Koronavirüs konusundaki mücadele iki hattan ilerliyor: Birincisi sağlık, diğeri de ekonomik.
Elbette öncelikle rakibimizi tanımamız gerekiyordu. Bir telaşla COVID-19’un ne olduğunu öğrenmeye çalıştık. Eminim doktorlarımız bizden çok daha fazlasını öğrenmiştir. Biz ise mücadelenin oldukça uzun olacağını, kendimizi hem sağlık, hem de ekonomik olarak koruma altına almamız gerektiğini biliyoruz artık. Bu bilişle, bu süreci nasıl atlatacağımızı düşünmeye başladık ve aklımıza ekonomi geldi.
Sağlık ve ekonomi… Ne birinden vazgeçebiliriz; ne de diğerinden.İki cephede de kazanmak zorundayız.
SAĞLIK SERVİSLERİ
Sağlık hattı konusunda söylenecek çok sözümüz yok. Doktorlar ve sağlık yöneticileri söylenmesi gerekeni söylüyor.
Ama bir gözlemimi paylaşmak istiyorum: Şimdilik bu konudaki en başarılı devlet olduğu gözlemlenen Almanya hükümeti, bu harekatı 129 yıllık geçmişe sahip Robert Koch Enstitüsü’nün tavsiyelerine uyarak yönetiyor. İşini bilimsel kurallara uyarak sürdürüyor.Bilim dediğimiz şey de abur-cubur bir şey değil tabii… Konu ile ilgili bütün verileri toplayıp analiz edebilecek kapasiteye sahip bir enstitü… Üstelik bu topyekün harekatı, 40 yaşındaki bir kişi yönetiyor. Doktor bile değil! Almanya Sağlık Bakanı Jens Spahn, politik bilimler ve hukuk okumuş; yüksek lisans derecesini ise daha üç yıl önce 2017’de almış…
KKTC’de ise sağlık konusunda bile bir yetki karmaşası yaşanıyor; üstünlük yarışı yapılıyor.Kimin bilgisiyle hareket edeceğimize; kimin emirlerini dinleyeceğimize bir türlü karar veremedik.
Bütün ülkelerde, sağlık servislerini takviye etmek için yoğun bir uğraş var. Biz de solunum cihazı almak ve test kitleri sağlamak içn yoğun bir uğraş verdik. Ama sağlık görevlilerini takviye etmek için ne yapmakta olduğumuzu bilmiyoruz. Konu ile doğrudan ilgili olmayan hekimler eğitiliyor mu? Bu mücadeleye katılan veya daha sonra katılması gerekecek sağlık personeli nasıl takviye ediliyor? Bu insanlar 24 saat çalışamayacağına göre, bunları kim destekleyecek?
Kamuoyunun bu konuda gerekli çalışmaların yapıldığını duymaya; bunu duyan insanlarımızın evinde huzur içinde oturarak zamanın geçmesini beklemeye ihtiyaçları vardır. Üstelik bu konuda göstereceğimiz dayanışma ve elde edeceğimiz başarı, çok ihtiyaç duyduğumuz özgüveni kazandırarak ve toplumsal aidiyet duygumuzu güçlendirerek bizi bambaşka bir toplum yapma potansiyeli de taşımaktadır.
Bu konuda bir açıklaması olan var mı?
KAYNAK SORUNU
Bir de işin ekonomik boyutu var: Son üç-dört gündür bu konu sağlık sorununun da önüne geçecek şekilde tartışılıyor. Sonuç ortada: Kaynak da yok; veri de!
Hükümet, KKTC’de kaç yabancı işçi olduğunu bile tam olarak bilmiyor. İnsanları sayamadık yani… Diğer ekonomik verileri toplamaksa elbette daha zor…
Başbakan açıkça “para yok” diyor.Kaynak sorunu, KKTC’nin aslında tam bir fiyasko olduğunu bir kez daha gösterdi. Şimdi bakalarda toplanan mevduatlara göz diktik ama bu kaynağa bir kez daha el atarsak bundan sonra kimsenin bankaya para yatırmayacağını da bilmek gerekiyor.
Geriye tek çare olarak borçlanmak kalıyor… Yurtiçinden veya yurtdışından… Bu konudaki girişimleri ve alınan yanıtları öğrenince KKTC’nin ne olup olmadığını bir kez daha değerlendirme olanağı bulacağız
YURTTAŞLARIN DURUMU
Bir de yurttaşlarımız var. Her şeyi isteyen ve her şeyi devletten bekleyen yurttaşlarımız… “COVID-19 geçsin gitsin ama bana dokunmadan geçsin”diyen yurttaşlarımız…
Bugün için haklılar. Bugün devletten beklediğimiz çok şey var.Sağlık, ekonomik destek… Organizasyon… Çok şey… Devlet esasen bugünler için varolmalıydı zaten.
Ama sadece bugün değil ki; biz geçmişte de bu devletten çok şey bekledik…Aldık da. O kadar çok ve uygun olmayan şeyler aldık ki, şimdi bize verecek birşeyi kalmadı…
Delerek de olsa bugünler de geçecek. Bugün devletten beklediğimiz çok şeyi alamasak bile, neden alamadığımıza ilişkin dersleri çıkarabilirsek gelecek kuşaklara çok önemli bir miras bırakmış olacak ve o zaman devletimizin özelliklerini de değiştirmiş olacağız.