Türkiye’de büyük bir ekonomik kaos yaşanıyor. Artan döviz ihtiyacından, kısa vadeli borçların yükselişinden falan söz etmiyorum… Kaos kendini özellikle işletmelerde gösteriyor. İş sahipleri işlerini çevirecek olanakları kaybediyorlar: Döviz alamıyor, ithalat yapamıyor, kredi kullanamıyorlar… Tüketici kredilerine de kısıtlama geldi; harcamalar düşüyor ve piyasa daralıyor…
Bu bir sonuç. Bu sonucun 2021 yılı Kasım ayından beri izlenen ve o zamanlarda “Türkiye Ekonomi Modeli” olarak yaftalanan politikadan kaynaklandığı da biliniyor.
Bazıları, Erdoğan’ın seçilmesi halinde bile bu politikanın devam edemeyeceğini, bütün dünyanın kabullendiği klasik modele geçiş yapılacağını söyleyerek dayanma güçlerini diri tutmaya çalışıyorlar.
Bazıları, Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi halinde bu politikanın terk edileceğine dikkat çekerek dişini sıkıyor…
Bazıları ise, Erdoğan’ın seçileceğini ve Erdoğan’ın zaten bu politikadan vazgeçmeyeceğini duyurduğunu düşünerek tam anlamı ile umutsuzluğa yuvarlanıyor. Kaçabilen kaçıyor; kaçamayan boynunu uzatmış giyotinin inmesini bekliyor.
Kılıçdaroğlu’nun ekibinde yer alması beklenen önde gelen ekonomistler, eski politikanın devamının “tam bir felaket” olacağını vurgulayarak halkı Kılıçdaroğlu’na oy vermeye çağırıyorlar. Peki ya Erdoğan ve arkadaşları ne yapıyor? Onlar ne mevcut politikayı savunabiliyor; ne de gelecekte ne yapacakları hakkında konuşabiliyorlar…
Sadece bu durum bile, Erdoğan iktidarının devamının bir “macera” olacağını anlatmaya yeter de artar! Dünyanın her “normal” ülkesinde seçim kampanyalarını birincil teması ekonomidir. Vergi oranlarının ne olacağı, kamu parasının nasıl harcanacağı, ekonominin nasıl yönetileceği, önceliklerin neler olacağı… Türkiye bunları konuşmadan seçim yapmaya çalışıyor.
Bizim mahalle, böyle bir mahalledir işte!