Birisi “seni ihya ederim” dese arkasından mutlaka ahlaksız bir teklif geleceğini düşünenlerimiz oldukça fazladır sanıyorum. “İhya etmek” ne demektir biliyoruz. Ben, ihya edenin kendine bağımlılık yaratmaya ve ihya edileni kölesi haline getirmeye çalıştığını anlarım…
Aslında bu deyim, “eski durumuna getirmek” de demekmiş ama günlük kullanımda eski anlamından uzaklaşmış, her ihtiyacın karşılanması anlamında kullanılmaya başlanmış; “bağımlılık” ilişkisini de içinde taşıyan olumsuz bir anlam taşır duruma gelmişti. Son yıllarda, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Türkiye’deki iktidar sözcüleri, her olanak bulduklarında “ihya ettikleri” şeylerden söz ederek güç ve kudretlerinin boyutunu göstermeye, başkalarının veya başka şeylerin kendi egemenlikleri altında olduğunu ifade etmeye çalışıyorlar.
Sadece “ihya etmek” ile kalsalar iyi… Erdoğan’ın her konuşması, benim tarafımdan anlaşılması çok zor kelime ve kavramlarla doludur. Bunlar Arapça veya Farsça’dan dilimize sızmış olsalar bile artık kullanılmayacak kadar eskimiş ve yerlerini daha anlaşılır kelime veya kavramlara terk etmişlerdir.
Kıbrıslı Türklerin kaçı, Denktaş’ı anma mesajını tam olarak anlamıştır merak ediyorum doğrusu: “Kıbrıs davasının önderi Rauf Denktaş’ı ahirete irtihalinin yıl dönümünde rahmetle yâd ediyorum.” Bunun yerine “Kıbrıs davasının önderi Rauf Denktaş’ı ölümümün dönümünde saygı ile anıyorum” deseydi daha anlaşılır olmaz mıydı? Böylece, “intikal” diyecekken “irtihal” mi dediler; yoksa bu bir imla hatası mı, diye düşünmemizi de engellemiş olurlardı.
Bu kavram seçimleri o kadar yaygınlaşmıştır ki bunun bir tercih olduğunu ve mutlaka belli amaçlara yöneldiğini düşünmek durumundayız. Örneğin, “ölmek” yerine bizim yabancı olduğumuz “ahirete irtihal” deyiminin kullanılması ideolojik bir tercih olmalıdır. Ölmek deyimi yok olup gitmeyi çağrıştırıyor ama “ahirete irtihal”, sadece dünya değiştirmek anlamını taşıyor diye düşünüyor olabilirler. “İhya etmek” deyiminin tercih edilmesi ile “ahirete irtihal” veya diğer bize yabancı deyimlerin kullanılmasının nedeni bu ideolojik altyapıyı kutsamak ve başkalarını da bu çerçeveler içinde düşünmeye zorlamak olmalıdır.
Bunlar gibi daha yüzlerce örnek verilebilir. Erdoğan’ın konuşmalarını hazırlayan ekibin içinde yer alanların bu amacı yürekten benimsediklerini ve kimler olabileceklerini de dikkate aldığımız zaman, devlet kaynakları ile ele geçirilen medya araçları kullanılarak yaygınlaştırılmaya çalışılan bu dil ile Türk toplumunun yeniden şekillendirilmeye çalışıldığını görmek kolaylaşmış olur.
Bunu inkar eden de yoktur zaten. Onlar, ne yaptıklarını ve hangi amaca hizmet ettiklerini biliyorlar; bu tür eleştirileri veya saptamaları dikkate alarak yollarından dönecek halleri yoktur. O yolun yolcusu olmayanlarsa, “Hala daha bu tür işlerle uğraşmanıza şaşıyorum. Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti zaten; haberiniz yok mu?” diyeceklerdir.
Olsun…
Buraya bir not düşmek bakımından olsa bile uzun zamandan beri dikkatimi çeken bu hususu gündeme getirmiş olmak gerekirdi; getirdim!