Yüksek öğrenim için yurtdışına giden nesillerden sonra neredeyse 40 yıldır Kuzey Kıbrıs’ı bir “yüksek öğretim adası” haline getirmiş bulunuyoruz. Bugünlerde ise Kuzey Kıbrıs’ta yaşanmakta olan üniversiteleşmenin topluma ne kazandırıp ne kaybettirdiğinin muhasebesini yapmaya çalışıyoruz. Sadece “sahte diploma” sorunumuz yok… Onu bir şekilde çözsek bile eğitim için adaya getirdiklerimizi Güney Kıbrıs’a sokan çetelerimiz var… Diplomaları gerçek olsa bile “yetersiz” olan on binlerce mezun vermişiz… İsimlerinin önünde “profesör” unvanı olan ama kendilerine veya bilgilerine zerre kadar hürmet etmediğimiz insanlarımız var… Gerçekte ülkemizde eğitim için bulundukları halde yaşam tarzlarını benimseyemediğimiz masum gençler var… Üniversite eğitim için adaya getirdiğimiz ama emeklerini acımasızca sömürdüğümüz, fuhuş batağına sürüklediği insanlar var…
Bu arada Türkiye Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) heyeti adamıza gelmiş, bize bu bataklıktan nasıl çıkabileceğimizi göstermeye çalışıyor. Oysa sosyal medya platformlarındaki serzenişlerden Türkiye’deki yabancı öğrenci sayısının ve bundan kaynaklı sorunların giderek attığını öğreniyoruz. Bizim yaşadıklarımız Türkiye’de de yaşanıyor. Bugünkü Hürriyet gazetesi de sosyal medyadan aldığı bilgileri manşetine taşımış. Aylar önce de, Milliyet gazetesi, akademik hayatta yaşanan sahtelikleri birkaç kez manşetine taşımıştı zaten.
YÖK Başkanı Erol Özvar’ın açıklamasına göre Türkiye’de 196 ülkeden 336 bin yabancı öğrenci bulunuyormuş… Özvar, Türkiye’nin yabancı öğrenci bulundurma bakımından ilk 10 girmiş durumda olduğunu da duyurdu.
Sosyal medya platformlarında ise bu öğrencilerin yoğun olarak bulunduğu bölgelerdeki asayiş sorunlarından, kültürel çatışmalardan, kiraların yüksekliğinden v.s. söz ediliyor. Özellikle bazı küçük taşra merkezlerinde artan yabancı öğrenci sayısı ciddi rahatsızlıklara neden oluyor. Olacak olan oluyor!
Bu gelişmeye karşı gösterilen tepkiler de muhtelif… “Türk” olmayı başlı başına bir marifet saydığı anlaşılanlar, “Türkiye’nin işgal edilmekte olduğunu” ileri sürerken İslamcı sosyolog Yasin Aktay, bu gelişmeyi “Türkiye’nin yumuşak gücünün gelişmesi” olarak takdim ediyor.
Nereden baktığınıza bağlı tabii…
Türkiye’nin geleceğini nasıl hayal ettiğinize bağlı olarak ülkeye doluşan yabancı öğrencilerin varlığını kutsayabilir ve hatta bunların çoğuna kendi öğrencilerinize sağlayamadığınız burs olanaklarının tanınmasını da savunabilirsiniz. Tam tersi olarak aranıza tek bir yabancının karışmasına karşı çıkmak da mümkündür… Bakış açısı farkı!
İkisinin de yanlış olması en güçlü olasılıktır. Yabancı öğrencilere ev sahipliği yapmak, çok kültürlü kentler yaratmak veya kültürlerarası etkileşime olanak tanımak çok güzel bir şeydir ama kendi insanlarını kendi kentlerinde yabancı duruma düşürmek de çok kötü sonuçlar verecektir. Bu gibi durumlarda yapılması gereken umulan yararı doğru saptamak ve bu yarara hizmet edecek yöntemler geliştirmek olmalıdır.
Farklı bakış açısı, kendini üniversitelerde yaşanan diğer sorunlarda da gösteriyor tabii… Üniversitelerde okuyan öğrenci sayısının sekiz milyona yükselmesini başarı olarak görenler olduğu kadar bunu bir “yıkım” olarak kabul edenler de var. Üniversiteye giriş sınavlarında nette hiç doğru yapmayan kişilerin okullu olmasını yadırgamayanlar da bulunuyor.
Türkiye bu sorunları çözebilecek mi, bilmiyorum!
Türkiye’nin bu konuda yaşamaya başladığı sorunların ve bu sorunlara ilişkin tartışmaların gelişimini izlemek elbette ilginç ve öğretici olacaktır. Ders almak isteyenler olacaksa tabii…