spot_img
13.8 C
Lefkoşa
spot_img

“BOZULAN DENGENİN TEKRAR KURULDUĞU BİR NOKTADAYIZ”

Başbakan Ersin Tatar’ın resmi ziyareti kapsamında Ankara’da bulunan  Dışişleri Bakanı Özersay, Diplomasi Muhabirleri Derneğine (DMD) üye bazı gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Özersay, Türk tarafının, Doğu Akdeniz’deki kaynakların sadece paylaşımına değil yönetimi konusuna da önem verdiğini söyledi.

Konuya ilişkin eleştirildiklerini belirten Özersay, şunları söyledi:

“Güney’den genelde şu eleştiri geliyor: ‘Siz kuzeyde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olduğunuzu söylüyorsunuz. Güneydeki alanlarda ne işiniz var?’ Eğer bize kuzey sizin, güney bizim diyorlarsa bunu net bir biçimde söylemelerini istiyoruz. O zaman başka bir eksende konuşalım. Eğer ‘Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs Adası bir bütündür, vardır ve Avrupa Birliği’nin (AB) içerisindedir ve bu kaynaklar iki topluma da aittir’ diyorlarsa, evet bizim adanın her iki tarafında hakkımız var, o nedenle lisans verdik.”

Özersay, Türk tarafının Kıbrıs konusunda 2011’de çok köklü bir paradigma değişikliğine gittiğini ve sadece protesto etmeyi bırakıp eyleme geçtiğini vurgulayarak, “Lisans verdik, sismik araştırma yaptık, kazı yapma noktasına kadar geldik. Özellikle 2011’den sonra bugün, Doğu Akdeniz bölgesinde sahada bozulan dengenin tekrar kurulduğu bir noktadayız.” ifadelerini kullandı.

“LİSANS VERME VE KAZI YAPMA KOZUMUZU KULLANIRIZ”

Özersay, Kıbrıs’ta iki taraf ve bölgesel aktörler arasında ekonomik, ticari, askeri ve sivil konularda iş birliği yapılmasının Birleşmiş Milletlerin de desteklediği bir perspektif olduğuna dikkati çekerek, doğal gazın bu iş birliğinin en somut örneklerinden birine dönüşebileceğini söyledi.

Uluslararası şirketlerin de Rum tarafına mesaj verebileceğini vurgulayan Özersay, şöyle devam etti:

“Eğer uluslararası şirketler Kıbrıs Rum Liderliğine dönüp de ‘Bugüne kadar lisans, sismik araştırma ve kazı noktasına kadar geldik. Artık bu kaynak paraya çevrilecek ve dünya piyasasına çıkacak. Bu eşikte ben bir sorumluluk alamam, risk yüksektir. Bu kaynaklara ortak olduğunu söyleyen Kıbrıslı Türklerle oturup anlaşman gerekir. Kıbrıs sorununun çözümünü bul demiyorum ama en azından doğal gaz ile ilgili olarak bu iradeyi almanı beklerim’ dediği takdirde doğal gaz konusu fırsata dönüşür.”

Özersay, bu konuda uluslararası aktörlerin kendi kozlarını kullanmaması durumunda Türk tarafının kendi kozlarını öne süreceğine dikkati çekerek, “Bu da güç kullanma filan değildir. Bizim de lisans vermemiz ve kazı yapmamızdır.” değerlendirmesinde bulundu.

“DENGE KURULDUĞU ORANDA ÇATIŞMA İHTİMALİ AZDIR”

Zaman zaman “Doğu Akdeniz’de çatışma ihtimali var mı?” sorusunun gündeme geldiğini anımsatan Özersay, “Eğer biz bu çalışmaları yapmamış ve bu dengeyi kurmamış olsaydık bugün çatışma ihtimali çok daha yüksek olurdu. Denge kurulduğu oranda çatışma ihtimali azdır.” dedi.

Özersay, şöyle devam etti:

“(Türk tarafının tutumu) Belki 2011 yılına kadar ‘yaparsan savaş gemisi gönderirim, engellerim’ şeklindeydi. Şimdi öyle değil. Kıbrıs adası etrafında Kıbrıslı Türklere ait olan bu deniz yetki alanı içerisindeki lisanslar bağlamında ‘yaparsan engelleyeceğim’ şeklinde değildir tavrımız. ‘Yaparsan, aynı bölgede ben de yapacağım veya yaptıracağım’ şeklinde bir tavırdır. Bunun dışındaki alanlarda, Türkiye’nin deniz yetki alanlarında söylediği şey ise ‘Ben fiili durum yaratmana izin vermem. Bu, benim alanımdır. Burada yapmaya kalkarsan izin vermem’ şeklindedir.”

Özersay, Rum tarafının “müzakereler devam ediyor zaten” anlayışı nedeniyle birçok konunun askıda kaldığına işaret ederek, “Biz ilerleyemedik ve sahada fiili durum yarattılar. Bundan sonra aynı hataya düşme niyetimiz yoktur. Yani ‘müzakereler ve iki lider arasında diyalog başladı, iki lider bir araya geldi, belki New York’ta BM Genel Sekreteri ile bir araya gelirler’ düşüncesiyle Doğu Akdeniz’de bölgesel olan bir politikayı askıya almak hatasını daha önce yapmıştık, bundan sonra yapma düşüncemiz yoktur.” ifadelerini kullandı.

