20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı, çeşitli törenlerle kutlanırken, özellikle aydınlar arasındaki tartışmalar dikkat çekti. Kimisi, bu tarihi günü adındaki ifadelere uygun olarak “barış” ve “özgürlük” ile özdeşleştirirken, kimisi “acılara” vurgu yapmayı tercih etti.
20 Temmuz 1974’te gerçekleşen harekatın ismi, bu harekata o tarihlerde nasıl bakıldığını yansıtıyor. Kıbrıs Türk halkı, ciddi bir soykırım veya ada dışına göçe zorlanma tehlikesi altındaydı. Adada yaşamayı seçecek olanlar, bir azınlık gibi yaşamak zorunda kalacaklardı. İşte bu nedenle “özgürlük”! Harekat, adadaki iki halk arasında 10 yıldır devam eden çatışmaların sona erdirilmesini amaçlıyordı: Bu nedenle “barış”!
Öyle görünüyor ki, aradan geçen 45 yıl bu bilinci erozyona uğrattı. Geçen yıllar, bakış açılarını değiştiriyor; algılar yeniden şekilleniyor. Ortaya çıkan yeni sorunlar bu algı değişimi körüklüyor. Daha mutlu ve olumlu bir gelecek beklentisi zayıfladıkça sorunların kaynağını geçmişte yapılan hatalarda arama eğilimi artıyor ve geçmiş yeniden değerlendirilmeye tabii tutuluyor.
İşte bu nedenle, Kıbrıs sorununun acil çözümüne ihtiyaç var. Toplumsal birliği koruyabilmek için yeni bir heyecan gerekiyor. Çözüm için 20 Temmuz Barış Harekatı’nın da muhatabı olan Kıbrıs Rum tarafının onayına ihtiyaç varsa ve bu onay elde edilemiyorsa, Kıbrıs Türk halkına yeni başarı hikayeleri kazandırmanın yolları bulunmak zorundadır.
Geçmiş ve gelecek, hiç de ayrı değildir. İkisi de bazı algıların beyinlerimizdeki yansımalarından başka nedir ki? İyi bir gelecek hayali, geçmişi nasıl değerlendirdiğimize bağlı olduğu gibi; geçmişi nasıl algıladığımız da nasıl bir gelecek düşlediğimiz ile ilgilidir.
Çözümsüzlük veya çaresizlik, bir toplum olarak yaşamamızı zorlaştırıyor. Bir toplum olarak ortak bir gelecek hayal edebilmek için yeni başarılara da birlikte imza atmamız gerekmektedir.