Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, Kıbrıs meselesi, Kapalı Maraş’ın açılım süreci, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler ve Türkiye ile ilişkiler konularında AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Dışişleri Bakanı olarak üçüncü kez göreve geldiğini belirten Ertuğruloğlu, evi saydığı bir yere geldiğini ve çok mutlu olduğunu söyledi.
Ertuğruloğlu, Kıbrıs meselesinde yıllardır savunduğu ilkelerin resmi politika olma aşamasına gelinmesinden mutlu olduğunu dile getirerek, “Sözünü ettiğim iki ayrı egemen devlet ve egemen devletlerin eşitliği temelidir. 50 küsur yıldır Birleşmiş Milletlerin (BM) bir aldatmacasına kurban edildik, 50 yılımızı masalarda boşu boşuna harcadık.” dedi.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1960’ta kurulduğunda temel ilkelerinden birisinin “ortaklardan birisinin diğer ortağı dışlayarak kendi başına Kıbrıs Cumhuriyeti olma iddiasında bulunamayacağı” olduğunu hatırlatan Ertuğruloğlu, “Yani devletin meşruiyeti, ortaklığın devamı koşuluna bağlıydı. BM, bu ortaklığı bozan Rum tarafını, sanki bu ortaklığın ‘yasal varisi’ ve ‘tek temsilcisiymiş’ gibi kabul ederek, BM Genel Kurulu’nda üye devlet olarak oturtmaya devam ettiği andan itibaren Kıbrıs konusunda müzakereler yoluyla bir çözüme ulaşmanın mümkün olamamasını garantilemiş oldu.” dedi.
Ertuğruloğlu, Kıbrıs konusunun bir ulusal dava olduğunu belirterek, bunun Ada’da yaşayan iki tarafın sorunu olmaktan çok öteye gittiğini kaydetti.
“Kıbrıs konusunun bir anlaşmayla neticelendirilmesi arzu ediliyorsa, bunca yıldır Rum tarafına Kıbrıs Cumhuriyeti devleti, Kıbrıs Türkü’ne sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin azınlık toplumuymuş gibi muamele gösterilmesi sonra ermesi gerekir.” diyen Ertuğruloğlu, Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin azınlığı olmadığı, eşit kurucu ortağı olduğunu söyledi.
Ertuğruloğlu, Rum tarafını ödüllendiren ve Kıbrıs Türkü’nü cezalandıran süreç ve uluslararası politikanın sona ermesi gerektiğini vurguladı.
Bakan Ertuğruloğlu, “(Kıbrıs görüşmeleri) İki ayrı egemen devletin egemen eşitliği temelinde bir müzakere süreci gündeme gelecekse buna seve seve varız ama ‘Crans Montana’da kaldığı yerden başlayalım, federasyonu gerçekleştirelim’ diye bir politika söz konusu değildir.” diye konuştu.
Yakın zamanda BM öncülüğüne garantör devletlerinde katılacağı, 5+1 formatında Kıbrıs konulu bir konferansın toplanabileceğini söyleyen Ertuğruloğlu, bu toplantıda neyin müzakere edileceğinin belirleneceğini söyledi.
“Bunu kabul etmemiz son konusu değil”
Ertuğruloğlu, “Eğer karşı taraf (Rum kesimi), Avrupa Birliği (AB) ve BM şımartmalarıyla sanki hiçbir şey değişmemiş gibi ‘Crans Montana’da kaldığımız yerden devam edelim, federasyon hedefinden sapmayalım’ noktasındaysa 5+1 toplantısı sona erer ve onun devamında bir müzakere süreci başlamaz. Bizim bunu kabul etmemiz son konusu değil. Ya masaya federasyonun sona erdiği gerçeğiyle oturulacak ve iki ayrı egemen devletin varlığı ile bu devletlerin egemen eşitliği temelinde yeni bir süreç masaya gelecek ya da bu müzakere süreci başlamayacak.” diye konuştu.
Kapalı Maraş’ın 8 Ekim’de kademeli olarak açılım sürecinin başladığını hatırlatan ve bu konunun, yeni hükümetin de gündeminde olacağını ifade eden Ertuğruloğlu, “Maraş’ın askeri bölge kapsamından çıkarılarak sivil bölge olması gerçekleştirilecektir. Maraş açılımı kesinlikle devam edecektir.” dedi.
Ertuğruloğlu, Kıbrıs konusunun tüm boyutlarına karşı temel yaklaşımlarının “statükonun artık devam etmemesi” yönünde olacağının altını çizerek, mevcut statükonun Rum tarafının tüm avantajlarını kullandığı ve Türk tarafının da sürekli bedel ödediği bir durum olduğuna işaret etti.
Maraş konusunun da statükonun bir örneği olduğuna dikkati çeken Ertuğruloğlu, “Maraş’ın, hayalet şehir olmaktan çıkarılarak, bir değer olarak tekrar kazandırılması gerekir. UIuslararası hukukla uyumlu bir şekilde, eski sahiplerinin haklarına sahip çıkabilecekleri ve Türk idaresinde açılmasıyla ilgili bir süreç gündeme gelecektir.” diye konuştu.
