Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın, ikisi birden, Amerika Birleşik Devletleri’nde görüşmeler yapıyorlar. Bu ziyaretler, halkla ilişkiler ziyareti değil! Hem Fidan’ın hem de Kalın’ın görüşeceği kişiler, ABD politikasına yön veren “gerçek politika yapıcıları”…
Türkiye’de bu işleri takip eden deneyimli gazeteciler konuşulacak konular hakkında bilgi veren yayınlar yaptılar. Bu konular arasında Türkiye’nin Kuzey Irak’ta PKK’ya karşı sürdürdüğü operasyonlar, elbette Suriye ve Filistin’deki durum gibi Türkiye’nin güvenliğini ve istikrarını doğrudan etkileyen “yakın bölge sorunları” var. Hiç kuşku yok ki, Türkiye ile ABD’nin savunma sanayi konusunda yapabilecekleri iş birlikleri de görüşülecek. Konuyu takip eden gazetecilerden Murat Yetkin, F35 projesine dönüşten çok bu uçakların alınması için ödenen 1,4 milyar USD’ın F16 alımında kullanılmasına izin verilmesinin isteneceğini ifade ediyor ama F35’e dönüşün konuşulmaması mümkün değil; mutlaka konuşulacaktır. Belki de KAAN’ı hafif bir savaş uçağı olarak desteklemek de dosyalardan biridir. Bu arada Türkiye’nin AB ile ilişkileri ve Kıbrıs sorunu ile Doğu Akdeniz’deki durum da masaya yatırılabilir.
Ekonomi ve dış politika yazarları bütün bunların Türkiye ekonomisine olumlu etkileri olabileceği üzerinde de duruyorlar. Zaten dolar tutulamıyor. Körfez ülkelerinden beklenen kaynaklar açıkları kapatmaya yetmedi, Batı’dan da bir şey gelmiyor. Anladığım kadarıyla Uluslararası Para Fonu (IMF) ile anlaşmadan bu iş rayına girmeyecek. Bunun için de ABD’nin desteği gerekecek.
Konu ile ilgili gazeteciler ve uzmanlar, yerel seçimler sonrasında IMF ile görüşmenin gündeme gelmesini bekliyorlar. Türkiye İstatistik Kurumu’nun Şubat ayı enflasyonunu gerçek seviyesinde açıklamış olmasını buna hazırlık olarak görenler bile var. Elbette, böyle bir “U dönüşü” için yüksek tandanslı bir halkla ilişkiler çalışmasına ihtiyaç duyulacak. Kolay iş! Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD seyahati, çok farklı kurumlar ve Biden ile görüşme Türk kamuoyunu yeniden şekillendirebilir tabii…
Bütün bunlar İsveç’in NATO üyeliğiyle birlikte Türkiye’nin F16 uçakları alımına yönelmesinden sonra oldu. Kim geri adım attı, kim ileri gitti önemli değil… Önemli olan, Türkiye’nin “batı kampına” dönmesi; Yunanistan’ı tehdit etmekten vazgeçmek dahil olmak üzere bölgemizdeki batı çıkarlarına ters tutumlarını terk etmesi ve kendi çıkarlarını bu çerçeve içinde koruma gayretine girmesidir.
Dış politikanın nasıl bir şey olduğunu bu gelişmelerle bir kez daha öğrenmiş oluyoruz. Kimlerle ortak, kimlerle rakip olduğunuz bu politika sayesinde belli oluyor. Şark kurnazlığı veya bezirgan pazarlığının geçerli olmadığı da çok açık… Bu alanda demagoji sökmez; lafazanlığa veya gösterişe de yer yoktur. Bir gün karşınıza çıkarlar ve “Bizimle misiniz değil misiniz; karar verir!” derler ve giderler. Ondan sonrası zaten size kalmıştır!
Son zamanlardaki “başarılı U dönüşleri” Türkiye’nin batı kampına etkili bir dönüş yaptığını gösteriyor. Güzel oldu; yetip yetmeyeceği ise Türkiye’deki iktidarın yeniden şımarıp şımarmayacağına kaldı. Bakalım bu öngörülen doğrulanacak veya bundan bize düşenler olacak mı?