Çevre yatırımları ve sorunlarına gereken önemin verilmediğini kaydeden oda, geçtiğimiz aylarda da yangın çıktığını ancak ardından önlem alınmadığını savunarak yetkililerden açıklama istedi.
Çevre Mühendisleri Odası Başkan ve Yönetim Kurulu imzasıyla yapılan açıklamada, “Dünya iklim değişikliğini konuşurken, tek kullanımlık plastik atıkları yasaklarken, biz değil atıklarımızı azaltmak, atıklarımızı düzenli, kontrollü bir şekilde depolayamıyoruz. Ülkede 50’nin üzerinde vahşi depolama alanı bulunmakta, bu alanlar su, toprak ve hava kirliliğine neden olmaktadır” denildi.
Odanın da çok büyük mücadeleler verdiği ve 2012 yılında rehabilite edilen Dikmen Çöplüğünün ardından Güngör Düzenli Depolama Alanı’nın kullanıma açıldığını kaydeden Çevre Mühendisleri Odası, evsel atıkların depolanması için tasarlanan düzenli depolama alanında, evsel atıkların yanında, alan sınırları içerisinde tıbbi atıklar, inşaat atıkları, tehlikeli atıklar, moloz atıkları gibi çeşitli türlerde atık depolama işlemleri yapıldığını kaydetti.
Ancak, ülkemizde atık önleme, yeniden kullanım, geri dönüşüm faaliyetleri olmadığından Düzenli Depolama Alanı birinci hücresinin kısa sürede dolduğu, ikinci hücresinin ise dolmak üzere olduğu belirtilen açıklamada, alanın bir diğer sorununun da işletilme problemi olduğu kaydedilerek şu değerlendirmelerde bulunuldu:
“Alanın işletilmesi, İçişleri Bakanlığı Yerel Yönetimler Müdürlüğü tarafından yapılmaktadır. Ne yazık ki yaklaşık 9 yıldır işletmede olan tesiste, düzenli denetimli bir işletim yapılmamıştır. Alanın işletilmesinde tüm taleplerimize rağmen bugüne kadar alanda hiç bir Çevre Mühendisi çalıştırılmamış, denetimler yetersiz kalmıştır.
Her zaman olduğu gibi çevre yatırımları ve çevre sorunlarına gereken önem verilmemiştir. Geçtiğimiz aylarda, yine alanda yangın çıktığı haberlerini almıştık. Peki bu yangının ardından alanda hangi önlemler alındı? Alanda hangi sıklıkta kim denetim yaptı? Hangi ölçümler yapıldı? Yetkililerden açıklama bekliyoruz.
Düzenli Depolama Alanlarının diğer vahşi depolama alanlarından farkı, oluşabilecek sızıntı sularının ve depo gazlarının toprak, yeraltı suyu, hava ve yüzeysel suların etkisini en aza indirmesidir. Bu alanın altyapısının sağlanması için tabanda sızdırmazlık tabakasının sağlanması ve sızıntı suyunun düzenli bir şekilde toplanabilmesi için milyonlarca euro harcanarak yapılan yatırım, heba edilmiştir.
Oluşan en büyük çevresel etki ise Lefkoşa, Hamitköy yine duman altında kalmış, çeşitli atıkların yanması ile oluşan emisyonlar nedeniyle bir kez daha halk sağlığı tehdit edilmiştir.”