Türkiye’den gelenler oldu. Çoğumuz “nedir bu” diye sorduk. Salgın ile mücadele ederken başımızı belaya mı sokacaksınız?
Gelenlerin çoğu askerdir. Bir gereklilik olmasa getirilmezlerdi diye düşünüyorum. Kaldı ki onların yaşamı oldukça soyutlanmış durumdadır.
Diğer bir kısmı ise kombaycıdır. Hasat mevsimi geldi. Ekinleri tarlada bırakacak halimiz yok.Kombayları kullanacak; ekinleri biçecekler.
YABANCI İŞÇİ İHTİYACI
Salgın döneminde olmasak belki de haberimiz bile olmayacak; kombaycılar turist vizesiyle adaya gelecek, iki ay kadar çalıştıktan sonra üç aylık kalış süreleri dolmadan çıkıp gideceklerdi.
Salgın önlemleri sorunu açığa çıkardı: KKTC’de hemen hemen her alanda işçi sıkıntısı vardır.Otellerde çalışanların %80’i yabancıdır. Sanayide de öyle… Anlıyoruz ki tarımda da öyledir. Kombay sahipleri araçlarını kendileri kullanmadığına göre, ağıllarını temizlemediklerine bahse bile girebilirim!
Esnaflık veya zanaatkarlık dediğimiz işlerde de çoğunlukla yabancılar çalışmaktadır: Makinistler, duvarcılar… Dozer sürücüleri, benzinciler… Nereye baksak yabancı çalışanları görüyoruz.
KÖTÜ MÜ?
Demek ki işler iyi gidiyor ve KKTC yurttaşlarının bu işlerde çalışmaya ihtiyacı yoktur.Suudi Arabistan ve Dubai gibi ülkeler de mutlaka kombaycı ithal ediyorlardır. Onların da işleri yolundadır…
Bizde yolunda olmayan başka şeyler vardır ama… Yabancı işçileri çalıştırarak da olsa elde ettiğimiz katma değerden memnun değiliz.Özellikle tarım sektörünü devlet destekleri ile ayakta tutuyoruz. Devlete ait arazileri ucuza kiralıyor; bunları kirayanlara, sözleşme imzalanır imzalanmaz doğrudan gelir desteği ödüyoruz. Kurak geçen yıllar için kuraklık tazminatı veriyor; verimli yıllarda arpayı baskın pahasına satın alıyoruz. Bütün bunlar, tarımdaki istihdamın korunması için yapılıyor. Bir de baktık ki, kombaycı yokmuş… Daha dikkatlı bakarsanız ağıllarda çalışanların da yabancı olduğunu göreceksiniz. Devletin yani vergi verenlerin kesesinden yapılan harcamalar ileyabancı işçi besler duruma geldik işte.
PİYASAYA UYGUN DAVRANMAK
KKTC ekonomisinin geldiği aşamada, piyasa güçlerine öncelik vermek gerektiği,bu olayla da ortaya çıktı.
Devlet teşvikleri, ülkemizin avantajlı olacağını düşündüğümüz sektörleri oluşturmak için gereklidir. Bunun tipik örnekleri ise turizm ve yükseköğretimdir.
Turizm sektörü, arazi kiralanması ve vergi muafiyetleri ile desteklenmiş ve 7-8 bin yataktan 25 bin yatağa tırmanmıştır. Bugün teşviklerin yeniden düzenlenmesi vergi muafiyetlerinin sınırlandırılması konuşulmaktadır. Aynı şey üniversiteler için de geçerlidir.
Tarım sektörü de artan iç tüketimi karşılayacak ve böylece katma değer yaratılmasına veya yaratılan katma değerin Ada’da kalmasına yardımcı olacak bir sektör olarak düşünülmelidir. Desteklenecekse bu amaçla ve hedefe ulaşana kadar desteklenmelidir.
Sonsuza kadar devlet desteği olmaz! Bazı sektörleri ilerletmek için teşvik aracını kullansanız bile, bunu bir süre terk etmek ve sözkonusu çalışmaların kendilerini yeniden üretip üretmediğini gözlemlemek gerekir. Piyasada karşılığı olan işler yaparsanız,devlet teşviklerine veya subvansiyonlara ihtiyaç duymazsınız.
İYİ BİR DERS
Kombaycı ithali, devlet desteği ile ayakta duran işletmelerin yerel istihdama bile katkı yapmadığını fark etmemize neden oldu. Zaten salgın krizi, diğer sektörleri de yeniden değerlendirmemizi, daha kaliteli ürünler ile daha büyük katma değer ve krizlere daha dayanıklı işletmeler yaratmamız gerektiğini göstermemiş miydi? Bunu da gördük ve öğrendik.Hiç de kötü olmadı