Elif ŞEN ÇATAL
Hukukçu, Meclis eski Genel Sekreteri Mehmet Öner Ekinci, parlementer sistem üzerinde yaşanan eksiklik ve yanlışları düzeltmeden yeni bir sistem arayışına girmenin yeni bir başarasızlığın kapılarını aralayacağını ifade etti. Ekinci, yaşanan tüm olumsuzluklara sisteme bağlamanın yanlış olduğunu kaydederek, başkanlık sisteminin bizim toplumumuz adına uygun olmadığını belirtti.
Son günlerde süre gelen başkanlık tartışmaları konusunda fikriniz nedir?
İnsanı, emeği, emekçiyi unutan, sermayeyi koruyup, kollayıp geliştirmeyi esas hedef olarak gören Neoliberal Kapitalist Sistemin; bir başka deyişle sömürüyü, insan yağmasını meşrulaştıran Serbest Piyasa Ekonomisinin tam anlamıyla uygulanma alanı bulduğu bir yapıda, Parlamenter Sistem yerine, Başkanlık Sistemini koyarak, tüm sorunlara çözüm bulunacağını varsaymak, tek kelime ile büyük bir aldanma, büyük bir yanılgıdır. Her şeyden önce bilmek gerekir ki, sistemlere işlerlik kazandıran, onu işleten insandır, diğer bir deyişle siyasetçidir. Ülkemizde halen uygulanmakta olan halk tarafından seçilen başkanlı parlamenter sistemi yozlaştıran da, işlevsizleştiren de siyasetçidir. Siyaset kurumunun ve Devlet aygıtının güven yitimine uğramasının nedeni de siyasetçidir.
“SİYASET KURTARICI MESLEK OLARAK GÖRÜLDÜ”
Siyaset, dünden bugüne, bireysel kurutuluş olarak, kurtarıcı meslek olarak görülmektedir. Bir kez seçilen, sürekli olarak seçilmenin yollarını kısa sürede öğrenmekte, bozuk düzenin bütünleyici bir parçası haline gelmekte; böyle olunca da, hizmet anlayışı geri plana itilmekte, çıkar dağıtıcılık, rant dağıtıcılık anlayışı öne çıkmakta ve siyasetin merkezine oturtulmaktadır.
Siyaset, hem siyasetçi hem de seçmen açısından Devlet olanaklarını, Devlet kaynaklarını, yandaşlara peşkeş çekme, yandaşları kollama ve kayırma aracı olarak görülmektedir. Bu yerleşik, değişmesiz bir algıdır.
“DEVLETE GÜVEN DUYGUSU YİTİRİLDİ”
1974 sonrası Rumdan kalan taşınır-taşınmaz malların gelişigüzel dağıtımı ile başlayan ve devam eden bu algı, toplumdaki adalet duygusunun, eşitlik duygusunun, hakkaniyet duygusunun ve siyasetçiye, dolayısıyla da Devlete güven duygusunun, geriye dönüşsüz bir biçimde yitimine neden olmuştur.
Böyle olunca da, tıkanıklıkların, yozlaşmanın, yolsuzlukların, haksız zenginleşmelerin nedeni olarak görülen sistem üzerinde tartışmalar yoğunlaşmaya başlamıştır. Bir kesim tarafından, bütün sorunların anası olan Parlamenter sistemden vazgeçip, Başkanlık Sistemine geçmek tek seçenek olarak görülmekte; bir kesim tarafından da Parlamenter Sistem, en demokratik, en uzlaşmacı ve temsilde adaletin en etkin bir biçimde uygulanma alanı bulduğu bir sistem olarak savlanmaya devam edilmektedir.
Başkanlık Sistemini savunanların temel gerekçesi, Rum tarafında da uygulanmakta olan, Annan Planının öngördüğü Federal sistemde de var olan bir sitem oluşudur.
“AVANTAJ VE DEZAVANTAJLAR VAR”
Kuşkusuz her iki sistemin de kendine özgü avantajları ve dezavantajları vardır.
