Matematik bilgimi borçlu olduğum sevgili öğretmenim Hüseyin Angolemli, 40 yıl önce ne söylediyse tekrar etti. Zaten hükümet programı da 40 yıl önceki gibiydi: Vaat, vaat, vaat!
Bizim hükümetler kendini “tanrı” sanıyor! Nasıl bir düzen kuracaklarını değil, “ne dağıtacaklarını” anlatıyorlar.
Meclis’te devam eden hükümet programı tartışmaları, içinden geçmekte olduğumuz salgın sürecini dikkate almadan, “eski minval üzerine” devam edip gidiyor.
HALKI BİLMİYORLAR
Belki de salgının yarattığı ekonomik kriz meclise yansımamıştır. Zannediyorlar ki bu güne kadar olan yakınmaların benzerleri tekrar ediliyor. Onlar da bugüne kadar sokaklara taşan eylemler karşısında davrandıkları gibi davranıyolar: Biraz popülizm, biraz başını kuma gömme…
Nasıl olmasa bu günler de geçecek… Geçecek ve herşey eskiye dönecek!
Oysa halk neredeyse isyan noktasındadır. Bakkallar bir TL tanesi bayat ekmek satmaya başladı. Her gece evlerde sadece çorba kaynıyor; içine bayat ekmek tazesinden daha fazla yakışıyor.
Gerek hükümet programının alabildiğine ayrıntılı yazılması, gerekse milletvekillerini eleştiri yapacaklar diye ayrıntıda kaybolup gitmeleri, KKTC halkının salgın krizi içinde yaşadıklarının yukarıdan algılanmadığını gösteriyor.
GÖSTERMELİK KAMU YÖNETİMİ
Aslında bu durum, salgın başladığından beri devam ediyor. Kısa bir telaş dönemi yaşayan hükümet ve kamu yönetimi, sonrasında hiçbir şey olmamış gibi davranmaya başladı.
Salgın ekonomiyi çökertti ama onlar eskisi gibi vergi ve harç toplamaya devam etti. Bununla öğünmeye bile utanmadılar!
Salgını çok iyi yönettiklerini sandılar ama aslında tek yaptıkları şeyin “kapatma” olduğunu görmezlikten geliyorlar. Son vakalar, bunun bile göstermelik olduğunu ortaya çıkardı. Sağlık Bakanlığı başkalarını yönetmeye kalkıştı; casinoları, turizmcileri veya restoran sahiplerini suçladı ama virüs hastanede patladı. Kapıya kilit vurduklarını zannederken virüs arkadan dolanıp hepimizi esir aldı.
Bu durumda Meclis’te olan biteni de yadırgamamak gerekiyor tabii… Onlar da kendi rollerini oynuyorlar işte. “Mış gibi” bir meclis; “mış gibi” bir hükümet ve “mış gibi” milletin vekilleri…
DEĞİŞMEMEK İÇİN DİRENİYORUZ!
Yadırgamasak bile üzülüyoruz; elde değil!
Bütün toplumlar, savaş, salgın hastalık ve büyük doğal afet gibi olaylar karşısında gösterdikleri başarı veya başarısızlıkla şekillenirler. Biz ise, yalnız hayatımızı değil, adeta bir “tanrı” yerine koyduğumuz devlet düzenimizi de salgından korumak gayretindeyiz.
Ne olurdu, biz biraz değişsek? Eski alışkanlıklarımızı bir kenara bırakarak 10 ay için kurulan hükümete, 10 ayda yapılabilecek görevler yüklesek…
Ne olurdu devletin hepimiz için olduğunu kavrayarak yeni bir şekil vermek için bu fırsatı değerlendirsek? Bu ada yarısında, kamu görevlilerinden başka insanlar da yaşadığını ve salgının bu insanların hayatlarını alt-üst ettiğini görerek biraz dayanışma göstermeyi denesek; ne olurdu?
Galiba biz, her şeyimizle mükemmel olduğumuza inanıyoruz.
Salgının bizi değiştirmemesi için direndikçe direniyoruz.