Ertuğruloğlu, Maraş’ın vakıf malı olduğunu gerçeğinin göz önünde bulundurulacağını, yıllar içerisinde orada mülk edinmiş Rumların veya diğer mal sahibi yabancıların mülklerini geri alabilmeleri için Taşınmaz Mal Komisyonuna başvurabileceklerini kaydetti.
Bakan Ertuğruloğlu, “Bu politikanın herhangi bir şekilde eleştirilmesinin mantığını anlamıyoruz. Hayalet şehir olarak orada durmasının kime ne fayda sağladığını sormamız gerekiyor. Fayda sağladığı yer Rum tarafıdır ve KKTC toprağı olan Maraş bölgesinin bir değer olarak yaşama geçirilmesi söz konusuyken, oranın bir hayalet şehir olarak durmasının Türk tarafına ciddi zarar verdiği gözden kaçınılmamalıdır.” dedi.
Maraş’ta taşınmazı olan ve bunu geri almak için Rum kesiminde suçlanabilecek, korkan Rumlar olduğunu söyleyen Ertuğruloğlu, Maraş’ın Türk idaresinde açılıyor olmasının başvuru yapacak Rumların çekinmesine neden olabileceğini söyledi.
“Maraş’ın vakıf toprağı olduğu asla gözden kaçırılmamalıdır”
Ertuğruloğlu, “Maraş konusunun sadece Rumların mallarına tekrar sahip çıkması olarak görülmemesi gerekir. Bu kadar basit bir olay değildir. Maraş’ın vakıf toprağı olduğu asla gözden kaçırılmamalıdır. Vakıf malının statüsünün ihlal edilmeden, vakıfların hakkının da korunarak mülkiyet konusunun ele alınması gerektiğini düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.
Maraş’ta ne kadar Rum başvurursa onların başvurularının dikkate alınacağına vurgu yapan Ertuğruloğlu, “Başvurmayanlar için herhalde önümüzdeki süreçlerde bir takvimlendirme sunulacaktır, ‘falan tarihe kadar başvurmanı gerekir’ gibi. Bu açılımı değerlendirmeleri kendi yararlarınadır. Maraş kesinlikle ve kesinlikle değerlendirilecek, hayalet şehir olmaktan çıkarılacak, ciddi bir turistik ve ekonomik değer olarak hayata kazandırılacaktır.” ifadelerini kullandı.
“Eşitsizlik devam ettiği sürece Rum tarafından uzlaşı yoluna gelmesi beklenmemeli”
Doğu Akdeniz’deki gelişmelerle ilgili de değerlendirmelerde bulunan Ertuğruloğlu, Rum kesiminin dünya tarafından “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak muamele gördüğü sürece Doğu Akdeniz’deki doğal gaz ve hidrokarbon konuları ile Kıbrıs meselesinin genelinde yapılması gereken mantıklı işleri yapmayacağını, “Ben Kıbrıs Cumhuriyetiyim, dünya beni öyle tanır, doğal gaz işi devletin işidir, bu benim egemenlik hakkımdır ve günü geldiğinde bu zenginliklerden, elde edilen zenginliklerden, kazançtan bir miktar da Türklere veririm” politikasından asla vazgeçmeyeceğini ifade etti.
Rum tarafını suçlamakla işin bitmediğini söyleyen Ertuğruloğlu, Rum tarafının bu şımarıklığına izin veren BM ve AB gibi uluslararası camianın da bu sorunda payı olduğunu dile getirdi.
Ertuğruloğlu, “Dünyanın Ada’daki iki tarafa gerçek statüleriyle muamele göstermesi noktasına gelmesi halinde ancak uzlaşı yoluyla sorunların çözümü, zenginliklerin değerlendirilmesi, hak, hukuk ve adalet çerçevesinde paylaşımı gündeme gelecektir. Bize yapılan muamelelerdeki eşitsizlik devam ettiği sürece Rum tarafından uzlaşı yoluna gelmesi asla beklenmemeli. İnşallah Kıbrıs konusundaki saplantılarından, Kıbrıs’ı bir Helen Adası olmaktan Kıbrıs Türkü’nü kendileri eşit, Ada’nın bir sahibi olarak görme noktasına gelirler. O zaman çözüm yollarının gündeme gelmesini bekleyebiliriz.” dedi.
“Her adımımıza ana vatanımızla birlikte karar verilir”
Türkiye ile ilişkilere de değinen Ertuğruloğlu, “Kıbrıs konusundaki her adımımıza ana vatanımızla birlikte karar verilir ve savunulur. Bunun değişmesi söz konusu değil çünkü bu bir ulusal davadır.” dedi.
Ertuğruloğlu, yurt dışındaki lobicilik faaliyetlerine de ağırlık vereceklerini belirterek, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Türkiye ile bu konuda iş birliği içerisine olacaklarını kaydetti.