Ben, dengeleyici ve denetleyici ne tür hukuksal sınırlamalarla sınırlandırılmış olursa olsun, sistemi işletecek olan insan kaynağının bencilliği, çıkarcılığı, çarpık siyaset anlayışını değiştirecek hukuksal alt yapı tesis edilmedikçe ve belli bir süre, örneğin en az on yıl bu yapıya işlerlik kazandırılmadıkça, sistemi değiştirmenin hiç bir yararı olmayacağına inananlardanım.
Aslında ben, Parlamenter sistemin, etkisizleşmesinin, işlevsizleşmesinin nedenlerini ortadan kaldırmak suretiyle, sistemin rasyonelleştirilerek devamının, toplumumuz açısından daha yararlı sonuçlar üreteceğine yürekten inananlardanım.
“AVRUPA ÜLKELERİNDEKİ UYGULAMALARDAN YARARLANILABİLİR”
Size göre KKTC’deki siyasi sistem ile yola devam etmek mümkün mü? Ne gibi değişiklikler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Parlamenter sistem, çağdaş demokratik ülkelerin hemen hemen büyük bir çoğunluğunda, örneğin kara Avrupası’nda yaygın bir biçimde uygulanmakta olan ve günümüzde de dünyadaki en demokratik sistem olarak kabul edilen bir sitemdir. Parlamenter sistemi daha etkin, daha verimli, daha istikrarlı ve daha adil bir biçimde işleyebilir konuma getirmek için, Avrupa ülkelerindeki uygulamalardan yararlanılabilir. Örneğin Parlamentonun, daha etkin ve daha verimli çalışabilmesi için:
(1) Çalışma gün ve saatleri çoğaltılmalı;
(2) Milletvekillerinin başka iş yapmaları önlenmeli;
(3) Komitelerin sürekli olarak çalışması sağlanmalı; bu amaçla, birçok ülke parlamentosunda olduğu gibi, sabah saatları komitelere, öğleden sonra saatleri de Genel Kurula ayrılmalı;
(4) Parlamentonun yürütme tarafından etkisizleştirilmesinin ve işlevsizleştirilmesinin önüne geçmek amacıyla İçtüzükte gerekli değişiklik ve düzenlemeler yapılmalı; Komitelerin Başkanlık Divanlarının bir kurul olarak çalışması sağlanmalı; Başkanların yetkileri sınırlandırılmalı ve İçtüzük kurallarının etkin ve kesin bir biçimde uygulanması sağlanmalı; keyfiliklere olanak tanınmamalıdır;
(5) Milletvekilliği dokunulmazlığı nisbileştirilmeli ve yalnızca Meclisteki oy ve sözleri ile sınırlandırılmalı;
(6) Meclis çalışmalarına katılmayan milletvekillerinin maaşlarından, tıpkı kamu görevlilerine yapıldığı gibi kesinti yapılmalı;
(7) Komite çalışmalarına sivil toplumun ve bilirkişilerin etkin bir biçimde katılımı sağlanmalı; bu çerçevede, halkın bilgisine sunulan tasarı ve önerilere ilişkin olarak gelen görüş ve öneriler doğrudan komitelerce değerlendirilmesine olanak yaratılmalı;
(8) Milletvekillerince ve muhalefet partilerince sunulan Yasa Önerilerinin, yasalaşması, Hükümetlerin takdirine bırakılmamalı ve yasalaşmasının önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
(9) Hükümetin, parlamento çalışmalarına katılması zorunlu hale getirilmelidir.
“SUÇLU SİSTEM DEĞİL”
Başkanlık sistemini savunanların temel yaklaşımlarından biri, parlamenter sistemde güçlü yürütme, istikrarlı yürütme yaratılamamasıdır. Oysa ki istikrarlı ve güçlü yürütme yaratılamamasının suçlusu sistemin kendisi değildir. Güçlü yürütme yaratma kaygısı, önce KKTFD Anayasası’nda, sonra da KKTC Anayasası’nda tartışılagelmiş, yürütmeye her iki Anayasada da, Yasa Gücünde Kararname yapma yetkisi tanınmıştır. Bu yetki de, dünden bugüne hükümet edenlerce maalesef kötüye kullanılmış ve çoğu kez Anayasanın çizdiği sınırlar dışına taşılarak, yetki aşımına gidilmiş ve Anayasa açıkça çiğnenmiştir.
