Bilardoda iki hedef vardır. Birincisi stekkayla hedef alarak vurduğun toptur. Esas hedef o top değildir ama. O topa deliğe girmesini istediğin topu deliğe yönlendirmek için büyük bir titizlikle stekkayla vurulur.
İsabet ettirmek de yetmez. Doğru bir açıyla esas hedef olan topun doğru noktasına vurmak lazımdır.
Keskin bir göz ve stekkayı doğru açı yaparak kullanmakta tecrübe lazımdır. Bazen sert bazen de üfürür gibi hafif vurmayı gerektirir. Zemini kısa tüylü özel dokunmuş ince yeşil renk bir kumaş olan, kaliteli masif ağaçtan yapılmış ağır bir masa üzerinde oynanır bilardo. Kontrolsüz ince hesap yapmadan sert vurmaya kalkarsan, ya topu masa dışına atıp seyredenlere zarar verirsin, ya da elindeki stekkayı o güzelim yeşil kumaşa sürtüp yırtabilir oyunu tümden mundar edersin.
Bilardo, stekkayı tutmasını ve kullanmasını bilmeyenlerin oyunu değildir. Bilmeyenler de oynar ama mahir insanların oyunudur.
Türkiye Cumhuriyeti’ni adada ve adaya gelerek temsil edenlerin bilardo oyununun kurallarının yaptıkları işe yansımasını değerlendirecek yetkinlikte olduklarını sanmıyorum.
Kıbrıs’a yönelik en son icraatları ile sebep olunanı yine bilardo oyunundan referans vererek anlatmak gerekirse, biat kültürünün raconu gereği, hedef Faiz Sucuoğlu olmuştur
Stekkanın kimin elinde olduğu bellidir. Hedef alınan da bellidir.
Hedeflenen sonuç ama açıklanmaya muhtaçtır çünkü şu andaki görüntüsü ile Kıbrıs Türküne darbe niteliğindedir.
O Kıbrıs Türkü ki bugün Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de mavi vatanın odak noktasında bir siyasetinin olmasının en önemli sebebi ve dayanağıdır.
Pek açık şekilde dile getirilmediği için hatırlatmakta fayda vardır; Kıbrıs Türkünün stratejik değeri “kayıt dışıdır” ama Türkiye’nin kamu bütçesinin yakın geleceğindeki nakit girişinin içine sokulmak için hazırlık ve beklenti vardır.
Türkiye nezdinde varlığı olsa da giderek ağırlığı kalmayan devlet hüviyetine büründürülmesinin esas sebebi kayıt dışındaki stratejik değeri ile uygun şartlar çok zor da olsa oluşursa AB’ye doğru yürüme isteği ve ihtimalinin hala daha canlı olması mıdır?
Yoksa Türk usulü başkanlık sistemine geçmeye gösterdiği partiler üstü direnç midir?
Yoksa kanun devleti olmak yerine laik hukuk devleti olmayı ısrarla tercih etmesi midir?
Yoksa acaba inandırılmak istendiğimiz gibi kamu bütçesini denkleştirmek ile ilgili T.C. bütçesinin de baskı altında olmasından dolayı sancılı olan bir sürecin yansıması mıdır?
Esas hedef hangisidir?
Açık bir dille bu olasılıkların hangisi olduğu hem bizim hem de T.C. hükümet yetkilileri tarafından anlatılmalıdır.
Dededen, babadan manevi miras olarak taşıdıkları parti aidiyetleri ile özellikle UBP tabanının bunu açıkça sorgulaması lazımdır. Farklı görüşlerde olunabilir ama onların dahli olmadan bu gidişata dur demek mümkün değildir. Toplumun bir yarısı son gelişmelerle esas hedefin ne olduğunu konuşurken, stekkayla ilk hedef alınan UBP tabanının susması yakışıyor mu?
Miras elden gidiyor! Uyanmaya gerek yoktur, uyunmasa yeridir. Görmüyor musunuz?