Dr. Faiz Sucuoğlu nasıl bir “başkan” olacak? Bu başkan, “iyi bir başbakan” da olabilecek mi?
UBP kurultayında başkan olması için oy verenlerin “iyi bir başkan ve başbakan” seçtiklerini düşünüyor olabilecekleri gibi; “Napalım; elimizdekilerin en iyisi buydu!” diyenler de olabilir. UBP’li olmayanlarsa, “Hepsi de aynıdır. Video skandalları ile yapılan kurultaydan ne gibi olumlu bir sonuç beklersiniz ki?” diye sorma hakkına sahiptirler tabii…
DEMOKRASİNİN FAZİLETİ!
Gerçekten de UBP kurultayı olağan koşullarda yapılmadı. “İyi bir başkan ve başbakan” olabileceğini düşünenlerin hepsi aday olamadı; aday olanlar “nasıl bir başkan ve başbakan” olacaklarını anlatmak yerine birbirlerinin ahlakı ile ilgili konuşmak zorunda kaldılar.
Bütün bu olumsuzluklara karşın, UBP kurultayının yapılmış olması ve sonuçta bir başkan belirlenmesinin ilk sonuçları olumludur. Aradan henüz daha yeterli bir süre geçmemiş olmasına karşın video skandalı tamamıyla “polislik bir olay” haline gelmiş, siyasi etkileri minimuma inmiştir. Hükümet sorunu partiler arası diyalog yoluyla çözümlenmeye çalışılmaktadır. Bütün partiler tarafından kaçınılmaz görünen erken genel seçim için bir tarih üzerinde anlaşılmış görünmektedir.
Ehhh; daha ne olsun? Böylesine arızalı bir kurultaydan daha ne gibi olumlu sonuçlar beklenebilirdi ki? Parti için demokrasinin ağır-aksak olarak çalışması bile çalışmamasından iyiymiş!
DEMOKRASİ VE TOPLUMSAL SORUNLAR
AK Parti’yi temsilen UBP Kurultayı’na katılan Binali Yıldırım’ın yakın çevresine “bu kez karışmadık” diye açıklama yaptığı yazılıyor. Aslında bu haberler, geçen defaki karışmaların kanıtı ve olumsuzluklarının kabulü sayılmalıdır. Zaten karışmaların sonuçları da ortadadır. Hiçbiri, hiçkimsenin yararına olmamıştır.
Karışmanın sonuçları Cumhurbaşkanlığı’ndan hükümete kadar bütün toplumsal organlarda bir fiyaskoya dönüşmüş durumdadır. Bu karışmalarla elde edilen siyasi makamlar korunamamış, bu makamları tutanlara itibar kazandırmamıştır. Bu şekilde elde edilen makamların, toplumsal bir işlevi olamayacağı açıktır.
KKTC demokrasine yönelik açık müdahalelerin ne karışanlara faydası vardır; ne de karıştıranlara! Kurultaydan bugüne kadar geçen üç günlük kısa süre içinde partiler arasında yaşanan diyalog ise, toplumsal sorunlara nasıl bir yöntemle çözüm aramamız gerektiğini açıkça göstermektedir.
Kapasitemiz neyse, sonuç da o olacaktır! Kapasitemizi en faydalı şekilde ortaya çıkaracağımız süreç ise demokrasidir. Hata yaparsak bedelini öderiz ama bundan elde edeceğimiz deneyimle yolumuza daha düzgün bir şekilde devam edebiliriz. Hata da bizim olur; başarı da! Hatamızı düzeltir, başarımızla övünür ve sonuçta bir toplum olur; kendimize ve dostlarımıza yararlı olacak bir idare geliştirebiliriz.
TEK YOL DEMOKRASİ
Toplumun nasıl şekillendirilmesi gerektiğine ilişkin fikirleri olan bir kişi olarak “benim fikirlerimi” hayata geçirecek bir dikatörümüz olmasını kötü karşılamazdım doğrusu. Ama benim değil de başkalarının fikirlerini baskı ile uygulayacak bir diktatörün yönetiminde olabileceğimiz olasılığı, korkudan titrememe neden oluyor. Bu risk alınamaz!
Demokrasinin çoğunlukla “vasat çözümler” ürettiğini biliyoruz. Bu haliyle demokrasi “kötü bir yönetim tarzı” olarak nitelenebilir. İngiltere’nin efsanevi siyasetçisi Winston Churchill, İkinci Dünya Savaşı’nı kazandıktan sonra 11 Kasım 1947’de Avam Kamarası’nda yaptığı bir konuşmada, “Demokrasi en kötü yönetim biçimidir” demiş ve hemen ardından eklemişti: “Bugüne kadar denenen diğer bütün yönetim şekilleri hariç tutulursa”. Vasat çözümler üreten bu sistemi en iyi şekilde çalıştırmak belki de vasatı aşmamıza yardımcı olabilir. Denemek zorunda olduğumuz tek seçenek işte budur.