Sistemin yozlaşmasının, işlememesinin, işlevsizleşmesinin suçlusu sistemin kendisi, yani parlamenter sistem değildir. Sistemin etkin ve istikrarlı bir biçimde işletilmesini engelleyen sistemin işleticisi politikacılar ve halka hizmeti değil, politikacılara hizmeti ve yaranmayı esas alan üst düzey yöneticilerdir. Adil ve eşit kamusal hizmet politikalarının yerini, partisel çıkarların, bireysel çıkarların alması ve toplumsal çıkarların göz ardı edilmesidir.
Yürütme erkinin tüm faaliyetlerine ve karar alma süreçlerine sivil toplumun etkin ve yaygın bir biçimde katılımını sağlayacak düzenlemelere gidilmeli ve İyi İdare Yasasına etkili işlerlik kazandırmak açısından İdari Usul kuralları, tıpkı Yasamada ve Yargıda olduğu gibi yasalaştırılmalı; Yürütmenin tüm çalışmaları da halka açık olmalı, halkla paylaşılmalı ve kapalı kapılar arkasında yürütme alışkanlığından vazgeçilmelidir. Yürütme, kendini denetletebilmeli, katılımcı demokrasinin gereklerini yerine getirmeli, hizmette verimliliği, kaliteyi adaleti ve eşitliği sağlayabilmeli; kendini yanlılıktan, yandaş kayırmacılığından, rant dağıtıcılığından, karşılıklı beslenme alışkanlığından kurtarabilmelidir.
“DEMOKRATİK YAPI RAYDAN ÇIKABİLİR”
Yürütmenin tüm faaliyetleri yasalara, plan ve programlara bağlanmalı, günlük istemlere ve baskılara göre şekillenmemelidir.
Unutulmamalı ki, 1993 yılından bu yana Anayasal gereklere uygun olarak, kalkınma planları hazırlanarak Parlamentonun onayından geçirilmemektedir. Yürütmenin etkinlikleri, ne yazık ki, bir yandan Türkiye’nin çizdiği yol haritasına, bir yandan da sermaye sahiplerinin günlük taleplerine ve baskı gruplarının isteklerine göre şekillenmekte ve uygulanmaktadır.
Bugünkü siyasal yapı çok parçalıdır. Birbirine yakın felsefi ve siyasal görüşleri olanlar, farklı küçük partiler aracılığıyla parlamentoda yer edinmeye çalışmaktadırlar. Küçük olsun, benim olsun, ben lider olayım, ben söz sahibi olayım anlayışı politikanın temel öğelerinden biridir. Bu da, doğallıkla bir yandan koalisyonlara, bir yandan da yozlaşmaya yol açmaktadır.
Başkanlık Sistemini, bizdeki gibi siyasal açıdan çoklu parçalara bölünmüş yapılarda (toplumlarda) başarılı olduğu görülmemiştir. Başkanlık sistemi bu tür bölünmüş toplumlara uygun bir seçenek oluşturmamaktadır. Başkanlık Sistemi, tek kişilik yürütmedir. Başkan, bu sistemde geniş yetkilerle donatılmıştır. Yekilerin paylaşımı yerine, yetkilerin tek elde toplanması esastır. Böyle bir sistem de, demokratiklik rayından çıkmaya uygun bir sistemdir.
“SİSTEM YENİDEN ELE ALINMALI”
Seçim sistemi yeniden ele alınmalı, temsilde adalet, demokratik temsil esas ve öncelikli olmak üzere, istikrarlı hükümetlerin oluşumuna da olanak sağlayıcı bir anlayışla yeniden düzenlenmeli; bölgecilik kaldırılmalı ve ülke milletvekilliği sistemin temeline yerleştirilmelidir.
Siyasette, kamu yararı, kamusal hizmet anlayışıyla uzlaşma kültürü, ortak paydada buluşabilmenin yollarını arama becerisi zayıftır. Uzlaşma kültürünü geliştirici düzenlemeler yapılmalı ve bu kültürün yerleşmesi ve gelişmesi özendirilmelidir.
Koalisyonlar, peşin yargıyla, hizmet üretmeyi engelleyen, aksatan öğeler olarak görülmektedir. Bu bir yanılgıdır. Koalisyonlar, güçlü yürütmeyi veya yürütmede istikrarı engelleyen öğeler olarak değerlendirilmemeli; bilakis birlikte halka hizmete olanak yaratıcı yapılar olarak görülebilmelidir. Şu da unutulmamalıdır ki, koalisyon oluşumları, yalnız parlamenter sistemlere özgü bir gerçeklik değildir; Başkanlık sistemlerinde de koalisyonlar söz konusudur. Bugün Rum tarafında koalisyonlara dayalı parçalı bir Başkanlık sistemi uygulanmaktadır. Hemen belirteyim ki, Kıbrıs’taki Başkanlık sisteminde, Türk ve Rum toplumlarının nüfus oranlarını ölçü alan siyasal güç paylaşımının garanti altına alınması hedeflenmişti. 1960 Kıbrıs Cumhuriyet Anayasası, yaklaşık olarak eş yetkilerle donatılmış, Rum toplumu tarafından seçilen Rum Başkan ve Türk Toplumu tarafından seçilen Türk Başkan yardımcısından oluşan çift başlı bir yürütme yapılanması öngörmekte idi Bu sistem, de uzun verimli uygulanma olanağı bulamamış ve kalıcı olmayı başarabilmiş değildir.
“HALKA HİZMET ESAS OLMALI”
Partilerde, Lider sultasının egemenliği kırılamamakta, parti içi demokrasi, denetimli önseçim yoluyla kurumsallaştırılamamaktadır. Bu da milletvekilinin geleceğini kotarmak adına, bağımlılaşmasına, parmakçı olmasına neden olmaktadır. Oysa ki milletvekilleri özgürleştirilmeli; Liderde görülen sapmalara ve yanlışlara, geleceğini güvenceye almak adına ses çıkarmaktan uzak durmamalıdır. Lidere şirin görünmek veya onunla uyum yakalamak değil, halka hizmet esas olmalıdır.
Siyasal partiler ile güçlü sermaye işbirliği, birlikteliği ve karşılıklı beslenme alışkanlıklarını ortadan kaldırıcı bir Siyasal Partiler Finansman sistemi kurulmalı; Devlet katkısı, düzenin parçası konumuna gelen siyasal partiler yanında yeni oluşumlara da olanak tanıyacak biçimde yaygınlaştırılmalı ve düşük seviyelerde tutulmalıdır. Kısacası sermaye destekli, devlet destekli partiler yaratılmaktan vazgeçilmelidir.
Başkanlık Sisteminin başarısında, sistemin özündeki denetle ve dengele mekanizmasının iyi kurgulanmış olmasından ve uygulamanın da etkinlikle gerçekleştirilebilmesi önemli rol oynamaktadır. Böyle bir mekanizma kurgulanamadığı ve uygulamaya konamadığı takdirde Başkanlık Sistemi çökmeye, yozlaşmaya ve dönüşüme yatkındır. Teorik olarak bakıldığında, Başkanlık sisteminin koalisyonları önleyeceği; yönetimdeki çift başlılığı ortadan kaldıracağı, erkler ayrılığının pekiştirileceği, yasamayı ayrı bir güç haline getireceği ve yürütmeden ayrı bir güç olarak faaliyetine olanak tanınacağı, dolayısıyla da istikrarlı yürütmenin gerçekleşmesine olanak yaratacağı söylenebilir. Bunlar birer varsayımdır. Başkanın etkisini artırma, istediğini yapabilme yetisini geliştirme yönündeki istemlerinin giderek durdurulamayacak düzeye gelmesi durumunda, tek adam egemenliğinin yıpratıcılığı, demokrasiyi güdükleyeceği, denge ve denetleme mekanizmalarından kurtulmanın dayanılmazlığının ortaya çıkacağı gözden uzak tutulmamalıdır. Bunlar, Başkanlık sistemlerinin uygulandığı bir çok ülkede, demokrasi adına, güçlü yürütme adına yaşanan olumsuzluklardır.
