LAÜ İletişim Fakültesi tarafından “Basın Özgürlüğü Günü” nedeniyle düzenlenen İletişim Günleri etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen “Basın ve Özgürlükler” panelinde konuşan gazeteci Hasan Erçakıca, “yaptığınız fedakârlık, göze aldığınız bedel ölçüsünde özgürsünüz. Ne kadar fedakârlık yapmayı düşünürseniz, ne kadar bedel ödemeyi düşünürseniz o kadar özgürsünüz” dedi.
Paneldeki konuşmasına, “siyasi özgürlüklerin ve demokrasinin düşünce, söz ve anlatım özgürlüğüne sahip çıkıldığı oranda gelişebildiğine” dikkat çekerek başlayan Hasan Erçakıca, “bizde de basın özgürlüğü veya diğer özgürlükler siyasi özgürlükler, vs. bu çerçevede gelişmiştir. Avukat Şahap Tokatlı’nın anlattığı gibi bizde özgürlüklerin hukuki çerçevesi gayet geniş olarak çizilmiştir. Başkasını rencide etmeyecek, başkasının özgürlüklerine dokunmayacağınız ana kadar özgürsünüz. Bir de Hasan Hastürer’ün kısmen anlattığı gibi yapısal sorunlar, ekonomik sorunlar vardır, varoluş sorunları vardır. Bugün hala daha gazeteci arkadaşlarımızın yaşadığı sorunlar vardır” dedi. Gazeteciliği “siyasi görüşlerini ifade etme aracı” olarak gördüğünü belirten Hasan Erçakıca, “başka şeyden para kazanarak köşe yazarlığına soyundum” dedi.
BASIN-YAYIN KURULUŞLARININ GELİRLERİ
Basın-yayın organlarının ekonomik varoluşu konusuna değinen Erçakıca, “Basın-yayın kuruluşlarını ayakta tutacak bir gelire ihtiyaç vardır. Eğer o geliri, okuyucusundan, izleyicisinden böyle çok da bağımlı olmadan reklam verenlerden sağlayamıyorsa basın yayın organları, birisi tarafından finanse ediliyorsa ki açık veya kapalı olabilir ama bu çoğunlukla kapalıdır, üstü örtüktür… Bu anlamda da kayıt dışı gelirlerle kayıt dışı faaliyetlerini ve hatta mafyavari faaliyetlerini devam ettirmek isteyenler basın yayın organlarına sahip olmak isterler ve bununla kamuoyunu kendi lehlerine oluşturmak isterler ve basını bir araç olarak kullanırlar. E tabi basın onun aracı haline geldiği zaman genel olarak özgürlükten söz etmek mümkün değil… Orada basın artık bir araçtır, başkalarının kendi hedeflerine ulaşabilmesi için…” şeklinde konuştu.
“BASIN, İNSANLAR NE KADAR SAHİP ÇIKARSA O KADAR ÖZGÜRDÜR”
Erçakıca sözlerini şöyle sürdürdü: “Basın özgürlüğü demokrasilerde dördüncü kuvvet olarak görülüyor. Basın özgürlüğü demokrasinin bir ürünü değil, demokrasi basının bir ürünüdür. Hiç bir topluluk yoktur ki basın gelişmeden, zorla, illegal olarak ya da ne kadar hoşgörü bulunuyorsa o kadar da legal olarak ortaya çıkmadan demokrasi olmuş. Tarihte böyle bir ülke yok. Çoğu zaman günümüzde de basın özgürlüğü için verilen mücadele aslında genel olarak siyasal özgürlükler için verilen mücadeledir. Çünkü elinizde önce bir araç olacak. Basın olmadan, kamuoyu olmadan siyasal eylem olmaz, demokratik siyasal eylem olmaz. Basının önü ne kadar temizlenirse ne kadar özgür olabilirse insanlar da ancak o kadar özgürdür. Basın da ne kadar özgür olacak? Basın da insanlar ne kadar sahip çıkarsa özgür olacak.” Basından siyasal mücadelelerin etkin bir aracı olarak söz eden Erçakıca, Yenidüzen gazetesinde başladığı gazetecilik hayatı ile ilgili olarak; “1990’ların başında biraz da utanıyorduk doğrusu… Parti gazetesi yapıyoruz, özgürlüklerimiz sınırlı, çünkü bizim başka maksatlarımız var.. Örneğin kendi partimize zarar verecek birşeyler yapmak söz konusu değil. Tabii gururla sözedeceğim birşey var.. Hem kendim, hem Yenidüzen ve hem de CTP için… Bir parti gazetesi olarak mensup olduğu veya desteğini aldığı partiyi eleştirmeye yeltenen bir gazeteye öncülük yaptım, yöneticilik yaptım. Ama şimdiki duruma bakıyorum, keşke o günlere geri dönseydik diyorum. Bir köy kahvehanesinde, Yenidüzen CTP nin gazetesi; Ortam gazetesi TKP’nin gazetesi; Birlik gazetesi UBP’nin gazetesi; bir siyasi oluşum ortaya çıkmaya çalışıyorsa hemen bir gazete çıkarıyor, o gazete… İşte o zaman, o köy kahvesindekilerin özgürlüğünü de aslında biz -tek başımıza değil, bir bütün olarak- sağlamış oluyorduk. Bir gazeteye bakıyor; ‘acaba doğru mu bu haber?’ diye onu başka bir şekilde doğrulatmaya çalışıyor… Basın özgürlüğünün bu şekilde sağlanmış olduğunu düşünüyorum o dönemlerde. Şimdi ise çoğu zaman bazı konular hiç ellenmiyor… Yani, basın yayın organlarını tek tek de suçlamak istemiyorum ama son günlerdeki gündeme bakalım… Salgından doğan, salgın önlemlerinden doğan ağır mağduriyetler var. Her hafta suni mi değil mi anlamadığım bir şekilde ama manalı olmadığını düşündüğüm gündemler ortaya çıkıyor, yaratılıyor… Halkın yakıcı sorunları var… Biz bunları hikayeleştirmiyoruz, bunları basında anlatmıyoruz; basın özgürlüğü, basıncılık oynuyoruz gibi geliyor… Ne yeni medyanın ne kurumsal medyanın aslında basında çalışan arkadaşlarımızın veya basın-yayın kurumlarının ekonomik özgürlüğünün olmadığın düşünüyorum ve basının bağımlılığının bizi körelttiğini düşünüyorum.”