Seçime yönelik anketlerle ilgili dünyada genel kabul görmüş prensiplerden biri adayların fikirlerini kamuoyuna açık bir ortamda karşılıklı tartışmadan yapılan anketlerin değerinin pek olmadığıdır. Pandemi öncesi ve geçen hafta da devamı niteliğinde yayınlanmış anketler bizim konuyla ilgili durumumuzu yansıtmaktadır. Amerika’da bu kategoriye giren anketleri hafife almak adına, katılımcıların ayak parmağı tırnak boyası güzellik yarışması (‘’toe nail color beauty contest’’) diye atıfta bulunulur.
Ekim’deki seçime yönelik şu ana kadar yapılan ve önümüzdeki haftalarda yenilerinin de yapılarak açıklanacağı söylenen anketlerin üzerinde bunun için durmak lazım. Üzerinde durulmasının sebebi de anketlerin adayların ayni platformda ya da ikili olarak kamuoyu önüne çıkmadan yapılmaya devam edilmesi ile sınırlı değildir. Anketleri kimin finanse ettiği ve esas hangi amaca hizmet için bunun yapıldığı ile ilgili yakın geçmişe dayanan kötü kokuların ve soru işaretlerinin olmasından dolayıdır.
Adı üstünde sınırlı sayıda katılım ile yapılan anket sonucunda Akıncı ve Tatar’ın önde olduğunun duyurulması neye hizmet eder sorusunu irdelemekte fayda vardır. Bu iki adayın dışındaki diğer adayların fikirlerini toplum nezdinde ısıtmak için ‘’piknik ateşini’’ yakmalarına fırsat vermeme hesabı ile bu anketlerin güdümlü olarak yapıldığı iddiası ciddiye alınması gereken bir iddiadır. Seçim yarışının Akıncı-Tatar arasında geçtiği algısını oluşturmak ilk turda her iki adayın da ortak seçim stratejisi olduğu savını güçlendirmektedir. Halkın iradesine gölge düşürmek adına bir tehlikedir bu. Farkındalık yaratarak demokrasi adına üzerinde özellikle durulması gereken esas husus budur.
Anketleri de kuru kuruya değil adayların şu ana kadarki söylem ve tavırları ile ilişkilendirerek değerlendirmekte büyük fayda vardır. Akıncı ve Tatar’ın bilindik ötekileştirme siyaseti ile bir seçim dönemi geçirme niyetinde oldukları ayan beyan ortadadır. Her iki cephede de bilindik ezber tekrarını ve karşılıklı suçlamaları sıralayarak bu seçim sürecini geçirmenin ana hedef olduğu görüntüsü vardır. “Türkiyeci Ersin” ile “Kıbrıslı Akıncı” arasında seçim yapılmasını her iki taraf da farklı sebeplerle tercih etmektedir. Statükonun farklı bir tanımı da bu iki zıt kutbun siyaseti el birliği ile buna indirgeme isteğidir.
Bu seçim buna dur deme için fırsat olarak görülmeli ve değerlendirilmelidir.
Farkındaysanız bu cepheleşmeyi doğrularcasına adaylardan biri pandemi öncesi ha bire Kıbrıs Türkünün olmadığı Anadolu’yu gezdi, diğeri de basın üzerinden Türkiye’ye laf sokuşturmakla meşgul olmayı adet haline getirdi.
Bu iki adaydan biri seçilirse de bunu devam ettirmeleri durumunda bunu demokrasi gereği onaylamış mı olacağız?
Bir düşünün!
İkisinden biri başarırsa sizden bunu yaparak yetki aldım deme hakkı doğmuyor mu?
Bizim gerçekten beklentimiz bu mudur?
Bizim ihtiyacımız devamlı Türkiye’ye yaranma peşinde koşmakla ve “Kıbrıslı” olduğumuzu her fırsatta gösterme peşinde laf sokuşturmakla gündem ve polemik yaratmak mıdır?
Her seferinde Kıbrıslılık ve Türklük arasında birine karşı çıkarken diğerini savunmak durumuna düşmeme ikilemi ile karşı karşıya kalıp mı tercih yapmak zorundayız?
Bu maskaralığa ve basitliğe mahkûm muyuz?
Gerçekten başka bir seçeneğimiz yok mudur?
3. bir yol ve tercih edeceğimiz aday yok mudur?
Bu seçim sürecini Kıbrıs sorununa çözüm arayışında bir sonraki adımlarımızın ne olduğunu konuşamadan, ortaya atılan şaibeli anketlerin etkisine sokularak geçirme oyununa düşmek zorunda mıyız?
Bu seçimi Akıncı-Tatar dışında birilerinin ilk ikide bitirmesinin mümkün olmadığı havasının oluşması istenmektedir. Anketler sopa olarak bu amaca aracılık etmek için kullanılmaktadır. Üzerinde durulması gereken esas nokta budur.
Peki, bu seçimde yaratılmak istenen oldu bitti algısına karşı sürpriz sonuç çıkması mümkün mü?
Endişe duyulan ve bazı çevrelere rahatsızlık veren durum da bu seçimin geçmişte hiçbir seçimde olmadığı kadar sürprize açık olmasıdır. %40 yakın kararsız seçmen vardır. Elinde parayı ve gücü tutanların her ne sebepten olursa olsun hazmedemediği de seçim sonucu ile ilgili bu belirsizliktir. Halk sinmiş, sessizce olan biteni seyredip beklemededir.
“Anketler seçim sandığına karşı” adlı eseri geçen sene İstanbul ve Ankara belediye başkanlığı seçimlerinde seyretmiştik. Hatırlarsanız birinci perdesi, “hiçbir şey olmasa da bir şey olmuştur” diye karakolda bittiydi.
Anketler aracılığıyla önde olunduğunun sanılmasının oluşturduğu beklentinin inkâr süreci sonra çok ağır oluyor. Biz hatırlatmış olalım. Olmaz olmaz demeyin. Bal gibi de olur.
Seçim kampanyasında destek olmak için adaya gelip yarım akıllılarla istişare edip koskoca T.C. devletini Kıbrıs Türkü önünde infiale sokup maskara durumuna düşürecek toplantıyı Ankara’da organize ettirebilenlerin ipiyle kuyuya inmeye kalkanların vay haline.