İktisadi tabirle Kıbrıslı Türkler olarak bizim ürettiğimiz ve sunduğumuzla toplamda sürdürülebilir bir “fiyat” avantajımız yoktur. Sürdürmek istediğimiz yaşam standardı (maliyetimiz) ve fiyatımız (mal ve hizmet üretimi) arasındaki dengesizlik fazla açık verdiğinde doğal düzeltmelerle (=kriz) olduğumuz yerden aşağı gidiyoruz.
Olayın iktisat ile sevk ve idare ilmi açısından klinik özeti budur.
Uzunca bir süredir bağımlı ve “dibelik” tehlikeli bir hal alan yaşam tarzımız var. Böyle olunca da moralimiz bozulup efkârlanıyor, her birimiz ayrı telden çalıyoruz.
Türkiye’nin görünürde yardım etmekteki sessiz ve yavaş yaklaşımına karşı onu haklı görenlerden, “oh olsun” diyene kadar çok seslilik var.
Diğer taraftan “ille de anlaşma” diyen kesim de girişte özetlediğim klinik tabloyu empati yaparak o çok özendikleri Rum tarafında yarattığı algı ve olguya hiç kafa yormuyor. Üstüne düşeni hiç üstüne almıyor. Bu kesimin söylediklerine uzunca süre maruz kalan, bir noktadan sonra hipnotize olup bildiklerini de unutup ekonomiyi yalnızca maaşların ödenmesi olarak görür duruma geçiyor.
Kamu maliyesinin düzeltilmesi için fedakârlık yapmaya başkasından başlayarak yapılmasının Rum ile anlaşmaya ulaşmak ya da Türkiye ile düzgün ilişki kurmak için bir engel olduğu görülmüyor.
Halbuki bu virüsün sebep olduğu ekonomik kriz kamu maliyesini tutumluluk, verimlilik ve etkinlik temellerinde inşa etmek ve ölçümleme ile yönetmek adına hoş olmayan şekilde olsa da bir fırsat yaratmıştır.
Esas hiç konuşulmayan diğer konu da yeni ve fiyat avantajımız olacak iş alanlarını bulmamızdır.
Çerçevenin dışından yaklaşımlar lazımdır. Örneğin suyun da gelmiş olması ve giderek bizim bölgemizde önümüzdeki 10-20 yıl içerisinde stratejik avantaj olacağından dolayı ülkenin tümünü ihracata da yönelik olacak şekilde organik tarım alanına çevirebiliriz. Diğeri; adanın kuzeyini bölge için lojistik bir üs haline getirecek öncelikli hedefi yerli istihdam yaratacak bir montaj ve hafif sanayi üretimi için üs yerine getirmektir. Sektör ve hatta firma bazında konuşularak bu yapılabilir. Direk kendi tecrübemden konuşuyorum. Ambargoya takılmayın. Bu mümkündür.
Bunları devlette ve özel sektörde kovalayan var mıdır? Bununla ilgili hiç haber görmüyoruz.
Ütopik bir konu başlığı olduğunun farkındayım ama fiyat avantajı sağlayabilecek iş alanlarını bulmak zaten kolay bir şey değildir.
Kamu maliyesi ve ekonomi bilgisinden çok daha fazla ticari finans bilgisi gerektirir.
Devlette bu yetkinlik var mıdır, bilmiyorum. Özel sektörün liderlik etmesi ve devleti de teşvik ve yasal düzenlemelerle arkasına katması gereken başlı başına motivasyon yaratacak bir konudur.
Bunun da yerli ve Türkiyeli iş adamları ile ortak bir şekilde yapılması doğru noktada entegrasyona stratejik katkı sağlar.
Hükümetlerin bozulması ve kurulması için aracılık yapılması yerine TC-KKTC iş insanlarının uyumlu ve değer katacağı iş birliklerine “ağalık” değil “ağabeylik” yapılarak öncülük edilmesi için mühendislik yapılsa herkes için çok daha büyük faydası olmaz mı?
Elinde kullanmaktan keyif aldığın bir güç varsa hele bari değer katan bir işe öncülük edilsin.
Yapana da yaptırana da hayrı olsun.
Bu şekilde hepimiz kaybediyoruz.
Nasıl bir işse?
(Bu yazı ilk defa 15 Temmuz 2020 de yayınlandı)