Şimdiki aşamada en önemli sorun aşılama… Bütün dünya devletleri, adeta bir yarış içinde… İsrail açık ara önce gidiyor. Sağlık servislerini tam kapasite ve 7/24 çalıştırıyor. Pfizer-BioNTech aşısının günde yaklaşık 150 bin kişiye yapılması sağlanıyor. Bu, her gün, nüfusun yüzde 2’sinin aşılanması demek. Geçen haftaki verilere göre nufusun % 10’u zaten aşılanmış bulunuyor. Ne kadar ödediğini hiçbir kaynakta bulamadım ama ciddi haber kaynakları İsrail’in, aşı temin edebilmek için Pfizer-BioNTech’e piyasa değerinin üzerinde para ödediğini yazdılar.
Bundan alacağımız dersler elbette vardır: Paran varsa öder alırsın. Sağlık sistemin iyi çalışıyorsa aşıyı kısa sürede yapar bitirirsin. Salgını nasıl yönettiğin, kamu yönetiminin bu tür olaylara ne kadar hazır olduğuyla ilgilidir. Bizim gibi “kamu yönetimine sahip olmayan” ülkelerde bu işler biraz zordur!
HASTANE VE AŞI TARTIŞMALARI
Salgının ilk günleride, aşı ve ilaç olmadan virüs ile nasıl mücadele edebileceğimizi tartışıyorduk. Solunum cihazı ve hastane gerekirdi. Solunum cihazlarını özel sektörün ciddi katkıları ile sağladık. Hastaneyi ise yapamadık.
Hala daha tartışıp duruyoruz. Türkiye tarafından yapılan Acil Durum Hastanesi’ni bile devreye koyamadık. Sağlık servislerinde gerekli düzenlemeyi yapamadığımız için bazı hastalar yoğun bakım servislerinde virüse yakalandı ve hayatlarını kaybettiler. Kimse bu konuyu konuşmuyor; kimse hesabını vermeye yanaşmıyor. Bizde durum böyledir; düzelecek de değildir!
Covid-19 salgını ile mücadelede yeni bir aşamadan geçiyoruz. Virüsün bulaşması yaygınlaştı ama aşı da bulundu. İsrail örneğinde olduğu gibi yoğun bir aşılama ile salgının geriletilmesine çalışılıyor. Devletler, hazırlıklı oldukları ölçüde başarılı olacaklar.
Bizim aşı tartışmamız ise aynen hastane tartışması gibi sonuç vermeyecek bir şekilde devam ediyor: Güney’den aşı alır mıyız; almaz mıyız? Avrupa Birliği ile doğrudan temas eder miyiz; etmez miyiz? Türkiye’den gelecek olan Çin aşısı ne oranda yeterli olacak?
Konuşup duruyoruz… Aşı temin etmek için çaba göstermeyen ama durmadan tartışan bir sisteme sahibiz.
Bu arada bir şey oldu; Ercan’a bir ucak indi; 20 bin doz aşı bıraktı ve gitti.
BOŞUNA KONUŞUYORUZ!
Bu uçak bize, susmak ve konuşmamak gerektiği mesajını da iletmiş oldu. Biz ne söylersek söyleyelim, herşey olacağına varacak:
- Avrupa Birliği’nden göstermelik bir miktar aşı gelecek…
- Rum tarafı, “Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan yurttaşlarını” aşılamak isterse Güney Kıbrıs’taki aşılama merkezlerine ulaşmanız gerekecek.
- Türkiye, kendi programını yapacak ve bize bu programa uygun miktarlarda aşı gönderecek.
Kuzey Kıbrıs’ta 300 bin kişi kadarız. 200 bin kişinin kısa sürede aşılanması halinde, hem kendi içimizde serbest kalabilir; hem de dıştan gelecek aşılı kişileri kabul etmeye başlayabiliriz. Turizm ve yükseköğretimin devreye girmesi, iflasları ve işsizliği önleyerek ciddi bir rahatlamaya neden olabilir. Ama bizde aşılama sürecini böyle bir raya sokacak kapasite yoktur. Biz “yüksek kapasitemizi” aşı tartışması yaparak harcarken, birileri bizim aşılanmamız için gerekli tedbirleri almış olacaktır!
Zaten bizin daha önemli işlerimiz var: Bu arada, “kendi irademize sahip çıkmaya” veya “kendi kendimizi yönetmeye” dikkat etmemiz gerekiyor!