Avrupa Birliği devlet ve hükümet başkanları zirvesinin ilk günü sonunda Doğu Akdeniz ile ilgili yapılan açıklama, bir kez daha anlamamızı sağladı: Kıbrıs sorununa karşılıklı kabul edilebilir bir çözüm bulunmasının en önemli engeli Avrupa Birliği’nin kendisidir.
AB zirvesi sonrasında yayınlanan açıklamalarda, Türkiye, “Kıbrıs Cumhuriyeti” adına Kıbrıslı Rumları muhatap almaya çağrıldı.
Olmaz! Olmayacağını biliyorlardı zaten ama aradan daha saatler geçmeden Türkiye Dışişleri Bakanlığı, bunun olmayacağını bir kez daha açıklandı. Türkiye, “Onların muhatabı Kıbrıslı Türkler’dir” dedi.
ÇÖZÜM İSTEMİYORLAR
Onlar kendilerini “çözümcü” sayıyorlar ama… Veya bizi “ahmaklar” sınıfına koyuyorlar…
AB liderleri, Kıbrıs sorununun BM çerçevesinde ele alınması arzusunu da dile getirmişler; “müzakereler başlasın” demişler.
Kıbrıs Rum tarafına bu kadar ‘güç yükledikten’ sonra müzakere olsa ne olacak; olmasa ne olacak?
Rum tarafının yerinde ben olsam, bu görüşme sürecinde Kıbrıslı Türkleri, Kıbrıs Rum devletine katılmaya ve bu şekilde AB üyeliğini sağlamlaştırmaya; KKTC topraklarını ‘AB toprağı’ yapmaya davet ederdim.
Rumlar belki öyle yapmayacak ama Kıbrıs Türk tarafının isteklerinin hiçbirini kabul etmeyecekler. Bazı siyasilerinin federasyon oluşturmak için ‘olmazsa olmaz’ kesinlikte bir koşul olarak gördükleri siyasi eşitliği kabul etmeleri ise hayal bile edilmemeli…
Siz olsanız eder misiniz? Arkanızda bu kadar güç varken; AB’nin yanısıra ABD’den de destek buluyorken Kuzey’de “işgal altında” olduğunu düşündüğünüz topraklarınızı kurtarmak istemez misiniz?
Siz olsanız; Doğu Akdeniz’i büyük ölçüde mülkiyetinize geçirmek varken bunu Kıbrıslı Türkler ve Türkiye ile paylaşmaya razı olur musunuz?
GÖRÜŞME İSTİYORLAR
Gerek Avrupa Birliği, gerekse Rum tarafı çözüm istemiyor ama görüşme istiyorlar. AB bildirisinde buna vurgu yapıldı zaten.
Görüşme olsun! Olsun anasını satayım… Görüşme olsun ki sıcak çatışma olasılığı azalsın; Kıbrıs Rum tarafı AB üyeliğinden de yararlanarak Kıbrıslı Türkler ve Türkiye aleyhine olan pozisyonlarını biraz daha güçlendirsin… Bu arada Fransa ve ABD gibi devletler Güney Kıbrıs’a biraz daha yerleşsin…
Belki bir gün, Türkiye’nin Ada’daki ve bölgedeki askeri gücünü daha zayıf bir duruma gelir; çatışma olacaksa, o gün olsun!
Bu durumda seçim sonrasında başlayacağı çeşitli şekillerde ilan edilen “müzakere sürecinin” ne olacağını anladık mı?
Müzakere olmazsa ne olacağını bilmeyen olabilir ama siz, müzakere olursa ne olacağını bilenlere bakın!
Durum çok net: Müzakere olsa da çözüm olmayacak!
Yine de görüşme istiyorlarsa görüşme de olsun ama! Görüşme olsun ki çözümün nasıl olmayacağı bir kez daha görülmüş olsun.
Rum tarafı gibi biz de, müzakere ile kazanılacak zamanı doğru kullanmalıyız ama… Bu arada Kıbrıslı Türkler olarak biz de, bugünkü ile kıyaslanmayacak kadar iyi bir idare kurmak zorundayız.
Seçim sürecindeyiz… Olmayacak duaya amin demek yerine, olacak işler peşinde koşanlara bakın siz… Elimizdeki en güncel fırsat olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini değerlendirmek isterseniz, bu açıdan değerlendirin işte…