Dünyanın hali ne olacak bilmiyoruz tabii… Kitlesel insan davranışları iyice öngörülemez bir hal aldı: Deli gibi savaşıyor ve sürüler halinde göç ediyoruz… Olayları geniş çerçeve içinde göremiyoruz ki öngörü yapabilelim… Tam anlamı ile “bindik bir alamete, gidiyoz kıyamete” hali yaşıyoruz. Yaşayanlar, ne olacağını görecek!
Dünyanın içinde bulunduğu bu durumda hem ekonomik hem askeri güç hem de bilimsel kapasite olarak dünyanın başat gücü olan Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşananlar, hepimizi yakından ilgilendiriyor. Orada kelebeğin biri kanadını çırpsa buralarda fırtına kopuyor! İşte bu nedenle, ABD’de yapılacak olan başkanlık seçimleri bütün dünyayı ilgilendiriyor. Demokratlar, insan hakları konusunda duyarlıdır. Bu nedenle ABD yönetiminin dünyaya şekil vermesinden yanadırlar. Bu bakış açısı ile her işe karışan ABD, çoğu zaman savaşların büyümesine, yayılmasına ve daha kanlı hale gelmesine neden oluyor. Cumhuriyetçiler ise, “biz işimize bakalım; başkasından bize ne” diyorlar ve en baskıcı liderlerle bile çıkar ilişkisine girebiliyorlar. Bu liderler yurttaşlarını ezerken onlar işlerini döndürmeye çalışıyorlar. Tam da iki ucu boklu değnek; neresinden tutsanız kirleneceksiniz!
Seçimi ister demokratlar isterse cumhuriyetçiler kazansın, dünyanın geri kalanı açısından çok bir şey fark etmemiş oluyor gibi görünse de ABD’de seçim olacağı zaman hepimiz kulaklarımızı dikiyor, gözlerimizi açıyoruz. Kendimiz yarışıyormuş gibi heyecanlanıyoruz.
Kasım ayında yapılacak seçimler için Cumhuriyetçi Parti, Eski Başkan Donald Trump’ı aday gösterdi. Demokratların da şimdiki Başkan Biden’ı aday göstermesi bekleniyordu ama bir TV programı bütün işleri berbat etti. Biden’ın düşük performansı, çoğu Amerikalıya “bizi bu iki adaydan biri mi yönetecek” dedirtti. Beklenen haber ise Pazar akşamı geldi: Biden adaylıktan çekildi; yerini Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in alması bekleniyor.
Bütün bunlar işte o televizyon programı yüzünden oldu!
Bizim liderlerimiz ise o tür programlardan uzak durmayı becerebiliyorlar. Seçimler olup bitiyor, doğru-dürüst bir tartışma bile izleyemiyoruz. Cumhurbaşkanları basın toplantısı bile yapmaktan bile kaçınıyorlar. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, onlarca yıldır gerçek bir basın toplantısı yapmadı. Yabancı devlet adamları ile yaptığı basın toplantılarında soru soran yabancı gazetecileri bile rakip görüyor, sorularını yanıtlamak yerine onları suçluyor ve saldırıyor.
Türk basının genel durumu da içler acısıdır zaten. Türkiye gazeteciliğinin lider kurumları devlet parası ile bir işbirlikçi tarafından satın alınmıştır. Bu gazeteler ve TV’ler, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından yönetiliyor. Gazetelerin manşetleri onay alınmadan yayınlanmıyor. Yurtdışı seyahatlerden dönüşte uçakta yapılan açıklamalar, tam bir “model”! Burada yapılan açıklamaları izlediğimiz zaman basının ne duruma düşürüldüğünü açıklıkla görebiliyoruz.
Biden’in çekilmesine bir de bu açıdan bakın… Göreceksiniz ki özgür basın, siyaseti az veya çok kontrol edebilir. Bir TV programı, bırakın seçilmenizi aday olmanızı bile engelleyebilir.
Özgür basın veya basın özgürlüğü, işte böyle bir şeydir… Bu nedenle kendisine “dördüncü kuvvet” denilmiştir.
Bize de lazımdır! Bize de gerçekten özgür bir basın lazımdır… O zaman hayatımız, şimdikinden çok daha iyi olacaktır!