BİR KİŞİLİK SORUNU: KUKLA OLMAK VEYA OLMAMAK!

0
blank

Rauf Denktaş’a kendimce kızgın olduğum hususlar var tabii… Bunlardan biri, Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kuruluşu ile ilgili bilgileri senelerce saklaması veya açıkça kullanmamasıdır. TMT’nin kendisi, Dr. Burhan Nalbantoğlu ve Türkiye Başkonsolosluğu çalışanı Kemal Tanrısevdi tarafından kurulduğunu; Türkiye yetkililerine kabul edilmesi için de ayrıca çaba harcandığını okuduğumda sevinemedim; kızdım!

Hala da kızgınım: Türk Mukavemet Teşkilatı’nın Kasım-1957’de Lefkoşa’da Türkiye’nin katkısı olmadan kurulması,Kıbrıs Türk aydınlarının Rumların ENOSİS istemlerine karşı direnişinin en anlamlı ifadelerinden biridir. Bunu bizden saklamaya veya açıkça propaganda etmemeye hiç kimsenin hakkı olmadığını düşünüyorum.

Denktaş’ın Türkiye’yi dinlemiyor diye eleştirdiğimiz de hatırlardadır.Kendince idealleri vardı ve hayatını hiçe sayarak ve Türkiye’deki hükümetleri de kızdıracak şeyler yaptı. Türkiye’nin kuklası değildi ama Türkiyeci idi. 

KUKLALIK BAŞKA ŞEY! 

Dört yılım, Denktaş’tan sonra Cumhurbaşkanlığını üstlenen Mehmet Ali Talat’ın sözcülüğünü yapmakla geçti; çok öğretici bir dönemdi.

Lokmacı Kapısı’nın açılması, çapraz oy önerisinin Rum tarafına sunulması gibi pek çok konuda Türkiye yetkilileri ile farklılıklarımız oldu. Talat’ın karşısında monoblok bir yapıolarak çıkmadılar ama… Cumhurbaşkanı Talat, farklılıkları daha üst makamlar ile değerledirdi ve sonuç almayı başardı.Mart-2009’da, kamu görevlilerinin maaşlarının ödenebilmesi için gerekli kaynağı da, Talat’ın girişimleri ile sağlayabildik. Görüş farklılıkları vardı ama bu farklılıklar uyumlu çalışmaya engel olmadı.

Eroğlu’nun Türk hükümeti tarafından desteklenmediğini sürekli olarak duyuyoruz. O’na kalsaydı toplumlararası müzakereleri Talat’ın bıraktığı yerden devam ettirmezdi. Daha başka çatışmaları da olmuştur herhalde. Kukla olsaydı, daha etkili bir şekilde desteklendi sanıyorum.

KUKLA OLMAK VEYA OLMAMAK

Tartıştığımız konu, “Türkiye’nin kuklası olmak veya olmamak” değildir. Kimse KKTC Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’nin kuklası olmasını istemez. Türkiye’nin istediğini de sanmıyorum. Akıncı ise “kukla olmamayı” veya “biat etmemeyi” bir politik duruş olarak dillendirmeyi seçmiştir.

blank
BİLMEZ Mİ? Cumhurbaşkanı Akıncı, basının karşısına her çıktığında konu Türkiye ile ilişkilere geliyor zaten. O da manşetlik bir ifade kullanmaktan kaçınmıyor. Gazeteciler gibi O da, bunu, “verimli bir konu” olarak değerlendiriyor olmalı.

Söz Türkiye ile ilişkilerden açıldığı zaman, mutlaka o noktaya gider; ya “biat etmemekten”söz eder, ya da “kukla olmamaktan”!

Bu tutum, politik bir tercih değilse, büyük bir iletişim hatasıdır. Hata, insanlara mahsustur ve hemen ardından düzeltme çabası ortaya çıkar. Akıncı’nın tavrı, hatadan daha çok “politik bir tercih” gibi görünüyor.

“Yani siz kendi kimliğinizden, kendi kişiliğinizden vazgeçip, illa ki birileriyle aynı olup benzeşmek durumunda mısınız? O zaman her halde kendi kimlik ve kişiliğiniz kalmaz, siz karbon kopya olursunuz, ya da kukla olursunuz. Kıbrıs Türk halkı bizi kukla olmak için seçmedi.”

Sıradan insanlar olarak sadece kendimizin veya ailemizin sorumluluğunu taşıdığımız hallerde bile sorunları “kişilik sorunu” dönüştürme hakkına sahip değiliz. Cumhurbaşkanları hiç değil! Oysa Cumhurbaşkanı Akıncı, bu yöntemi, “politik varoluş biçimi” olarak benimsedi. Bunun gazete manşetlerini süsleyeceğini bile bile, her fırsatta bu mesajı üretmeye büyük bir önem veriyor. 

Akıncı, Türkiye ile ilişkileri bir “kişilik sorununa” indirgeme gayretindedir. Kıbrıs Türk halkı, bugünlerde işte böyle bir sorunlar karşı karşıyadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz