Son bir iki yıldır, “bu da mı olacaktı, bunu da mı görecektik” diye şahit olunanlar karşısında Kıbrıs Türkünün kimliğini yalnızca “Kıbrıslılık” ya da yalnızca “Türklük” arasında terk etmek istememesi neredeyse Kıbrıs sorunu ile yarışan bir problem haline geldi. Hatta Kıbrıs sorununun çözülememesinin bir sebebinin de burada yattığını düşünüyorum. “Azınlık” ya da “vilayet” olma iradesini ortaya koysak Kıbrıs sorunu diye bir şey kalmazdı. Bugün ise böyle bir tercihi yapmaya toplumu hazırlamak için gündem “üst akıl” tarafından bilinçli olarak evirilmeye çalışılsa söylemi ve eylemi ile olması gerekenlerin olduğu bir gidişat var.
Geçmişte kendi halimize bırakıldığımızda bile gönül koymadan biat etmek yerine aidiyetimizi ve kimliğimizi koruma inadımızı ortaya koyabildiğimiz için bu adada Kıbrıs Türkü olarak var olmaya devam ettik. Tapuda ve nüfustaki kayıtlarda olmayan en önemli varlığımız bu inadımızdır.
Türkiye’deki iktidar ile artık çarşı pazara düşen ilişkimiz ve Rumlar ile Kıbrıs konusunun bir yerde uzamasındaki etkenlerden biri bizim bu inadımızdır.
Rumlara göre biz Kıbrıslı; Türkiye’ye göre ise yalnızca Türk’üz…
Ve her iki görüşe göre de varlığımızı etnik, ulusal, kültürel aidiyetimizi terk edip varlığımızı ya yalnızca Kıbrıslılığa ya da yalnızca Türklüğe armağan etmeliyiz.
Nedense bu konuya bırakın dışımızdakileri, içimizde taraf olanların bir kısmı bile ‘Kıbrıs’ ile ‘Türklüğün’ ikisinin bir arada var olabileceğini anlamak istemiyor. Ya da adı konmamış bir siyasi gelecek korkusundan yeri geldiğinde tavır koyup “one minute” deyip anlatmıyorlar. Çeşit türlü sebep öne sürerek politika üretip problem çözemiyorlar, hele bari Kıbrıs Türkünün kafasının içinde kopan fırtınaları muhataplarına anlatsınlar beklersin. Çok mu büyük bir beklentidir bu? Bakıyorsun siyasetin iki ucu ya yalakalık ya da isyankârlık dilini kullanarak esas konuya gelemiyorlar. Ben artık gelmek istemediklerine kani oldum. Sanki de konuşmaya gerek kalmadan anlaşmışçasına biri isyan ederken diğeri de isyankarları gösterip Türkiye’yi yalakalıkla bir güzel kafalayıp söğüşleme derdindeler. Böylelikle problemler karşısındaki yetkinlikten yoksun iş bilmezlik ve öğrenmek için çaba göstermeme tembelliğinin üstü örtülü kalmaya devam ediyor. Ha bunu haklı olarak eleştirenler de bize en büyük desteği veren ülkenin Cumhurbaşkanı mecliste konuşma yapmak için geldiğinde ev sahibi iddiasını bir kenara koyup onu protesto etmek adına meclise gelmiyorlar. Sonra da seçime de iktidara gelme sözüyle gireceklerini söylüyorlar! Sen fikir koyarak, plan yaparak, yetkin insanları bir araya getirerek iktidarı hem kendi toplumunun hem de T.C. devleti önünde mahcup etmeyi kendine hedef olarak koysana. En son söyleyeceğini en baştan söyleyerek kendini bu toplum adına bir umut bir alternatif olmaktan çıkarmak bir iki adım sonra tam olarak neye hizmet eder diye düşünmek gerekmiyor mu?
Biz siyaseti her iki tarafından da bu noktaya indirgedikten sonra hem Türkiye’nin hem de Kıbrıs Rum siyasetinin “kimliğinizi terk ederseniz, sizin için hiçbir sorun kalmaz” savını güçlendirmesi son derece normal değil mi? Adı konmadan bir yerde bizim üzerimizden yaşanan mücadele de bu değil mi?
Halbuki biz kendi halimize bırakıldığımızda bile gönül koymadan yine de biat etmedik ve inadımız ile ayakta kaldık. Osmanlının kiraladığı, 40’lı 50’li yılların başına kadar “bizim Kıbrıs sorunu diye bir sorunumuz yoktur” diyen T.C devletini de ikna ederek bu adada var olmanın adımlarını attık ve attırdık. Rahmetli Dr. Küçük ve Denktaş’ın hatırları defalarca Türkiye’ye Kıbrıs Türkünü anlatmak ikna etmek için yaptıkları ziyaretlerle doludur.
Şimdi ise bizi ve Türkiye’nin çıkarlarını bugüne kadar koruyan üstüne koymasını sağlayan inadımız, biat kültürü ile kırılmaya çalışılıyor. Havuz su kaybediyor. Sudaki biat miktarı artırılıp inat da izole edilip tortu olarak kalmaya zorlanıyor. Olan budur. Biat kültürü ağır basarsa gün gele neye ve kime biat edileceği de belli olmaz. Bunu not ediniz. Yakın geçmişte Türkiye’de yaşananlar buna en taze örnektir. Bizim inadımızın olmadığı yerde Kıbrıs Türkünün adadaki varlığı ile birlikte Türkiye’nin de Kıbrıs politikası ya çöker ya da farklı bir problem haline dönüşür. Günlük siyasetin ötesinde esas tehlike budur.
Bunu tabiri caizse bir sarrafın hassasiyetiyle hem iktidar hem de muhalefete mensup siyasetçilerimiz muhataplarına anlatmayacaksa kim anlatacak? Kıbrıs Türkünün üstüne titrediği toplumsal değerlerini ve Türkiye ile olan ilişkisinin dününü ve bugününü tarihi bir çerçeveye de koyarak münasip bir dille maliyeden emekli annem mi anlatsın?