Rum kesiminin, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle Nisan 2020’de ertelenen Doğu Akdeniz’de ilan ettiği sözde münhasır ekonomik bölgedeki (MEB) sondaj programlarının yeniden başlayacağını duyurması, bölgede yeni bir gerginliğe yol açtı.
GKRY tarafından Nautical Geo araştırma gemisinin faaliyetlerine yönelik 29 Eylül 2021’de NAVTEX (Denizcilere Duyuru) yayımlanması ve Malta bayraklı, İtalyan sahipli Nautical Geo’nun 3 Ekim 2021’de çalışmalarına başlaması tansiyonu artırdı.
Türk kıta sahanlığına izinsiz girme teşebbüsünde bulunan Nautical Geo araştırma gemisi, dün Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı unsurlarca Türk kıta sahanlığının dışına çıkarıldı.
Nautical Geo araştırma gemisinin geçen hafta Türk kıta sahanlığı içinde yer alan Girit’in doğusundaki sahada izinsiz yapmaya çalıştığı faaliyet de yine Türk Deniz Kuvvetleri unsurlarınca engellenmişti.
GKRY Enerji Bakanlığı ise sondaj programlarının Kasım-Aralık 2021’de yeniden başlayacağını ve Amerikan ExxonMobil enerji şirketinin sözde 10’uncu parsele sondaj için yeniden dönmesini beklediklerini duyurdu.
Diğer taraftan Rumlar, İtalyan ENI ve Fransız TOTAL konsorsiyumu ile Türk tarafıyla çakışan 6 ve 8 numaralı sözde parsellerde arama sondajlarına yeniden başlanması için istişare içerisinde olduklarını da kaydetti.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Nikos Anastasiadis ise 76’ncı BM Genel Kurulu çerçevesinde bulunduğu New York’ta 26 Eylül’de ExxenMobil şirketinin Araştırma ve Yeni Operasyonlar Başkan Yardımcısı Michael Cousins başkanlığındaki heyetle görüşerek iş birliğine hazır olduklarının mesajını da verdi.
GKRY makamlarının Nautical Geo araştırma gemisinin Doğu Akdeniz’de araştırmalara başlayacağı ve kasımda ise Ada’nın güneyinde sondaj çalışmasını yapmayı planladıklarını duyurması, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) makamlarının tepkisine neden oldu.
İki ülkenin Dışişleri Bakanlığı ve KKTC Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamalarda, Rum tarafına, daha önce olduğu gibi, bölgede tek taraflı faaliyetlerden kaçınması ve hidrokarbon kaynakları konusunda iş birliğine açık olması önerisi yinelendi.
TÜRKİYE VE KKTC MAKAMLARI İŞ BİRLİĞİNDEN YANA
Türkiye, Doğu Akdeniz’deki ihtilafın iş birliği ve hakça paylaşımla çözülebileceğini savunurken, kendi ve KKTC’nin haklarından vazgeçmeyeceğini hem saha hem de masada ilgili muhataplarına gösterdi.
Doğu Akdeniz’de en uzun kıyıya sahip olan Türkiye, kendisini bölgede yok sayan anlayıştan vazgeçilmesi çağrısında bulunurken, Kıbrıs Türklerinin de hakkını kimseye yedirtmeyeceğini her platformda dile getiriyor.
Türkiye’nin bölgedeki tüm aktörlerin yer alacağı “Doğu Akdeniz Konferansı” düzenlenmesi önerisi de hala geçerliliğini koruyor.
Türkiye, çağrılarının karşılık bulmaması durumunda sondaj çalışmalarına devam edeceğini de belirtiyor.
KKTC makamları da Doğu Akdeniz’deki ihtilafın son bulması için Rum tarafına sunulan 13 Temmuz 2019 tarihli kapsamlı iş birliği önerisinin hala masada olduğunu her fırsatta ifade ederek Rumları iş birliğine davet ediyor.
RUM TARAFININ TEK TARAFLI ADIMLARI
Doğu Akdeniz’de ve özellikle Kıbrıs çevresinde yürütülen petrol ve doğal gaz aramalarıyla belirli bölgelerdeki kaynak keşifleri, Akdeniz’e komşu ülkelerin enerji arz güvenliğini yakından ilgilendiriyor.
GKRY, Türkiye’nin itirazlarına rağmen, Ada’nın tek otoritesi gibi davranarak Doğu Akdeniz’de 13 parselden oluşan sözde MEB ilan etti. Rum kesimi, bu sözde MEB sahaları için İtalyan Eni, Fransız Total, Amerikan ExxonMobil gibi uluslararası enerji firmalarına hidrokarbon arama ve çıkarma ruhsatları verdi. Bu da Türkiye ve KKTC ile olan gerginliği artırdı.