“ŞİRKETLER, KIBRISLI TÜRKLERİN DE BU SİSTEMİN İÇERİSİNDE YER ALMASINDAN YANA”

KKTC’nin, 2011 sonrasında hükümetin aldığı kararla adanın doğusunda ve güneyinde de lisans verdiğini söyleyen Özersay, “Pek çoğu Kıbrıslı Rumların verdiği lisansla da örtüşmektedir.” ifadelerini kullandı.

ABD şirketi Exxon Mobil’in, Rum tarafının 10. parsel diye tanımladığı güneybatıda çalışma yaptığını dile getiren Özersay, “Bizim lisans verdiğimiz alanın dışındadır. Bizim hala lisans vermediğimiz alanlar vardır. Amerikan şirketinin yaptığı kazı, Türkiye’nin kıta sahanlığı içinde gördüğü alanın ve Kıbrıs Türkü’nün lisans verdiği sahanın dışındadır.” diye konuştu.

Özersay, adada tarafların bazı bölgelerde lisans vermemiş olmasının burada haklarının olduğu iddiasından vazgeçtiği anlamına gelmediğinin de altını çizdi.

Uluslararası şirketlerin konuya yaklaşımına ilişkin bir soruya Özersay, şu yanıtı verdi:

“İtalyan Eni şirketi ile bizim bazı görüşmelerimiz oldu çünkü onlar da bu ihtiyacı hissettiler. Riski elimine ettiğiniz oranda değer artar. Muhtemelen bu bağlamda, Eni şirketi ile birtakım temaslarımız oldu. Orada eğer bir iş birliği yapılacaksa hangi aşamada ve nasıl yapılacağı konusunda teorik de olsa bir diyalog oldu aramızda.”

Özersay, “Değişik şekillerde ve değişik aşamalarda, şirketler aslında Kıbrıslı Türklerinin de bu sistem içerisinde yer alacağı, dolayısıyla riskin azaltılacağı formüllere, bunları konuşmaya açık oldukları sinyalini veriyorlar.” dedi.
“AB ADİL DAVRANMAK İSTESE DE YAPISI BUNA MÜSAADE ETMİYOR”
Özersay, AB ve ABD ile ilişkiler konusunda da uzun dönemli projeksiyonlar yapmak için erken olduğunu belirterek, ABD’nin konuya yaklaşımına ilişkin, “Bu kaynakların paylaşımı bağlamında Kıbrıs Türkü’nün haklı olduğunu kabul eden bir duruş var şu ana kadar, bunda bir eksilme olmadı.” diye konuştu.

AB’nin Kıbrıs sorununu, Türkiye ile Rumlar arasında bir “mesele” olarak tanımladığını ifade ederek Özersay, “Bizi yok sayıyor. Bu çok endişe vericidir.” dedi.

Özersay, AB’nin, Kıbrıs Türkü’nü nasıl gördüğünü kestirmenin güç olduğuna dikkati çekerek, “AB, 2004 hayal kırıklığı ertesinde Kıbrıs Türk halkına çok fazla bir açılım ya da perspektif verebilecek durumda değil.” yorumunu yaptı.

AB’nin hazırladığı doğrudan ticaret tüzüğünün 2004’ten bugüne taslak olarak durduğu örneğini veren Özersay, şu ifadeleri kullandı:

“Ben AB’den veya Brüksel’den Kıbrıs Türkü’nün duruşunu kabul etsinler diye nasıl bekleyebilirim? Üstelik de üye devlet kabul ettiği Kıbrıs Rum tarafıyla dayanışma halinde olmak zorunda. Biz bunu gündelik hayatımızda da hissediyoruz. AB ne bize adil davranabiliyor, adil davranmak istese de adil davranamaz zaten, kurumsal yapısı buna müsaade etmiyor.”

“KAPALI MARAŞ’TA KİŞİ VE VAKIFLARIN MÜLKİYET HAKKI KORUNACAK”

Özersay, Kapalı Maraş konusunda da envanter çalışmasının başladığı bilgisini paylaştı.

KKTC Dışişleri Bakanı Özersay, mülklerin durumu, tapu kayıtları, hukuki durum ve benzeri birçok konuyu içeren, taşınır ve taşınmaz malları kapsayan çalışmanın masada ve sahada devam ettiğini vurguladı.

Kıbrıs ve Türk medyasının da Kapalı Maraş’a davet edileceğini belirten Özersay, envanter çalışmasına ilişkin, “Öncesinde oranın sakini olan kişilerin ve vakıfların mülkiyet hakkına halel gelmeden bir çalışma yapacağız.” dedi.

Kıbrıs’ta mülkiyete ilişkin çözüm yolu öneren komisyonlar bulunduğuna işaret eden Özersay, süreçte Kıbrıslı Rumların da evkafın da mülkiyete dair haklarının yok sayılmayacağının altını çizdi.

Özersay, “Biz buranın askeri bölge statüsünden çıkarılıp ya kademeli olarak ya da bütünen sivil hayatın bir parçası haline getirilmesi duruşuna sahibiz. Bunu nasıl yapacağımıza bu envanter çalışmasındaki veriler ve bulgular ışığında karar vereceğiz.” ifadelerini kullandı.

İLGİLİ HABERLER

Bizi takip edin

3,234TakipçilerTakip Et
5,673TakipçilerTakip Et

SON HABERLER