Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan davet koparmak telaşına düşen Kıbrıslı Rum lider Hristodulidis, Türkiye’ye gidemedi.
Ben elimden geleni yaptım! Bu ziyareti kolaylaştırmak bakımından Ankara yerine İstanbul’a ve yalnız değil, Tatar ile gitmesini bile gündeme getirmeye çalıştım. “İstanbul’un arkasından bir de Selanik yaparak eşitliği sağlamış olur; Kıbrıs’a dönünce de müzakerelere başlarlar” bile dedim.
Olmadı işte! Zaten ben bile kendi senaryoma itiraz etmiş; senaryoyu, “bence olmaz” diye bitirmiştim: “Tatar ile Hristodulidis, ne birlikte, ne de ayrı ayrı Türkiye-Yunanistan ziyareti yapamazlar… Ortada “KKTC’yi ayrı bir devlet olarak yaşatma” siyaseti var olduğu sürece bu iş olmaz!” demiştim.
Nitekim öyle oldu! Tatar gitti; Hristodulidis gidemedi! Tatar İstanbul’a Hristodulidis ile değil, KKTC Başbakanı Üstel ile gitti.
Türkiye ve KKTC’deki iktidarlar bakımından oldukça verimli bir görüşme olmuşa benziyor: Hem dışa mesaj verildi hem de içe! İstanbul’da, Hristodulidis’in Türkiye’ye gidemeyeceği ve müzakerelerin görünür bir gelecekte başlamayacağı mesajıyla birlikte KKTC’yi yaşatmanın nasıl olacağı mesajı da verildi: Türkiye, KKTC altyapılarını geliştirmeye devam edecek. Türkiye’den elektrik gelecek; hastane yapılacak, para da gelecek… Bütün bunlar bugün iktidarda olan Ulusal Birlik Partisi ve Ünal Üstel aracılığı ile yapılacak.
İstanbul buluşmasının Hristodulidis’in uluslararası alanda yürüttüğü faaliyetleri dengelemek için gerçekleştirildiği gün gibi açıktır.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dubai’de Hristodulidis’e “Gel de bakarız” dememiş olsa bile bir şeyler söylemiştir. Ya bir refleks olarak; ya da “nasıl olmasa gelmez, gelemez” düşüncesiyle kullanılan buna benzer bir ifade, Hristodulidis’in ekmeğine yağ sürmüş olmalı ki aldı ele, çıktı yola… Brüksel’e duyurdu… Almanlardan ve Fransızlardan yardım istedi… “Ben hazırım. Bu davete ciddiyet kazandırmama yardım edin ki Türkiye’ye gidebileyim” mesajları verdi. Girilen bu yoldan bir vesile ile geri dönülmesi uygun görülmüş olmalı ki İstanbul görüşmesi ayarlandı. Zaten Tatar, Erdoğan-Mitsotakis görüşmesinden sonra Türk politikasında değişiklik olup olmayacağı endişesine kapılmıştı ve Erdoğan ile konuşarak içini ferahlatmak istiyordu. Başbakan Üstel, bu durumu fırsata çevirerek bekleyen yatırımları hatırlatmaya bayılacaktı. Hazır Erdoğan uçağı da göndermişken atladılar uçağa; gittiler İstanbul’a… Hem Hristodulidis’e mesaj verdiler; hem de Kıbrıs Türk halkına…
Bu mesajdan sonra hala daha, Kıbrıs sorununun hareketleneceğini bekleyenler olabilir tabii… BM Genel Sekreteri’nin yeni özel temsilcisi Maria Cuellar, yılbaşından sonra iş başı yapacak. İlk olarak Lefkoşa-Atina-Ankara üçgeninde şöyle bir dolaşacağını düşünüyorum. Buna “hareketlenme” denebilirse Kıbrıs sorunu da böylece hareketlenmiş olacak. Cuellar’ın dolaşmasından da bir şey çıkmayacak ama… Bir-iki tur daha atacak ve misyonunu tamamlayacak.
Bundan önceki yazıyı nasıl bitirmiştim hatırlayın lütfen: “Ortada ‘KKTC’yi ayrı bir devlet olarak yaşatma’ siyaseti var olduğu sürece bu iş olmaz!” Erdoğan ona “dur” dedi… Hristodulidis ne kadar çırpınırsa çırpınsın İstanbul’a Anayasofya’yı ziyaret edemez!