Rumların bu çerçevede Türkiye ve KKTC tarafından tanınmayan üç anlaşması bulunuyor. Mısır’la 2003’te deniz yetki alanı sınırlandırmasına imza atan GKRY, 2007’de Lübnan’la, 2010’da ise İsrail’le anlaşma yaptı.
GKRY tarafından ilan edilen sözde MEB parsellerinden, Kıbrıs’ın güneybatı açıklarındaki 1, 4, 5, 6, 7 numaralı parsellerin Türk kıta sahanlığı ile 2, 3, 8, 9, 12 ve 13 numaralı parsellerin de KKTC’nin hak iddia ettiği alanlarla çakıştığı görülüyor. GKRY, bu alanlarda Türkiye ve KKTC’ye ait hak ve menfaatleri ihlal ediyor.
Bölgede yalnızca sözde 10. ve 11. parsellerde çakışma meydana gelmiyor.
LİBYA İLE ANLAŞMA DENKLEMİ DEĞİŞTİRDİ
Bu adımlara karşı bölgede, kendi ve Kıbrıs Türklerinin haklarının koruyacağını açıkça belirten Türkiye, ilk deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşmasını 2011’de KKTC ile imzaladı.
Türkiye’nin Libya ile 27 Kasım 2019’da imzaladığı Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası, Doğu Akdeniz’deki dengeleri önemli ölçüde değiştirdi.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de imzaladığı ikinci deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşması niteliğindeki muhtırayla Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığının batı sınırları çizilmiş oldu ve BM nezdinde kayda geçirildi.
Türkiye, izlediği bu proaktif politikayla bölgede kendisini izole etmeye ve Akdeniz kıyılarına hapsetmeye çalışan taraflara da diplomatik yolla en uygun cevabı verdi.
Yunanistan, Ağustos 2020’de Mısır’la bir anlaşma imzalayarak Türkiye-Libya anlaşmasını “geçersiz kılmaya” çalışsa da umduğunu bulamadı.
Yunanistan’ın adalara yönelik maksimalist görüşlerini paylaşmadığı görülen Mısır’ın isteksizliği nedeniyle Mısır-Yunan anlaşması son derece dar bir alanı sınırlandırabildi.
Türkiye ise bu anlaşmayı tanımadığını her vesileyle açıklıyor. Son dönemde Türkiye ile Mısır arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden başlaması, Doğu Akdeniz’deki ihtilafa olumlu katkı yapması bekleniyor.
TÜRKİYE’DEN AKDENİZ’DE 8 SONDAJ
Akdeniz’de 2011’de sismik araştırmalarına başlayan Türkiye, 2018’de de sondaj faaliyetlerini başlattı.
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) envanterindeki sismik araştırma ve sondaj çalışmalarını sürdüren Türkiye, Akdeniz’de son 3 yıldır yaklaşık 8 derin deniz sondajı yaptı. Bunlardan 3 tanesi KKTC’nin TPAO’ya ruhsat verdiği sahalarda, diğerleri Türkiye’nin kendi kıta sahanlığında icra edildi.
Rum kesiminin hukuksuz olarak lisans verdiği enerji şirketleri, salgın sürecinde Akdeniz’deki sondaj programlarını ertelerken, Türkiye sahada ve masada mücadelesini sürdürdü.
Ancak Yunanistan ve Rum kesiminin, Ege ve Akdeniz’deki maksimalist deniz yetki alanı iddiaları ve tek yanlı eylemleri neticesinde, Türkiye’nin Akdeniz ve Ege’deki yeni sondaj çalışmaları gündemde.
TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, bu konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Rumların sözde 10 numaralı sahada bir sondaj çalışması yapılacağını açıklamasının tansiyonu yükselteceğini söyleyerek “Bunun karşılığında KKTC’nin de Türkiye’nin de elinin bağlı kalması düşünülemez ve biz bunu şimdiden çok net bir şekilde ifade ettik.
Bunun anlamı bizim de sondaj çalışmalarına başlayacağımız şeklinde olur. Bunun cevabı bu olur. Başka türlü bir cevap da zaten düşünemeyiz.” ifadelerini kullanmıştı.
Özellikle AB ve üye ülkelerin, Rum kesiminin bölgedeki hukuksuz faaliyetine her koşulda arka çıkması, tıpkı Kıbrıs meselesinde olduğu gibi, Rum kesimini cesaretlendiriyor.