bir savaş sürdürmektedirler. Onların savaşında demokrasinin, insan haklarının, ekonomik hakların hiçbir değeri yoktur. Onlar için kutsal olan, kendi İslamcı değerlerini topluma hakim kılmak için yürüttükleri savaştır.
Türkiye’de olan biteni benim anlama şeklim budur!