Statükonun ne olduğunu anlamaya başlıyoruz… Kimin lehine olduğunu ve kimler tarafından savunulduğunu da…
Kıbrıslı Rum Dışişleri Bakanı Hristodulidis’in bir açıklamasını okurken, ansızın “aydınlanmış” gibi oldum: Hristodulidis, Türkiye’nin bölgedeki “istikrarı bozduğunu” ileri sürüyordu…
İstikrar… Devamlılık… Sürerdurum… Ve nihayet statüko…
Bunların hepsi aynı şey, değil mi?
Bunların hepsi, hakim durumun, mevcut hakimiyet sahiplerinin yararına olacak şekilde sürdürülmesi demek değil mi?
ÇÖZÜMSÜZLÜK HALİ VE STATÜKO
Çoğumuz, Kıbrıs sorununun çözümlenmesinin hayatımızda köklü değişiklikler yapacağına, bizi rahatlatacağına inanıyoruz. Mevcut durumun değişmesini; yerini “çözüm” diyebileceğimiz yeni bir halin almasını istiyoruz.
Ne yazık ki, Rum tarafı mevcut durumu görüşmeler yolu ile değiştirmeye razı gelmiyor:
- Kıbrıs sorununun çözümlenmesi için Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan Annan Planı’nı reddettiler. Yetmedi; Crans Montana’da verilen bütün tavizlere karşı masayı devirmekte de tereddüt etmediler. Kapsamlı bir çözüme ulaşarak Kıbrıs’ı bizimle paylaşmak istemiyorlar.
- Kapalı Maraş’taki açılım sonucunda eski mülk sahiplerinin geri dönebileceğini biliyor ama buna rağmen bu açılımı engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Doğu Akdeniz’deki gaz kaynaklarını paylaşmak veya birlikte değerlendirmek için işbirliğine de yanaşmıyorlar.Ortak havaalanı, ortak hastane gibi düşünceleri de redediyorlar. Kısmi çözümlere hazır olduklarını da sanmıyorum.
Şimdiki durumu, kendi kontrollerinde ama bizim ve Türkiye’nin aleyhine olacak şekilde yavaşca değiştirme çabalarını da izliyoruz zaten… Görüşmelerin de başlamasını ve sürmesini istiyorlar. Bu, çok önemliymiş… Gitmeyen treni sallayıp, gidiyormuş izlenimi yaratıyor!
Bu durumda ben, statükonun bir numaralı bekcisinin Kıbrıs Rum tarafı olduğuna hükmediyorum… Hristodulidis’in “istikrar” dediği de bu olsa gerek!
STATÜKO VE ÇÖZÜM
Siyasi eşitliğe dayanan federal bir çözümün, gerek Ada üzerindeki, gerekse Doğu Akdeniz’deki statükoyu bizim lehimize değiştirerek hak ve çıkarlarımızın korunmasına hizmet edeceği kanaatindeyim. Bu nedenle Erdoğan ve Tatar’ın Ankara’dan verdikleri mesajları memnuniyetle karşıladığımı söyleyemem. “İki devletli çözüm” görüşmenin nasıl olacağını da anlayabilmiş değilim doğrusu…
Ama bu yeni yaklaşımla uğraşmayı, uluslararası aktörlere ve Rum tarafına bırakmanın çok daha doğru olacağını da düşünüyorum. Kendi aramızda “federasyon” mu; “iki devlet” mi diye kavga etmenin hiçbir yararı olmayacak.
Rum tarafı bu kavgayı kazananla mevcut statükoyu değiştiren bir anlaşma mı yapacak? Federatif veya iki devletli bir çözüm istediler de biz mi engel olduk?
Şimdi yeni gelişmeleri hep birlikte izleyeceğiz:
- Türk tarafı, BM Genel Sekreteri’ne Erdoğan ve Tatar’ın konuşmaları doğrultusunda bir tutum bildirirse Beşli Konferans toplanacak mı?
- Rum tarafı, bu yeni tutum karşısında ne yapacak?
- Amerikalılar, madem ki “iki devlet istiyorsunuz, biz artık arada gidip-gelmekten de vazgeçiyoruz” mu diyecekler?
Statükoyu sürdürmek mi, yoksa değiştirmek mi istiyorlar?
Varsın biraz da onlar düşünsün…