Salgın krizi, hepimizi korkuttu, evlerimize kapandık ve virüsten uzak durmaya çalıştık. Bu davranış, bize ekonominin ne olduğunu bir kez daha öğretti: Ekonomi, insanlar arasındaki ilişkidir; birinin ürettiğini diğerinin alıp kullanması; birinin ihtiyacının bir başkası tarafından karşılanması… Al gülüm, ver gülüm! Arada para gidip-gelse bile bu, bir değiş-tokuştur, ticarettir. İnsanlar arasında ilişki yoksa ticaret yoktur; ticaret yoksa ekonomi ölmüştür. Kapalıyken ekonomi olmaz!
Bir şey daha öğrendik: KKTC’deki ekonomi, 350 bin kişinin kendi arasında çevirdiği bir şey değildir… KKTC’de ekonomi, dıştan gelenlerin aldıkları mal ve hizmetleri üretmeye ve satmaya dayanmaktadır. Kapalıyken olmaz!
EKONOMİNİN YENİDEN CANLANMASI
Kendi aramızda açıldık ama dışa açılamıyoruz. Riskler devam ediyor.
Öncelikle Güney Kıbrıs’a, ardından Türkiye’ye sonra da dünyaya açılmamız gerekiyor ama Güney Kıbrıs ile olan kapıların açılması ile ilgili tartışmalar da gösteriyor ki bu hiç de kolay olmayacak.
Covid-19 virüsünün, temasta olduğumuz bütün topluluklarda tam anlamı ile temizlenmesi bir hayaldir. Gerçek anlamda açılma, ancak ve ancak aşının bulunması ile yaşanacaktır.
Peki, bu süre içinde nasıl yaşayacağız? Yurt dışından turist gelmeden, yabancılara konut satmadan, öğrenciler yeniden adamıza doluşmadan ekonomi nasıl canlanacak?
Dış talebi canlandırmak için Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan nufüsü kontrollü bir şekilde artırmaya çalışmak gerekir. Kuzey Kıbrıs’ta yaşadığı halde yurtdışında kısılan yabancıların dönüşüne izin verilmeye başlandı. Öğrencilerin dönüşünü de hızlandırmak gerekecek. Uzun süreli konaklamak isteyecek turistlere kapıyı nasıl açabileceğimizi de düşünmeliyiz.
İÇ PAZARIN ROLÜ NE OLABİLİR?
Dıştan gelecek kaynağı yeniden yükseltmeye çalışırken kendi pazarımızı canlandırmamız da iyi olacaktır. İnsanların ihtiyaçlarını karşılamalarına yardımcı olmak, hem insani bir görev hem de ekonomik aktiviteleri artıracak etkili bir önlemdir. İç piyasanın canlanması böyle olacaktır.
Bunun için devletin üstüne düşen görevler vardır:
- İlk görev, gelirini yitirmiş olan aileleri karşılıksız olarak desteklemektir. Bu, gıda paketi dağıtmakla olacak bir iş değildir. Bu aileler, salgının etkileri devam ettiği sürece “maaş desteği” ile ayakta tutulmalıdır. 1500 TL olarak belirlenen bu destek devam edip gitmelidir.
- Küçük işletmelere hibe yapılmalıdır. Böylece, bu işletmelerde çalışanlar ile bu işletmelerin sahipleri hayatta kalmaya devam edebilecek ve ekonomik aktivitelerin devamına katkı koyacaklardır.
- Uzun vadeli, düşük faizli kredi programları, hibelerin yerine geçebilir. Bu tür uygulamalar hibelerin yapabileceği etkiye benzer bir etki yaratacaktır.
Bilinmeyen birşey söylemiyoruz aslında… Başka ülkelerde olanlardan esinleniyoruz. Bizim hükümet de buna benzer açıklamaları zaten yaptı. Yapılmayan şey, bunları uygulamaktır:
- Maaş desteği sadece bir kez ve çok sınırlı olarak verilmiştir. Olumlu etkisi görülmüş olması gerekirdi. Devam ettirilmedi ve ettirilmeyecek!
- Kredi programları açıklandı ama kimseye para verilmedi. Ortaya konan koşullar zaten verilmemesi için konulmuştur. Piyasaya etkisi olmayacaktır.
- Devletin eli, açılmaya çalışan iş yerilerini yakasındadır. İzinlendirme harçları, sosyal güvenlik yatırımları v.s. Devlet iş yerlerinin açılmasına yardımcı olmak yerine onları kapanmaya zorlamaktadır.
İnsanların eski işlerine dönmeye gücü kalmamıştır; herkes sokağa dökülmeye başlanmıştır. Arkası da gelecektir!
İKİNCİ EKONOMİK PAKET
Bu arada hükümet üyeleri “ikinci ekonomik paket” diye birşeyden söz edip duruyorlar. Birinciyi “mamur ettik”; sıra geldi ikinciye! Patlarsa yüreğimiz ağzımıza gelecek!
Birinciye bakın, ikinciyi ona göre alın!
Kimse böyle bir şeye umut bağlamasın. Çek-caklar ile dolu sözlerden oluşacak böyle bir paket, umut veren ve bizi hayata bağlayan bir şey olmayacak. Birinci paketten vaatten başka ne çıktı ki, ikinciye umut bağlayacağız?