Devlet organlarının tümünde, özellikle de yürütme erkinde hesap verebilirlik, denetlenebilirlik ve şeffaflık yasalarla etkin bir biçimde düzenlenmeli; gerekli kurumsal bağımsız ve özerk yapılar oluşturulmalı ve yalnızca bugünde değil, geçmişte yapılan yolsuzluklar da takip edilebilmeli ve sorumlularının hesap vermeleri, bağımsız ve özerk soruşturma komisyonları kurularak sağlanmalıdır.
Devlet organlarında görev yapanların Mal bildirimleri, görev ve yetkilerini kötüye kullanmak suretiyle haksız zenginleşmelerini önleyecek ve haksız edindikleri mal varlıklarını yakınlarına devretmek suretiyle denetim dışı tutabilecek oluşumlara fırsat vermeyecek biçimde kesin kurallara bağlanmalı, mal bildirimlerinin denetlenebilirliği, açıklığı sağlanmalı ve denetim ve izleme görevini yürütecek özerk ve bağımsız bir komisyonun kurulması sağlanmalı; bu komsiyonun raporları kamuoyu ile paylaşılmalı ve yasalara aykırı davrandıkları saptananlar bu komisyon tarafından yargıya havale edilmelidir.
“YETERSİZLİKLERİ GİDERECEK ÖNLEMLER ALINMALI”
Kısacası, önce sistemin aksaklık, eksiklik ve yetersizliklerini giderecek önlemler alınmalı, düzenlemeler yapılmalı ve gerekli yapılanmalara kararlılıkla gidilmelidir. Yapısal bozukluklar giderilmedikçe, hukuk dışılıklara, yolsuzluklara ve yozlaşmalara ve sapmalara kaynaklık eden alışkanlıklardan vazgeçilmedikçe, Başkanlık sistemi de getirilse değişen hiç bir şey olmayacak bilakis, kültürel doku nedeniyle, biat kültürüne yatkınlık nedeniyle, diktatoryel bir sisteme kapılar açılmış olacaktır. Yapılacak şey, birinci derecede siyaset kurumunu yeniden demokratik hukuk devleti ilkesi ışığında kurgulamak; siyasetçiyi, kötü alışkanlıklarından kurtulmaya zorlayıcı hukuksal düzenlemelere gitmek; milletvekillerini arzuhalcilikten ve iş takipçiliğinden ve lider sultasının boyunduruğundan kurtararak özgürleştirmektir.
Bunlar yanında, bakanların milletvekilleri arasından değil, dıştan atanmasına olanak yaratılmalı ve atandığı görevi etkinlikle, verimlilikle ve kaliteli bir biçimde yerine getirebilecek bilgi ve deneyim sahibi olmalarına özen gösterilmeli, bu konudaki kurallar yasa ile öngörülebilir şekilde ve açık olarak düzenlenmelidir. Ayrıca, dıştan atanan bakanların, yetkilerini kötüye kullanmaları durumunda, görevden ayrılmış olup olmadıklarına bakılmaksızın, hesap vermelerini sağlamak amacıyla soruşturmaya bağlı tutulmalarının kuralları, açık ve kesin ifadelendirmelerle yasallaştırılmalıdır.
