Demokrat partinin ABD Başkan adayı Joe Biden geçmişten beri Kıbrıs’a yakın ilgi duymuş olan bir siyasetçidir.
Televizyonda altyazılı tercümesi ile görüp okumuşsunuzdur. Geçtiğimiz hafta 8 ay önce haddini aşan söylemi üzerinden Türkiye’de gündem oldu.
Geçmişinde hem öğrencilik (Hukuk fakültesinde) hem de 1980li yılların sonunda ilk Başkan adayı olma denemesinde ‘’referans vermeden kopya çekmekle’’ (İngiliz İşçi Partisi lideri Neil Kinnock’un konuşması) ilgili yaşanmış şaibeli olaylar olan bir siyasetçi var.
Bundan dolayı 8 ay önce New York Times gazetesi ile yaptığı geniş katılımlı basın toplantısında söyledikleri benim için sürpriz olmadı.
Karakter analizi yapacak halimiz yok ama Biden’ın pragmatik ve lobilerin istekleri doğrultusunda sonuca yönelik hamle yapmakta tereddüt etmeyecek tez canlı biri olduğunu söylemek abartılı olmaz.
Biden, 2008-2016 yılları arasında görevde olduğu sekiz yıllık süre içerisinde Kıbrıs ve Türkiye ilişkileri konusunda zaman zaman bakanlık sözcülerinin de ötesine geçerek kamuoyu önünde olma isteğini ortaya koyan bir çizgideydi.
Başkan seçildiği takdirde “Amerika, Kıbrıs ile ilgili konularda böyle istedi” diyeceklerimizin gerisinde kongre ve etrafındaki danışmanlardan daha fazla, emin olun, Biden olacaktır.
Başkan seçilirse özellikle Kıbrıs konusunda bizim için sıradan gelip geçici etki edecek bir ABD siyasetçisi olmayacaktır.
Hatırlayacağınız üzere Biden 2014 Mayıs ayında adanın her iki kesimini de Başkan Yardımcısı olarak ziyaret etmişti.
O ziyaretinden başlayarak sonrasında da söylediklerini hatırlamakta fayda var çünkü gaz konusunu da içine alan bugünkü ABD siyasetinin temeline atılan harcı temsil ediyor.
Başkan yardımcısıyken söyledikleri bugüne kadar yansıyan gelişmelerin ilk hamlelerini de oluşturmuş olmalarından dolayı önemli.
Joe Biden adaya ziyaretinde Rum muhataplarına, “bölgeyle ilgili enerji planlarının, Türkiye ile de Türkiyesiz de ilerleyebileceğini” söylemişti.
Doğu Akdeniz deki gaz arama çalışmaları için Türkiye’ye ABD tarafından yönelik ilk açık tehdidin işaret fişeği niteliğinde bir demeçti bu. O gün görmezden gelindi. Bu demece karşılık sözlü ya da yazılı direk cevap verilmedi. Bir süre sonra bölgeye arama gemisi gönderildi.
Yukarıdaki tehdidi ortaya koyan ayni Biden, görevdeyken Türkiye’ye yaptığı en son ziyaretinde Türkiye’ye diplomatik bir dille kendince onurlu çıkış kapısının da olduğunu hatırlatan bir cümle kurup, “Doğu Akdeniz’deki enerji koridorunun içine Türkiye’nin gerekli adımları atmasıyla ortak olarak girebileceğini” söyledi. Bu cümle İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Rum siyasi çevreleri tarafından söylense zafiyet algısı yaratacağı için Biden bunun hem arabuluculuğunu yaptı hem de tarafların nabzını tutarak bu inişli çıkışlı sürecin ABD kontrolünde yürütülmesinin de ABD siyaseti için stratejik önemini hatırlattı. Geçen hafta Yunan-Rum-Fransız ortak tatbikatını kaygıyla izliyoruz ifadesi de bunun bir hatırlatmasıdır, çünkü o gün olduğu gibi bugün de arabuluculuk rolünü Rusya’ya kaptırmak istememesi ne olacağı kadar önemlidir.
Biden seçilirse Kıbrıs ve Türkiye ilişkilerinde en son bıraktığı yerden devam edileceğini öngörmek için kâhin olmaya gerek yok. Bunun için doğalgaz konusunun ötesinde Kıbrıs sorunu ile ilgili söylediklerinin de üzerinde durmak lazım.
Biden’ın Erdoğan ile en son görüşmesine atıfta bulunarak söylediği “Türkiye Kıbrıs’ta askerinin olmasının kendisine bir menfaat sağlamadığını tam olarak anlamış durumdadır” demeci nasıl telkinde bulunulduğunun kanıtıdır.
Biden adadan ayrılmadan önce sarf ettiği son sözlerle de “Kıbrıslıları Tanrı’nın kutsadığı ABD’nin müttefiki ülkeler grubunun olduğu şemsiyenin altına girmek isteyip istemediklerini düşünmeye” davet etmişti.
Cümlenin ‘güzelliğine’ bakar mısınız?
Bu cümlenin ne anlama gelebileceğinin, hangi ‘şemsiyeyi’ kastettiğinin üzerinde o gün durulmadı. Pek yorumlayan olmadı. Nedense Haravgi gazetesi hariç her iki kesimde de basit bir dilek ve temenni olarak görmezlikten gelindi.
Bence Kıbrıs’ın NATO’ya girmesi anlamını taşıdığı için yine Türkiye’ye karşı bir ikinci tehditti bu.
Yavaş yavaş Rum kamuoyuna savaş korkusunu ve bir koruma kalkanın şart olduğunu hatırlatarak hortlatılmaya başlanan Kıbrıs’ın NATO üyesi olmasının da işaret fişeğini siyasi olarak kamuoyuna ima yoluyla da olsa duyuran Biden oldu.
Biden seçilirse bugüne kadar hiçbir ABD Başkanının olmadığı kadar aktif bir Kıbrıs politikası izlemesi yüksek bir olasılıktır.
Belki de bu sorunun çözümünde eksik olan unsurlardan biri de budur.
Not: Bu arada Biden, Trump’ın ikinci dönem seçilmesini ABD’nin beka sorunu haline getirmiş bir kampanya yürütüyor. O derece ki parti içinde yeni fikirlerden ziyade Trump’ın seçilmemesi gerekir noktasında bir söylem ile geniş tabanlı bir konsolidasyon yapma hedefi ile hareket ediyor. Demokrat Parti Başkan adaylığını böyle kazandı. Başkanlık seçimini de ayni strateji ile yürütüyor.
Görüldüğü üzere dünyanın birçok yerinde demokrasinin maliyeti olduğunu öne sürerek, ortaya yeni fikir koymadan, yalnızca kime karşı olunduğu üzerinden fedakârlık yapılması talebi ile siyaset yapanlar yalnızca KKTC ve Türkiye’de değil; ABD’de durum ayni.