Şunu da unutmamak gerekir ki, Başkanlık Sistemi, hem parlamento çoğunluğunun aynı partiden olması durumunda, yurttaşların hak ve özgürlüklerinin Anayasal güvencelerinin tehlikeye girme olasılığının yüksekliği nedeniyle, hem de, parlamento çoğunluğunun farklı partiden olması durumunda da, kaçınılmaz olarak koalisyonlara olanak yaratma olasılığı nedeniyle, tercih edilmemektedir.
“BAŞKANLIK SİSTEMİ BÜNYEMİZE UYGUN DEĞİL”
Yaşadığınız tecrübelerden yola çıkarak KKTC’de uygun bir sistem olduğundan söz etmemiz mümkün mü? Mevcut sistem üzerinde yapılması gereken değişiklikler nelerdir?
Başkanlık sistemini, bünyemize uygun bir sistem olarak görmüyorum. Bu denli bozuk, yozlaşmış çok parçalı bir yapıda kurtarıcı olarak, çoklu egemenlik yerine ağırlıklı olarak tekli egemenliği görmek, Başkandan ve onun başında olacağı sistemden medet ummak, hayalciliktir. Bir tür kumar oynamaktır. Başkanlı parlamenter sistemin etkili bir biçimde işletilememesinin nedenlerini doğru saptamak, sistemin daha iyi işler hale getirilebilmesi için yapılması gerekenleri, bilimsel ve ortak bir akılla belirlemek ve hem parlamenterizmi hem de siyaset kurumunu buna göre şekillendirmek gerekir kanısındayım.
“SUÇU SİSTEME YÜKLEMEK KOLAYCILIK”
Yukarıda da belirttiğim gibi, suçu sisteme yüklemek kolaycılıktır. Suç, sistemi yozlaştıran, işlemez hale koyan, yanlılaşmasını, hantallaşmasını ve hizmet sunamaz konuma gelmesini sağlayan yöneticilerde ve uygulayıcılardadır. Aklımızı başımıza almak, önce kendimizi ıslah etmek, kötü alışkanlıklardan, bireysellikten, çıkarcılıktan ve haksız uygulamalardan vazgeçmek zorundayız. Keyfilikten, ben yaparım olur anlayışından uzak durmalı, yürütme erkinin ve idarenin, hukukla sınırlandırılmış olduğunu, bir hukuk devletinde, Yürütme erkinin ve idarenin her tür eylem ve işleminin hukuka uygun olması gerektiğini, insan hak ve özgürlüklerine saygılı olması yanında, bu hak ve özgürlükleri adil, hakkaniyete uygun ve eşit bir biçimde koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bi hukuk düzeni kuran, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, tüm işlem ve eylemleri yargı denetimine açık olan bir devlet yapılanmasını sağlamakla yükümlü olduğunu bilmesi gerekmektedir. Yürütme erki tüm uygulamalarında yurttaşlarına hukuk güvenliği sağlamalı ve onların temel hak ve özgürlüklerini güvence altına almalıdır.Bugünkü sistemin yozlaşmasının, güvenilmez olarak görülmesinin ve değiştirilmesi gerekliliğinin ileriye taşınmasının nedenleridir bu saydıklarım. Ne devlet, devlet olabilmiş ne de kurumları
Anayasal çizgide etkinlikte bulunabilmiştir. Sistemi, sistemsizleştiren, güvenilmez konuma getiren, Anayasalllığı, hukuka uygun davranma gerekliliğini unutan bir siyasal anlayış egemendir ülkede. Bu anlayış değişmediği sürece hangi sistemi getirirseniz getirin, o sistemin başarılı olmasına olanak yoktur. Üstelik, tek adam egemenliğine dayalı Başkanlık Sisteminde, temel hak ve özgürlüklerin kolayca baskılanması, sınırlandırılması ve dikdatöryal uygulamaların öne çıkması, çok kolaydır. Dünyada, özellikle Latin Amerika ülkelerinde bunun örnekleri çoktur. Aslında uzağa gitmeye de gerek yoktur. Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı sisteminin getiri ve götürüsüne bakmak yeter.